Yeni Söz gazetesi Put’in’e Kiril alfabesi ile Rusça seslenerek “Katliam budur Sayın Putin” Çerkes soykırımının 151. yıldönümünü hatırlattı.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şimşek’in kaleme aldığı yazıda 1829 yılından 1864 yılına kadar Çerkeslere uygulanan sistematik soykırım, olaylar, tanıklar ve Rus askerlerin hatıra defterlerine dayanılarak dile getiriliyor.
Osmanlı’nın Ruslara karşı ilk yenilgisinden sonra Çerkeslerin sahipsiz kaldığı vurgulandığı yazıda, aynı dönemde Rus Çarlığı’nın Kafkasya politikaları yine Rus belgelerine dayanılarak anlatılıyor.
Gazete manşetinde “Ermeni Tehciri’ni “soykırım” olarak dillendiren Rusya Federasyonu Başkanı Sayın Putin’e soruyoruz: 1829 ile 1900 yılları arasında Rus askerleri tarafından 1 milyon 200 bin Çerkes’in katledilmesinin adı nedir?” sorusunun cevabını Putin’den istedi.
Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin’in 1915 Ermeni Tehciri’ni “soykırım” olarak nitelendirmesini eleştiren gazete, Rusça “Eta i yest genoçid gaspadin Putin” (Soykırım Budur Sayın Putin) diyerek Çeçen katliamına dikkat çekti.
151 YIL ÖNCE KAFKASYA’DA NE OLMUŞTU
1862-1864 arasındaki kanlı Rus-Çerkes savaşlarından sonra Rus ordularının Mzımta nehri civarında nihai zaferi kazandığı 21 Mayıs 1864 günü bu kanlı süreci sembolize eden tarih olarak Çerkeslerin yüreğine ve beynine nakşedildi. 27 Temmuz 1864’te de Kafkasya Genel Valisi Mihail, ‘1567 yılında Çar VI. İvan’ın başlatmış olduğu Kafkas-Rus savaşlarının bittiğini’ belirten belgeyi imzaladı ama sürgünler iki yıl daha devam edecekti…
Bu çok garip bir savaştı. Bazı Kafkas kabilelerinden komutanlar, askerler (Adige, Şapsığ, Abhaz) Rusların safında yer alırken, bazı Kazak, Polonyalı ve Rus toplulukları da Çerkeslerin yanında savaştı.
Ve Sayın Putin, sadece Rus kaynaklardan, askerlerden, bürokratlardan gözlemcilerden alıntılar yaparak atalarınızın bize, Çerkeslere yönelik yaptığı soykırım ve vahşeti yorumsuz olarak size aktarıyorum:
Malvarlıklarının yükte ağır kısmını, asıl olarak da sürülerini yanlarında götürememeleri için, ‘dağlılar’ın kara yoluyla göçü yasaklanmıştı. Dolayısıyla sürgünler Karadeniz kıyılarına yöneldiler.
Aç ve çıplak yığınlar başta Taman, Tuapse, Anapa, Novorossiysk, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum, limanları olmak üzere sayısız liman, iskele ve koyda kendilerini yeni yurtlarına götürecek tekneleri, gemileri bekliyorlardı.
RUSLARIN GÖZÜ İLE ÇERKES SOYKIRIMI
Bu bekleyiş bazen günler, bazen aylar bazen ise bir yıl sürecekti. Bu yüzden daha ilk aylardan itibaren kadınlar, çocuklar ve güçsüz olanlar, açlık, hastalık ve soğuktan kitlesel halde ölmeye başladılar. Çarlık rejiminin has adamı olan ve Kafkasya politikalarını destekleyen Adolf Berje şahit olduğu vahşeti şöyle yazacaktı:
“17 bin dağlının toplandığı Novorossiysk koyunda gördüklerimi unutmayacağım. Hıristiyan olsun, Müslüman olsun, ateist olsun onların durumlarını görenler mutlaka çöker ve perişan olurdu. Ruslar, Çerkeslere hayvanlara bile yapılmayacak şeyler yaptılar. Şu gördüğüm olayları kâğıda gözyaşım damlamadan nasıl yazacağım?
