R4BIA
ÖMER LEKESİZ/YENİ ŞAFAK
R4BIA simgesi sosyal medyada göründüğünde ilk tepkim ‘işte bu! demek oldu ve hemen ilgili profil fotoğraflarımı kaldırıp oralara R4BIA simgesini ekledim.
Beni bu simgeye böylesine güçlü bir şekilde bağlayan neydi?
Kültürel kodlardan, semavi bir aidiyetten, şimdiki zamanı som bir hüzün olarak yaşamaktan beslenen öyle duygular vardır ki dilsizliğin dili olan hal dilinin dışında hiçbir lisan onu kuşatamaz.
İşte bu duygu öyle yoğun, öyle benim ve öyle bendendi ki düşünmek yerine onu seyretmeyi daha uygun bulmuştum.
Ancak şimdi şimdi R4BIA’nın bendeki söz konusu karşılıklarına dair düşünmeye başladım; merakım R4BIA’yı benim öz’ümle kendiliğinden, koşulsuz buluşturan izlerin niteliğiyle ilgiliydi.
Önce 4 rakamı dikkatimi çekmişti.
Onunla birlikte Esma el-Biltaci’nin gözleriydi gözlerimin önüne hemen geliveren. Hani Sibel Eraslan ‘Firavun’a karşı çıkan Asiye’nin kızı’ diyordu ya onun için, işte o Şehide Esma!
Esma’nın ve ona bakan vakur, mütevekkil babasının gözleri, kan bağına dair bir uyumu; ölüme ve hayata dair bir ünsiyeti; Allah’a teslim olmakla acılarından kurtulan bedenin, Allah için kıyama devam eden bir bedene delil olarak Tevhid’te buluşmasını temsil ediyorlardı.
Esma’da meleklerle selamlaşan 2 göz; babasında Kunutlaşmış 2 göz…
Öte yandan Beytullah’a bağlanıyordu dört: İsimleri Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olan Sevgilinin Evi’nin dört duvarına…
Sanki Beytullah’ın dört duvarıyla hayatı, cihadı, kulluğu ve ölümü ifade edişine denk düşüyordu…
Sanki Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed isimlerini yükleniyordu Beytullah’ta R4BIA’daki o dört.
Ve sanki Hz. Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice ve Hz. Fatma’dan bir altın nesil dört duvar olup çevreleniveriyordu Beytullah olarak…
R4BIA’daki dördü böyle okudum; sevdim, benimdi ki, tereddütsüz benimsedim…
Sonra ‘R’ye döndüm…
R ki, benim için merhamet kavisiyle eğilmiş bir Elif’tir.
Dimdik bir duruşa karine olan o kavis, el-Kadir ile er-Rahman isimlerinin bir figürde tecellisi gibidir.
‘Rabe’a’ kökünden gelen kelimelerin yüklendiği çok çeşitli anlamlarıyla ‘R’ ‘uzanarak tutulan taştır, ikamet etmedir, orada oturup kalkmaktır; attarların ıtırlarını doldurdukları sepettir ve bir tavşan deliğindeki dört çıkıştır. İşte bu nedenlerle o zalimlerin kan gölüne çevirdikleri meydana yakışan kan gülü bir ismin (Rabia Meydanının) tam karşılığıdır.
O meydan ki en az oradaki kardeşlerim kadar benimdir; kıyamıma vesile olan topraktır; gök yüzüne uzanan ellerimdir; Firavunların korkusudur, küfür kurşunlarının hedefidir; gül gül dizilen şehidlerdir… O şehidler Rabiatü’l-Adeviye’nin kuzularıdır; o hepimizin annesidir ve işte ancak ve ancak o R4BIA’dır.
‘B’ Besmele’nin kainatın yaratılışını ve mimarisini temsil eden ilk harfidir; benim adı kainat olan şu geçici menzilimi gösteren bir ayettir. Boşlukta çekiminin cazibesiyle var olabildiğim ve ahirete kadarki ‘asılı kalma’ halimi temsil eden bir berzahtır.
‘İ’, Allah lafzıyla başlayan Kelam-ı Kadim’in ‘İnsan’ kelimesiyle bitişine dair kesin bir hatırlatmadır. Rab ile merbub, İlah ile meluh ilişkisini kendisinde toplayan Tevhidi öz’dür.
Konu ‘A’ya (ayn’a) gelince aslında R4BIA hakkında henüz fazla bir şey düşünmediğimi, söylemediğimi gördüm.
Çünkü asıl görmek ayn’la (göz’le) mümkündür.
R4BIA şehide ölü diyemeyen dilimin vedayı söylemeye alışmak zorunda kalışından doğan hüznümdür.
R4BIA, İsrail’in, Amerika’nın, Avrupa’nın, SuudiAmerika’nın elbirliğiyle kurdukları canpazarımdır.
R4BIA şahidliğimdir; seyretme acizliği içinde boğulduğum; gözyaşlarımla suladığım insanlık ve Müslümanlık fidanımdır.
O R4BIA’dır.
O içine kader haritamın çizildiği elimdir.
Karşısına sustuğumda, daha fazla konuştuğumdur.