MEDYAGUNDEM.COM- Ömer Lekesiz’in üç gün önce Yeni Şafak’ta kaleme aldığı Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yaklaşımıyla Fethullah Gülen hareketine dair eleştirileri önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Lekesiz cemaate bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı son açıklamadaki bazı hususları da eleştirerek, cemaatin bugün Said Nursi’nin ilkeleriyle çelişen tutumuna dikkat çekti. Yazı sosyal medyada da konuşulanlar arasına girdi.
İşte o yazı:
(…)
Soruların hizmeti…
Said Nursi, klasik cemaatin yapısını yeni zamanın şartlarına göre dönüştürmüş müdür?
Said Nursi de kendi zamanının çocuğudur (ibnü’l-vakt). Kendi zamanındaki hakim cemaat anlayışı ise tarikatların belirledikleri bir anlayıştır. Said Nursi grup anlamındaki cemaatten, Müslümanların tamamını kapsayan ve Kur’an’a/ iman’a hizmeti esas alan cemaate dönmeyi çok önemli görmüş olmasına rağmen, kendi zamanının bilgisi, anlayışı ve uygulamaları nedeniyle, bu yapıda ‘özel’ bir nitelik arzeden ‘şeyhlik’ten, ‘genel’ bir nitelik arzeden ‘üstadlığa’ dönmenin ötesinde bir farklılaşmaya da gitmemiştir. Dikkat edile: Gitmemiştir diyorum, gidememiş değil. Bunu Said Nursi’deki bir eksikliğin değil bir uz-görüşlülüğün, yıkma pahasına yapmama hassasiyetinin bir sonucu olarak görmek gerekir.
Kur’an hizmetini -Said Nursi’nin geneli kapsayan tutumu açısından baktığımızda- klasik bir cemaat hizmeti olarak nitelemek zordur; fakat o, Kur’an’a hizmetin önüne hiçbir ideali, dünya kaygısını getirmeyen ve bu manada kendi belirsizliğiyle belirli bir cemaat olması bakımından iç-direnç ve tabeladan müstağnilik esasına göre tarikatlarla da çok büyük bir benzerlik arzetmektedir.
Konuya ‘Hizmet Hareketi’ açısından baktığımızda ise (elbette yeni zamanın kendine mahsus zorunluluklarıyla) onun söz konusu ‘Kur’an’a hizmetin önüne hiçbir şeyi almayan cemaat’ nitelemesine de uygun düşmediğini görürüz. Tekrar belirtme ihtiyacındayım: Burada bir sapmadan söz etmiyorum, yeni zamandan ve onun zorunluluklarından kaynaklanan, bu nedenle kaçınılması çok zor olan ve hizmetin gücünü artırarak etki alanını genişletmeye dayanan (en azından başlangıcı itibariyle) iyi niyetli bir değişmeden söz ediyorum.
Dolayısıyla şimdi konuşulması gereken bu iyi niyetli değişimin gelip dayandığı noktadır.
Hizmet Hareketi’nin tarihini anlatmak niyetinde değilim. O nedenle mezkur durumla ilgili cevabı doğrudan GYV’nin metnine yaslanarak vereyim:
İlgili metnin son paragrafında şu bilgiler yer alıyordu: ‘…İnsanlığa hizmet sevdası ile yola çıkan fedakar gönüllülerden oluşan ve faaliyet gösterdiği 150 kadar ülkede gerek yetkililerden ve gerekse de o ülkelerin insanlarından çok olumlu tepkiler alan Hizmet Hareketi…’
Buna göre Kur’an / iman hizmetinin yerini, (son derece muğlak, tümel bir söyleyiş olarak) ‘insanlığa hizmet’ alırken, ‘150 kadar ülke’ ile de hizmetin uluslararası boyuttaki ‘onanmış gücüne’ vurgu yapılıyor ve bunun üzerinden ‘kendi ülkemizde de gücümüzle onanmamız hakkımızdır’ demeye varan bir diklenmeye kapı aralanıyordu.
Dolayısıyla buradan baktığımızda da Hizmet Hareketi’nin klasik cemaatlerdeki gibi tebalasızlığı tabela edinmek yerine, tabelasızlığı otoritenin kendisi kılan bir güçlülük anlayışına evrildiğine hükmetmek mümkün görünüyor.
Bu tabelasız güç ve otorite, Said Nursi’nin siyasetten uzak durma emriyle çelişmesinin ötesinde asıl onun ‘Kur’an’a/ iman’a hizmeti esas alan cemaat oluşturma’ idealiyle de çelişiyor çünkü, siyasi olmayan tabelasız güç ve otorite olarak Hizmet Hareketi, kimi ani ataklarıyla siyasetten nemalanmayı kendisi için bir hakka, daha genel bir söyleyişle özel bir imtiyaza dönüştürme gayretine girmiş gibi görünebiliyor.
Söz konusu güç ve otoritenin bu talebini, hertürlü imtiyazı ortadan kaldırmayı görev edinmiş bir iktidarın kabullenmesi mümkün mü?
Sonuç olarak: ‘…İnsanlığa… fedakar gönüllüler…’ tanımı çerçevesiz, muğlak ve karikatürel bir tanımdır ki, bu, Hizmet Hareketi’nin sadece müntesipleri değil, sempatizanları da içerdiğini göstermektedir. Çerçevesizlik ve tabelasızlık ise kimin ne adına konuştuğuna dair bir belirsizliği içkin olup, ‘fitne’ de asıl bu belirsizlikten üreme kabiliyeti kazanabilmektedir.
‘Hizmet Hareketi’ klasik bir cemaat olmadığı gibi Said Nursi’nin Müslümaların tümünü kuşatan bir cemaat olma arzusuyla örtüşen bir cemaat da değildir artık. Dünyevileşmesine, uluslararası bağlantı ve potansiyel yükümlülüklerine ilişkin eleştiriler saklı kalmak kaydıyla onun eriştiği güç ve otoritenin, yöneticileri Müslüman olan bir iktidarı hedef alması ise tam bir talihsizliktir.
Klasik cemaatle bir ilgisi olmayan, modern (tabelalı) cemaat olmanın şartlarına uymak istemeyen bu güç ve otoritenin iktidarların başında sallanan bir kılıç olarak yaşaması mümkün görülebilir mi?
Olası imkansızlığa göre tedbiren Hizmet Hareketi’nin doğrudan iktidara talip olması ya da klasik cemaattekine benzeyen bir yapıya (Kur’an’a / imana hizmete) tekrar dönmesi gerekmez mi?
Bu sorular üzerine zihin yorulması ve doğru cevapların üretilmesi bence Hizmet Hareketi’nin yararına olacaktır.
‘GYV metninin içerdiği sorular da cevaplar da beni pek ilgilendirmedi’ demiştim. Nedenini kısaca arz ederek bitireyim bu yazımı: Redde-dilmesi mümkün olmayanı reddetmek, onu ret yoluyla kabul etmektir. Buna bağlı olarak bir gerçeğin kabulü onu ne kadar güçlendirirse, gerçekliğinin gerçekliği yönünden reddi de onu bir o kadar güçlendirir. GYV’nin metni bu bakımından beni ilgilendirmemiştir ve halen de ilgilendirmemektedir.
(…)
Yazida vakfin aciklamasindan son paragraftan alinan cumleye dayanaksiz cevap verilmis bu nedenle bir tane temelsiz dusunce ile said nursi ve cemaat celisiyor diyemezsiniz. Yani fitillediginiz ates yanmadan sondu.