Kışın soğuğunda, kar, yağmur altında, evsiz, yiyeceksiz ve elbisesiz bu insanları tifo ve çiçek hastalığı da durumlarını iyice kötüleştiriyordu. Anasız kalmış bebekler ağlaşıyor, aç bebekler ölmüş annelerinin göğüslerinden anne sütü arıyorlardı. Genç bir Çerkes kadını paçavralar içinde, açık havada, ıslak toprağın üzerinde iki yavrusu ile birlikte uzanmış, biri ölüm öncesi çırpınışlarla yaşamla mücadele veriyor, diğeri ise soğuktan kaskatı kesilmiş annenin göğsünden açlığını gidermeye çalıyor. Binlerce insan göz önünde ölüp tükeniyordu ve böyle manzaralara sık sık rastlanıyordu (…) Dinsel bağnazlık, Rusya’ya karşı nefret ve Osmanlı Cennetiyle ilgili vaatler milleti bu duruma getirmişti…”
1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, Komünist Rusya döneminde; 1929 baharında Adigey’e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatacaktı:
“Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.”
Yine bir başka gözlemci şunları yazmıştı günlüğüne:
“Osmanlı gemicilerinin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik yelkenlilere üç yüzden fazla sürgün Kafkasyalıyı balık istifi dolduruyorlardı. Biraz su ve azıktan başka yanlarına hiçbir şey alma özgürlükleri yoktu. 5-6 gün denizde kalındığında suları ve azıkları biten, salgın hastalıkların zayıflattığı sürgünlerin birçoğu yolda ölüyordu. 6 yüz kişiyle yola çıkan bir gemiden denizi aşıp sağ olarak karaya çıkabilenler yalnızca 370 kişiydi, Nusred Bahri gemisine Tsemez’den 470 kişi bindirildi. Fırtınaya yakalanıp kayalara vuran bu gemiden yalnızca 50 kişi kurtulabildi.”
NEHİRLERİN SUYU ÇERKES KANI İLE KIRMIZI AKACAK
Rus General Tsitsianov (1804):
“Kanım kazanda gibi kaynıyor, asilerin kanıyla topraklarınızı sulamak arzusuyla bütün organlarım sarsılıyor… Size diyorum ki benim süngü, gülle ve kan nehri metodumla topraklarınızda akan nehirlerin suyu bulanık akmayacak, ailelerinizin kanıyla boyanmış olarak kıpkırmızı akacak.”
Prens Baryatinski (Çar Naibi):
“Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”
Kafkasya Orduları Kurmay Başkanı Milyutin:
“..Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim…”
M.İ. Benyukov: (Dağlılara karşı savaşan ve anı yazan bir subay):
“Batı Kafkasya’nın iskanı ile ilgili resmi projenin uygulanmasından sorumlu Kont Yevdokimov, Kuban bölgesiyle pek ilgilenmiyordu. Çok pahalıya mal olan savaşı bitirebilmek için bütün dağlıların denizin karşı tarafına kovulması O’nun hedefiydi. Kuban ötesinde kalanların da tehlikeli olma ihtimaline karşın, sayılarının azaltılması ve yaşam şartlarından yoksun kılınmaları için her çareye başvurmaktı.”
KAFKASLARI TEMİZLEDİK ŞİMDİ DE KIYILARI ÇERKESLERDEN TEMİZLEMELİYİZ
Kont Yevdokimov:
(Savaş Bakanlığı’na 1863 Kasım ayında gönderdiği yazıdan): “Batı Kafkasların fethi ile ilgili plan açısından şimdi de kıyı şeridini temizlemeliyiz…” (Rus Devlet Tarih Arşivi’nden)
Rus Tarihçi Sulujiyen:
“Dağlılar teslim olmuyor diye biz davamızdan vazgeçemezdik. Silahlarını alabilmek için yarısının kırılması gerekti. Kanlı savaşta bir çok kabile tümüyle yok oldu. Ayrıca, çoğu anneler bize vermemek için kendi çocuklarını öldürüyorlardı. Birçok kabile bu yüzden yok oldu…”
Rus Tarihçi Y.D. Felisin:
“Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.”
