Bugünlerde “kutuplaştık o halde uzlaşalım” diye bağırışan “algı korosu”nun ipliğini Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan çıkardı. Yazısında bugün tüm maddi varlık, şöhret ve pozisyonlarını Recep Tayyip Erdoğan’a borçlu olan bazı “mahalle abileri”nin çok ucuz bir bedelle nasıl Erdoğan’ı satmaya hazırlandıklarını yazdı. Kılıçarslan tavrını da “Efendiler! Yanlış anlaşılmasın. Ben, vaktiyle bu abilerin aldığı pozisyonlara benzer pozisyonlar almış biri değilim. El ovuşturup mevki istemiş, istediğini elde edince kendini Kaf Dağı’nın sahibi sanmış falan değilim. Fakat gün bu günde, dem bu demde biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan’dan ve onun temsil ettiği kutuptan olmayı göğsümde şeref madalyası sayarım.” diyerek gösterdi. İşte yazısı:
Bir koro var. Bilemediniz. Yurttan sesler korosu değil. Daha çok ‘algıdan sesler korosu’ denilebilir ama kendileri gibi isimleri de pek çirkin olur böylelikle.
Bu koro son zamanlarda ‘kutuplaşma’, ‘uzlaşma’ ve ‘koalisyon’ laflarından başka şarkı bilmiyor. ‘Bu şarkıların yayın sıklığı vaktiyle Tarkan’ın 29 hafta liste başı kalan ‘Kış Güneşi’ isimli şarkısını geçti’ diyeyim de hem mesele anlaşılsın hem mevsime uygun olsun.
Bir de arada bir bu koronun kendini pek entelektüel sayan bazı solocuları (doğrudur ‘solocu’) ‘geniş tabanlı toplumsal koalisyon’ demiyorlar mı, işte orada bitiyorum.
İşi daha ileri götürenleri de var. Neymiş efendim ‘AK Parti bu seçimden tek başına iktidar olarak çıksa bile memleket çok kutuplaştığı için bir şey yapmalı’ imiş. ‘Bir uzlaşma falan fıstık’ imiş.
Tıpkı ‘barış’ kelimesi gibi ‘uzlaşma’ kelimesinin de ağzına tükürdüler sağ olsunlar.
Tane tane ve numaralandırarak anlatmak istiyorum derdimi.
1.Efendiler! Sizin ‘koalisyon’ dediğiniz şey bir ‘toplumsal uzlaşma’ biçimi değil, bir ‘demokratik zorunluluk’ biçimidir. Yani gözümüzün içine baka baka ‘koalisyon olursa büyük bir toplumsal uzlaşı olur’ deyip durmayın bize. Komik oluyorsunuz.
2.Efendiler! Sizin ‘uzlaşma’ dediğiniz şeyin aslında bir ‘toplumsal barış tesisi’ne işaret etmediğini son 5-6 yıldır yapıp ettiklerinizden biliyoruz. Çözüm sürecini baltalamak için yapıp ettikleriniz aklımızda. ‘PKK niçin Gezi’ye katılmadı, katılsaydı bu işler böyle olmazdı’ demeleriniz aklımızda. Kusura bakmayın ama siz ‘uzlaşma’ derken şunu diyorsunuz bence topluma: ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın bütünüyle devre dışı kaldığı, AK Parti’nin oligarşik sermaye ile can ciğer kuzu sarması olduğu, memleketi yönetenlerin uluslararası güç dengelerinden birini seçip emrine girdiği, halkın yine halk, efendinin yine efendi olduğu bir düzlem istiyoruz.’
3.Efendiler! Şu meşhur ‘kutuplaşma’ söyleminizin de ayrıca hastasıyım. 80 yıl boyunca ‘tek kutup’tan yönetilen Türkiye’de kurduğunuz iktidar azıcık örselenince, bir başka kutup oyuna girmeye başlayınca hemen viyaklamanız dikkatlerimizden kaçmıyor. Sizin ‘kutup’ algınız vaktiyle atılan ‘halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor’ manşetlerinizde ayan beyandır. Sizin için tek kutup ‘makbul vatandaşlardan oluşan sidikli elitist kutup’tur ve memleket sonsuza kadar bu kutup ile yönetilse hiç sesiniz çıkmayacaktır. Fakat 2002’de iktidara gelen ‘halk’, sizin bütün ayarlarınızı bozmuştur. Şimdi kuyruğuna basılan kedi gibi ‘kutuplaşıyoruz’ diye cırlamanız sadece bundandır. Memlekette iki, üç, dört kutbun olmasına alışsanız iyi olur.
4.Efendiler! Ben hem vallahi hem billahi son tahlilde sizi anlıyorum. Siz, sarsılmaz bir inat ve inançla vazifenizi yapıyorsunuz. Oyununuzu her şekilde oynamaya devam ediyorsunuz. Dolayısıyla benim devrelerimin yandığı yer sizin bu söylemleriniz değil. Benim devrelerim ‘koalisyon demek uzlaşı demek’ falan gibi yavelere, ‘kutuplaşıyoruz’ falan hikâyelerine inanan yahut inanmış görünen koca koca bir takım mahalle abilerine gelince yanıyor. Sanki ne olduğunuzu bilmiyor, ne haltlar karıştırdığınızı fark etmiyorlarmış gibi sizin kuyruğunuza takılıp ‘doğru yahu, çok kutuplaştık di mi’ falan diye zırvalayan abilerden söz ediyorum. Sizin esasta Abdullah Gül’den ne kadar nefret ettiğinizi bilmelerine rağmen ‘memlekete Abdullah Gül gibi bir lider lazım’ oyununuza gönüllü stoper yazılan abilerden söz ediyorum. Bütün maddi varlıklarını, bütün şöhretlerini, hatta bugün bulundukları pozisyonların birçoğunu borçlu oldukları Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘çok ucuz bir bedelle’ satmaya hazırlanan abilerden.
5.Efendiler! Yanlış anlaşılmasın. Ben, vaktiyle bu abilerin aldığı pozisyonlara benzer pozisyonlar almış biri değilim. El ovuşturup mevki istemiş, istediğini elde edince kendini Kaf Dağı’nın sahibi sanmış falan değilim. Fakat gün bu günde, dem bu demde biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan’dan ve onun temsil ettiği kutuptan olmayı göğsümde şeref madalyası sayarım.
6.Efendiler! Hakiki bir toplumsal uzlaşmanın yolu bellidir. Sizin, imtiyazlarınız için ortalığı ayağa kaldırmadığınız, kimseyi ateşe atmadığınız bir memlekette bütün taraflar derhal ve geri dönüşsüz olarak zaten uzlaşacaktır. Siz ‘uzlaşma’dan bahsediyorsunuz diye sizin ‘uzlaşmacı insanlar’ olduğunuza inanmamızı sakın beklemeyin. Daha geçen gün sabık genel yayın yönetmeniniz ‘Yasin
Börü diye birinin varlığından habersizim, yoksa onu da yazardım’ dedi. Anlatabiliyorum derdimi değil mi?
Ne diyordu Toynbee: ‘Abi be. Sen bilirsin. Hani yol arkadaşını, yoldaşını, omuzdaşını derhal satabilene tam olarak ne denir?”