Başbakan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Akit’e bomba açıklamalarda bulunarak, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını kimlerin istemediğini açıkladı.
Akdoğan, MİT ve Müsteşar Hakan Fidan’la ilgili Amerikan gazetelerinde yapılan yayınlardan 2014 Yerel Seçim sürecinin Ak Parti içine yansımaları ve kabine revizyonu söylentilerine, ‘Çözüm Süreci’ndeki gelişmelerden AB ile ilişkilere, Demokratikleşme Paketi’nden Gezi ve benzeri ‘kalkışma’ girişimlerine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
İç ve dıştaki MİT’le ilgili yayınların temelinde “Erdoğan endişesi” yattığını belirten Akdoğan, “Hedef direkt olarak Başbakan. Burada kale ile vezirle uğraşmıyorlar, direkt şaha mat çekiyorlar. Amaçları Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının önünü kesmek” dedi. Akit’in Akdoğan’la yaptığı söyleşinin ilk bölümü şöyle:
“HEDEF BAŞBAKAN”
– MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT aleyhine batı basınında yürütülen negatif yayınlar üzerine hemen bütün Türkiye TV ve gazetelerinde MİT’e ve müsteşarına destek mahiyetinde yayınlar yapıldı, yapılıyor. Gezi eylemlerindeki durumdan farklı bir tablo ile karşı karşıyayız. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Söz konusu yayınlar karşısında ‘milli’ bir dava algısı oluştu. MİT burada kendi bağlamında konuşulabilir, tartışılabilir, herkes farklı yönlerden değerlendirebilir, bu ayrı şey… Ancak şu an ortaya çıkan durum, bu ‘milli dava’ algısını ve doğal olarak tezahürlerini işaret ediyor. MİT, Türkiye, AK Parti, Başbakan; bunlar ayrı ayrı zaman zaman hedefe konan aktörler. Ve son dönemde bunlar iç içe geçmeye başladı. Yani AK Parti iktidarına karşı bir saldırı oldu mu bu Türkiye’ye karşı bir saldırı anlamına geliyor. Çünkü Türkiye’nin geleceği şu anda bu aktörlerin elinde bulunuyor. Bundan dolayı burada savunma yapanlar MİT’i, Hakan Fidan’ı veya AK Parti’yi değil Türkiye’nin menfaatlerini savunmuş oluyorlar. Böyle bir iç içelik söz konusu. Bu noktadan baktığımızda zaten AK Parti kurulduğu andan itibaren bir kampanya vardı. İşte gizli gündem vs. söylentileri dışarıda da vardı. ‘Eksen kayması mı olacak?’, ‘Batıdan kopacaklar mı?’ şeklindeki sorular zihinleri kurcalıyordu. Ama 10 yıl içerisinde görüldü ki böyle bir şey yok, bu üretilen bir şey. Ancak bu kuşkuları kullanmak isteyenler vazgeçecek gibi gözükmüyor. Şimdi tamamen Başbakan üzerine bir kurgu olduğu anlaşılıyor. İçerde son dönemde ‘otoriterlik’, dışarıda da ‘Batı karşıtlığı’ ve ‘İslamcılık’ söylemlerini kullanıyorlar. ‘Türkiye Batıdan kopuyor mu?’ sorusu üzerine sözümona makaleler yayımlanıyor, çalışmalar yürütülüyor. Oysa Türkiye NATO’nun en önemli aktörü, Avrupa Konseyi’nin önemli bir üyesi. Yani Türkiye niye kopsun Avrupa’dan? Buna dönük Türkiye ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı. Ortaya koydukları tezin rasyonel bir karşılığı var mı? Yok. Ancak bu söylem üzerine Türkiye’yi markaja alan, bir takım dayatmalarda bulunmaya çalışan ‘bir şey’ olduğunu görüyoruz.