KAFKASYADA YAPTIKLARIMIZI İSPANYOLLARIN AMERİKADA YAPTIKLARI İLE AYNI
Kont Lev Tolstoy:
(Ünlü Rus edebiyatçı): “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi…”
Muhaliflerden N.N. Rayevski:
“Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın…”
Jan Karol:
“Rusya’nın Kafkasya’yı fethi, çağımızın barbarlık tarihinin en feci tablosunu oluşturur. Kafkas dağlılarının direnişini kırabilmek için 60 yıllık askeri terör ve kıyım gerekti…”
Hakhurat Ş.Y. – Liçkov L.S.: (Adıgeya isimli kitabından):
“Çarlık yönetimi, yüz binlerce Çerkes’i Kafkasya’dan sürgün etti. Kanlı savaşla dağlı halkları vatanlarından kovarak yok ettiler…”
BİNLERCESİ YOLDA BİNLERCESİ DE AÇLIKTAN ÖLDÜ
Y. Abramov: (Kafkas Dağlıları kitabından):
“Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı…”
Fransız Gazeteci A. Fonvill:
“Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”
Rus Araştırmacı A.P. Berge:
“Novorosisk koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı… Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adıge tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”
GÜNDE 50 CİVARINDA ÇERKES ÖLÜYORDU
İngiliz Konsolos Gifford Palgrave:
“17 Nisan 1867 günü tüm Abhazya’yı dolaştım. Rus olmamaktan başka bir suçu olmayan Abhaz halkının böylesine yok edildiğine ve ülkenin tahrip edildiğine tanık olmak çok acı verici…”
İngiliz Konsolos R.H.Lang:
“Samsun’dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs’a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır.”
Pinson:
“Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı % 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53.000 kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor…”
Puşkin: (Ünlü Rus edebiyatçı):
“Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.”
Dakhovskiy Tümeni /Albay Geyman :
( Aralık 1862 )
“21-22 Aralık gecesi, sakinlerinin bize teslim olma sözü verdiği ama hiç bir zaman yapmadığı ve dağların içinde üst Pşıka’nın daha derinlerine yerleştiği, Jankat ailesinin köyüne doğru hareket ettik. Köyü bütün mal ve mülkleriyle yaktıktan sonra…”
KÖYÜ TOPÇU ATEŞİ İLE YAKTIK
Sebshskiy Tümeni /Albay Levashov :
(Ocak 1863)
“19 Ocak’da, güneş doğmadan onlara doğru ilerledik. Nehrin iki yakasına konuşlanarak Çerkeslerin savunduğu büyük köyü kuşattık. Savunmaları bizi köyün önlerinde durmaya zorladı. Hareketin başarısı için, köy topçu atışımız ile bombalandı… Wanoubat köyünün orta kısmının bombalanmasından sonra taburlar köyün içine girdi ve dövüşerek çekilen dağlıları dışarı doğru sürdü… Dağlılar arkalarında birçok ceset bıraktı. Köyü ateşe verdikten sonra tümen Çibiy nehrine doğru ilerledi.”
1848 yılında yayınlanan “Kavkaz” isimli Rusça gazetenin 23 sayılı nüshasından:
“Çar generalleri, dağlık arazilerde gerçekleştirdikleri ceza operasyonlarında, önüne gelen her şeyi imha ediyor, yakıyor, yıkıyor, yağma ediyorlardı. Hayvanlarına el koyuyor, sivil halkı esir ediyorlardı. Yerlilerden birinin hayvan çalması gibi her hangi bir küçük hırsızlık suçu yüzünden, hiçbir suçu olmayan köylerin tüm halkı imha ediliyordu.”
1812-1826 yılları arasında Karadeniz Bölgesi Birlikleri Komutanlığı’nı yapan General Volosof :
sadece 1822 yılında 17 büyük, 119 küçük Çerkes köyünü yeryüzünden silmiştir. Operasyonların hedefi, bölgeyi yerli halktan arındırmaktır.
YA İTAAT EDECEKLER YA DA YOK OLACAKLAR
-Rus şovenisti olan P.P. Korolenko 1874’de yayınlanan “Çernomortsi” isimli kitabında Vlasov’u överken şunları yazıyordu:
“1825 yılı boyunca bizim müfrezeler Kuban ötesini ezip geçiyorlardı ve dağlıların köylerini yok ediyorlardı. Yangın ve baskınlarda binlerce Çerkes hayatını kaybettiği gibi, yiyecek ve yakacak rezervleri de imha edildiği için sağ kalanlar da açlık ve hastalıktan ölüyorlardı…”
Tamara V. Polovinkina:
Çar l. Nikola’ya göre, Rusya’nın Kafkasya politikası sadece iki seçenek sunuyordu: “Birincisi, Dağlı halkları ebediyen itaat altına almak. İkincisi ise itaat etmeyenleri yok etmekti.”
