Bir zamanlar Fethullah Gülen’e en yakın isimlerden biri olan Latif Erdoğan, bugünkü köşe yazısında cemaat yıllarında yaşadığı bir kaç anıyı yazdı. Erdoğan, cemaatin 2 kadını eşine göndererek kendisinden ayrılması için zorladıklarını belirtti.
Latif Erdoğan köşesinde, “Önceleri yuvanın kutsiyetinden, aile hayatının hayati değerinden bahsederdi. Sonrasında, iki sefil kadını, bir asil kadına gönderdi. Kocası davaya ihanet ettiği için, artık ondan boşanması gerektiğini, eğer denileni yaparsa, hem kendisinin hem de çocuklarının kurtulacağını; kendisinin ölünceye kadar maaşa bağlanacağını, çocuklarına bol miktarda burs verileceğini söylettirdi. Böyle yapıp kurtulanlardan örnekler verdirdi. Aksi durumda, yakında kocasının başına gelecek musibetlere ortak olunacağı tehditleriyle asil kadını korkutturmak istedi. Asil kadın bütün bu teklif ve tehditleri, bir saniye dahi duraksamadan yüzlerine çaldı. Onlar düşünmek için kendisine fırsat verdiklerini, kararında acele etmemesi gerektiğini söyleyerek çekip gittiler. Bir hafta sonra, yolda asil kadına bir daha göründüler. Asil kadın yüzlerine bile bakmadan yanlarından geçip gitti. Üçüncüde görünme rolünü bir daha denediler. Lakin asil kadını kararında granit gibi sağlam buldular. İki sefil kadın bir daha da görünmediler. Yuvasını dağıtmak isteyen sefiller, asil kadının çelik iradesi karşında bozguna uğradılar, yenik düştüler. Evet, bu vaka aynen olmuştur. Çünkü o asil kadın Nimet Erdoğan’dır, benim saygıdeğer hanımım, benim ebedi eşimdir.” diye yazdı.
‘İÇTİHAT YAPILMALI’
Latif Erdoğan ayrıca köşe yazısında, Fethullah Gülen’in dinde reformist olduğunu ve içtihata karşı gelenleri de sert dilde eleştirdiğini belirtti. Erdoğan yazısında, “Bizim talebelik yıllarımızda, İlahiyat camiasının en önemli konusu içtihat meselesiydi. İçtihat yapılabilir, diyenler reformist kabul edilir, karşı görüşte olanlar tarafından acımasızca tenkit edilirdi. Bu tenkitlerden oldukça fazla pay alanlardan birisi de kuşkusuz Hayrettin Karaman’dı. Tenkitçilerin başında da ders halkasına oturduğumuz hocamız geliyordu. Bir gün dedi ki: ‘Aslında içtihat yapılmalı; fakat yapılana içtihat denilmemeli..'” dedi.