“AMAÇ BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN CUMHURBAŞKANLIĞININ ÖNÜNÜ KESMEK”
Başbakan Cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin İsrail politikası, Irak politikası, İran politikası, Avrupa Birliğine bakışı, Amerika politikası… Bütün bu politikalarla ilgili birtakım çevrelerin rahatsızlıkları var. Adamlar diyor ki, bütün bu politikaları tek tek değiştirmeyle uğraşmaktansa bütün bunların bağlandığı nokta Başbakan. Başbakan da Cumhurbaşkanı olursa ‘geçmiş olsun’ olacak. Bütün bu politikalar bir on yıl daha böyle devam edecek. Bu yüzden Başbakan, Cumhurbaşkanı olmamalı yönünde bir faaliyet var. Bu batı basınındaki yayın kampanyasının bir parçasını da bu kaygı oluşturuyor. Başbakan Cumhurbaşkanı olur korkusu… Şu anda çok ciddi kampanya var. “Başbakan, Cumhurbaşkanı olmamalı, devre dışı kalmalı ve yeni aktörlerle, yeni politikalarla yolumuza devam etmeliyiz” düşüncesindeler. Bu yüzden MİT olayında herhangi bir kamu görevlisinin hedefe konmasının çok özel bir anlamı yok.
KABİNE REVİZYONU
– Kabinede her an revizyon olabilir söylentileri var. Bu değişiklikler noktasında ne tür hazırlıklar yapılıyor?
– Kabine değişiklikleri elbette durup dururken olmuyor, ihtiyaç üzerine oluyor. Geçen sefer kongre vardı. Bir kongreden çıktık. Görev değişiklikleri oldu. Revizyon da bunun bir parçası idi. Bu sefer yerel seçimler var. Bakanlardan milletvekillerinden adaylar olacak. Bu yüzden böyle bir ihtiyaç var. 3 dönem şartının da değişeceğini düşünmüyorum.
– Ciddi bir revizyon var o zaman?
– Onu bilmiyorum. Sadece yerel seçimlere endeksli olursa daha sınırlı bir revizyon olur. Ancak ondan sonra devam eden süreç Cumhurbaşkanlığı ve sonrası da düşünülerek yapılarsa daha geniş olabilir.
ÇÖZÜM SÜRECİ
– Çözüm sürecine gelirsek… Bu noktaya birden bire nasıl gelindi. Kardeşi, Öcalan’ın süreçten memnun olduğunu söylüyor, ancak dağdakiler rahatsız? Mesela terör örgütü ve uzantılarının, “Süreci durdururuz, saldırırız” yönünde açıklamalarına şahit oluyoruz…
– Şimdi burada şunu görmek lazım. Hükümet hiçbir şey yapmıyor diyorlar. Hükümet çok önemli adımlar attı. Bu sürecin sahibi hükümet ve önemli adımlar atıyor. Kürtçe ile ilgili belki ondan fazla adım attı hükümet. İşte cezaevlerinde Kürtçe konuşma, savunma, Kürtçe vaazlar, seçmeli ders, özel okul, televizyon, özel yayın. 30 yıldır kim adım atmıştı. Herhangi bir şey var mı idi? Buna karşın aynı CHP gibi hareket eden bir bölge partisi mevcut. Bölgenin CHP’si gibi davranıyor. Kategorik olarak her şeyi kötü gösteriyor, her şeyi yok sayıyor, inkar ediyor. Bu yaklaşımı vatandaş görmez olur mu? Bir tarafta iyi niyetli bir şeyler yapmaya çalışan hükümet var, öbür tarafta kendi liderini ve adamlarını düşünen örgüt var. Vatandaş hem bunu bence iyi görüyor hem de üslup farkını görüyor. Burada örgütün ve BDP’nin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Örgüt bağlamındaki açıklamalarda ipler Öcalan’ın elinde gibi. Bugüne kadar birçok tehditvari açıklamalar yaptılar. Bunlar hep taktik. 1 Eylül dediler ne oldu 1 Eylül geçti. Yani bu süreci bozanı millet de affetmez. Millet çok ciddi bir umut içersinde ve süreç iyi gidiyor.
– Bu değerlendirmelere göre BDP’nin oy kaybı yaşaması mukadder gözüküyor. Bölge ile ilgili anketler ne gösteriyor?
– Baskı ile tehditle oy alıyorsan, normalleşme döneminde alamazsın demektir. Anketlere sürekli bakıyorum. Bir kere çözüm sürecine destek çok yüksek. İkincisi hükümetin başarılı bulunma oranı çok yüksek. Şırnak’a, Hakkari’ye gidin hükümet yüzde 80-90 oranlarında başarılı bulunuyor. Bu oran sandığa mutlaka bire bir yansımıyor elbette. Çünkü vatandaşlar da ideolojik davranabiliyor. İzmir’de sorsanız mesela hükümet çok başarılı ama oy vermiyor AK Parti’ye. Ama bu süreçten sonra bölgede genel olarak hükümetin lehine bir eğilim görülüyor. Tabii biz bu süreci siyasi amaçlı oy alalım diye yapmadık. Ancak vatandaş da görüyor birçok şeyi. Bu sadece demokratikleşme de değil. Biz ciddi yatırımlar yapıyoruz. Van’ı yeniden kurduk.