Dekabristler Kafkasya’da yapılanların hata olduğunu anlıyorlardı. N.İ. Lorer şöyle yazıyordu:
“Kılıç ve tüfekle, yakıp yıkmakla nereye varılabilir? Hem kendi özgürlük ve malıyla yetinen bunca insanı eğitme ve uygarlaştırma hakkını bize kim vermiş?”
Amiral M. P. Lazarev şu görüşü dile getirmişti: “Kıyılarda kale ve müstahkem hat kurulmasının öncelikli amacı, Kafkasya’nın asi ve itaatsiz halklarının deniz yoluyla diğer halklarla olan irtibatlarını tamamen kesmekti. Böylece dağlılar hayati öneme sahip mal ve gıda ürünlerini elde edemeyecek, çaresizlik yüzünden Rusya’ya muhtaç kalacak ve sonunda itaat edeceklerdi.”
KÖPEKLERİMİZ ÇERKESLERİN CESETLERİNİ YİYORLARDI
Rus subayı İ. Drozdov, sürgünün bütün vahşetine ışık tutan detayları kaydetmektedir:
“Yolda sarsıcı ve korkunç manzara ile karşılaştık; her tarafta çocuk, kadın ve ihtiyar cesetleri vardı, köpekler cesetleri parçalamış ve kemirmişlerdi. Açlık ve hastalıktan takatsiz düşmüş, hareket edemeyen, yerlerde sürünen göçmenlerin ayakta duracak halleri yoktu ve açlıktan kudurmuş köpekler onlara daha diriyken saldırıyorlardı.. Sağ kalanlar ve yürüyebilenler bu hasta ve aç insanları düşünecek halde değillerdi…”
M. Venyukov – 1878 Savaş son derece acımasızca cereyan ediyordu. Biz geri dönülmesi imkânsız tarzda ve askerin bastığı her toprak parçasını son ferde kadar Dağlılar’dan temizleyerek adım adım ilerliyorduk. Kar erir erimez ve ağaçlar yeşermeden önce (Şubat ve Mart’ta) yüzlerce dağ köyü ateşe veriliyordu. Ekinler atlara yediriliyor veya çiğnetiliyordu. Köy nüfusu gafil avlandığı takdirde, derhal asker muhafazasında en yakın Kazak köyüne götürülüyor ve oradan Karadeniz sahiline ve daha sonra Türkiye’ye sevk ediliyordu. Bizim yaklaşmamız sırasında boşalan kulübelerde çoğu zaman masanın üzerinde, içinde kaşığı ile beraber henüz soğumamış lapaya, üstünde iğne takılı tamiri yarıda kalmış elbiselere, döşemeye bırakılmış çocuk oyuncaklarına rastlanıyordu.
The Free Press, 1 Aralık 1863
Acımasızca davranışlara örnek olarak 1863 yılında The Free Press gazetesinde yayımlanan Fransız kaynaklı bir haber insanın tüylerini diken diken ediyor:
Şapsığ ülkesinin Hafia köyünde bir yamyamlık sahnesi sergilenmiştir. Köy erkeklerinin cephede ileri hatlarda bulunmasını fırsat bilen Çarın askerleri köydeki savunmasız halkın üzerine üşüşerek onları öldürmüş, evlerini yakmış ve mallarını yağmalamıştır. Kurbanlar arasında 18 yaşlı kadın, 8 çocuk ve 6 yaşlı erkek bulunmaktadır. Öldürülen kadınların birinin cesedine şu sözcükleri içeren bir yafta iliştirilmişti: “Haydi git, yardım için temsilcilerinizi gönderdiğiniz İngiltere Kraliçesi’ne şikayet et!”.
Küçük bir çocuğun cesedinde de şu yazı okunmakta idi: “Koruyucunuz Türklere kendini satacağına burada kal!”.
Yine gözleri oyulmuş yaşlı bir erkeğin cesedinde de şu yazı okunmakta idi: “Git temsilcilerinle buluş, Paris’te iyi göz doktoru bulabilirsin!