MEDYAGUNDEM.COM- Şahin Alpay’ın Zaman’da Başbakan Erdoğan’a karşı “tetik çekmesi” için istihdam edildiğinin örneği bugünkü yazısı…
“Saldırmak” için zorlama yorum yapmanın, kavramların içini boşaltmanın nasıl olduğunu görmek istiyorsanız bugün Zaman gazetesinde Şahin Alpay’ı okumalısınız.
Yazısının başlığı “Demokrasinin namusu özgürlüklerdir” şeklinde.
Başbakan Erdoğan “Demokrasinin namusu sandıktır” dedi ya, o da itiraz ediyor.
Şahin Alpay’ın bugünkü yazısı o kadar zorlama ki, ciddi fikir kabızlığı içeriyor ve tamamen “demagoji”den teşkil ediyor.
Kendisine “entelektüelim” diyen biri “Demokrasinin namusu sandık değil özgürlüklerdir” diye yazmaz.
Utanmadan yazarsa da adama “diplomayı nereden aldın?” denmesi lazım.
Şu basit mantık bile Şahin Alpay’ın demagoji yaptığının ve sırf Erdoğan’a itiraz için kavramlara tecavüz ettiğinin göstergesi: Demokrasinin olduğunu nasıl anlarız? Sandıktan. Sandık varsa demokrasi var demektir. Sandık ne demektir? Özgür irade ve seçim. Halk demokratik bir düzende iktidarda kimi görmek istiyorsa onu seçer. Yani demokrasinin tecelli ettiği yer sandıktır. Bu açıdan demokrasinin namusu sandıktır. Sandık olmazsa demokrasi nasıl tecelli edecek? Edemeyecek elbette. Zaten Erdoğan’ın vurgusu da bu… “Demokrasinin namusu özgürlüktür” demek demagojidir. Çünkü demokrasinin namusu olan sandığın varlığı zaten özgürlükler sayesindedir. Özgürlüklerin garantisi de sandıktır. Özgürlükler sandığın bir alt kümesidir. Özgürlük olursa sandık gelir, sandık varsa demokrasi vardır.
Peki Şahin Alpay bu gerçeği niye iğdiş ediyor?
Okuyalım:
“Hür ve adil olmak koşuluyla; yani hile karışmaması, seçme özgürlüğü olması, verilen oyların (örneğin bizdeki % 10’luk gibi aşırı yüksek seçim barajları dolayısıyla) çöpe gitmemesi şartıyla seçimler, elbette ki demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ama hür ve adil seçimle gelen iktidarlar, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermezse, demokrasi kolaylıkla otoriter bir yönetime, hatta diktatörlüğe dönüşebilir. Yani ‘sandık’, pekâlâ diktatörlükle özdeş hale gelebilir. Etrafımıza baktığımızda çok örneği görebiliriz.”
Şahin Alpay bizce halkın özgür iradesine saygı duymayan, dolayısıyla demokrasinin gerçek anlamda tecelli ettiği sürece zerre kadar önem vermeyen bir yazar. Halkın seçip halkın indirdiği yani sandığın demokrasiyi belirlediği yerde diktatörlük nasıl olabilir ki? Suriye’de ve 80 yıl Mısır’da olan diktatörlüktü evet. Diktatörlükte sadece bir adayın seçime girdiği yerdeki sandığa elbette denokrasi denmez.
Alpay bu kadar cümleyi Başbakan Erdoğan’a “diktatör” demek için sarfediyor. Aslında şunu diyor:
“Halkın yüzde 50’si seni seçmiş, demokrasi böyle tecelli etmiş, umurumda değil. Seni istemiyorum, halkın istemesi de umurumda değil. Seni uzaklaştırmanın tek yolu sana diktatatör demek, benim de canım böyle istiyor, bu yüzden kavramlarla oynayarak sana karşı savaşacağım.”
Adamın kurduğu şu cümlelere bakın:
“Bu nedenle günümüz dünyası, bu arada katılım müzakereleri yürüttüğümüz Avrupa Birliği demokrasiyi yalnızca hür ve adil seçim olarak değil, aynı zamanda yurttaşların gerek bireyler, gerekse etnik ve dinsel gruplar olarak hak ve özgürlüklerinin tanındığı, ‘özgürlükçü ve çoğulcu’ demokrasi olarak anlamakta ve tanımlamaktadır.”
Sanki Türkiye’de demokrasi yok, hür ve adil seçimler yapılmıyor. Örnek gösterdiği Avrupa’dan bir tane örnek verebilir mi Alpay acaba, bir Başbakan’a bu kadar küfredilip hakaret edilen başka biri var mı?
Bu iktidarı “özgürlüklerin düşmanı” gibi göstermek en hafifinden gaddarlıktır. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de 106 iken 11 yılda yüzde 900 artış göstererek 937’ye ulaştı. Bu mu özgürlüklere tahammül etmemek? Hıristiyanlar için hangi iktidar böylesi özgürlükler getirdi? Süryaniler ilk kez bu iktidar döneminde Türkiye’ye döndüler…
Bu ülkede “özgürlük sorunu var” diye Şahin Alpay’ın bulduğu örneğe bakın:
“Özgürlükleri güven altına alma ihtiyacının belki en güncel örneği Başbakan’ın şu sözleri: ‘İkinci bir devlet isteyenler kusura bakmasınlar. Onlar kendilerine nerede devlet buluyorlarsa, buyursunlar gitsinler.’ Erdoğan, dün hemen bütün sağcı politikacıların ortak sloganı ‘Komünistler Moskova’ya!’, Süleyman Demirel’in ‘Türban gericiliktir, başörtülüler Suudi Arabistan’a!’ haykırışını hatırlatan bu sözleriyle bağımsızlık yanlısı Kürtleri ülkeyi terk etmeye çağırıyor. Oysa fikir, ifade özgürlüğü demokrasinin ‘namusu’dur. Çağdaş demokraside şiddeti dışlamak koşuluyla bütün fikir ve tercihler serbestçe ifade edilebilir.”
Zaman yazarı Şahin Alpay’a göre, “Türkiye’de bağımsızlık isteyen Kürtlerin küçük bir azınlık olması, Başbakan’a onlara ‘buyrun gidin’ demek hakkını asla vermez. Ayrılıkçılığı, ‘bölücülüğü’ teşvik etmenin bir yolu da budur.” imiş.
Türkiye’nin bölünmesini istemek Şahin Alpay’a göre “özgürlük”, “Türkiye’nin bölünmesini isteyenleri eleştirmek” ise “özgürlük” değil. Madem Şahin Alpay bu kadar “özgürlük” konusunda hassas, madem “demokrasinin namusu özgürlükler”, o halde bir Başbakan’ın eleştiri özgürlüğü yok mu?
Şahin Alpay gerçekten ne yazdığını bilmiyor. Tutarsızlık, kin, nefret ve demagoji ile sadece batıyor, batıyor, batıyor… Battıkça da sadece pis kokular yayıyor, maskesi düştüğü için açığa çıkan gerçek yüzü de yalnızca tiksindiriyor.