SÜRECİN SAHİBİ BİZİZ, YÖNLENDİREN BİZİZ…
– Çözüm Süreci’nde Öcalan’ın ulaşacağı nihai nokta ne olabilir? Bir ‘kahramanlık’ payesi mesela yakıştırılıyor? Salıverilmesi yönünde sesler de çıkıyor son dönemde?..
– Buradan kahramanlık üretilemez. Bunlar sürekli ne diyorlar ‘Öcalan bilir’, ‘Öcalan yapar’. Kendilerinin kutsallaştırdığı biri var ortada. Ama Öcalan’a rağmen söylemlerine rağmen bunlar başka çıkışlar yaparsa yine kendi ürettikleri şeyi yıkarlar. Taktik açıklamalar bunlar. Bunlar görülüyor. Bu çıkışlar Öcalan’ı boşa düşürme veya anlamsızlaştırmaya götürecek olursa bu kendi kutsallaştırdıkları tabuyu ortadan kaldırırlar. Bu örgüt açısından sıkıntı üretir. Sürecin sahibi biziz, yönlendiren biziz adımları biz atıyoruz. Ben PKK ile örgüt arasındaki konuları söyledim. Süreçle ilgili adımları yönlendirmeleri biz hükümet olarak yapıyoruz. Biz birilerini kahraman yapmaya, meşrulaştırmaya, şirin göstermeye çalışmıyoruz. Kimseyi salıverme gibi bir düşünce de yok. Süreç terörün son bulması için yürütülen bir süreç… Öcalan’ın dağdaki adam üzerindeki etkisi de göz ardı edilemez. Sen ‘in’ deyince inmiyor. Örgütün lideri deyince iniyor. Yani burada Öcalan’ın etkisi, fonksiyonu var.
– Peki Öcalan neyi bekliyor?
– Şimdi bu adamlar inmesini bilmedikleri için orda durmuyorlar. Meselenin Türkiye’de bir noktaya gelmesi lazım. Ayrıca hukuki altyapı gereksinimi mevcut. ‘Bunlar ne olacaklar?’, ‘Nasıl gelebilecekler?’, ‘Silahı bırakma nasıl olacak?’ bunlar tartışılması gereken konular.
– Öcalan’la görüşmelerde yavaşlama mı oldu?
– BDP bölgede her şeyi AK Parti karşıtlığı üzerine kurmuş durumda; ‘AK Parti kötü, düşman’… Oysa burada adım atan AK Parti. Sen bir tarafta bize hakaret ediyorsun, küfür ediyorsun, kötülüyorsun bir taraftan da ‘benim önümü aç’ diyorsun. Bu bir tenakuz oluşturuyor. Sen sürecin sahibine hakaret ederek, onu kötüleyerek, onunla kavga ederek bu süreçte bir rol oynayamazsın. Öyle ise git bakalım kendi kendine ne yapabiliyorsan yap. Kandil seni ne kadar ciddiye alıyor veya süreçte tek başına bir şey yapabiliyor musun? Yani işi biz yapacağız havasını onlar atacak. Birde çıkıp bize bir ton laf edecekler. İstedikleri bu. Böyle yağma yok.
Sürecin sahibi de yöneteni de biziz
(Akit)
Yalçın Akdoğan’ın, ‘Amaçları Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının önünü kesmek’ görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Sayın Başbakanımızdan tek kurtulmalarının yolunun Cumhurbaşkanı yapılarak hükümetin, Başbakanımızın icra-i faaliyetlerden uzaklaştırılması ile gerçekleşebileceğini düşünmelerine karşılık, Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı gibi söylemleri danışıklı dövüş, kayıkçı kavgasından başka bir şey değildir. Söylemleri her ne kadar olumsuz, negatif gibi olursa olsun, Başbakanımızdan en kısa zamanda kurtulmanın yolu olarak Cumhurbaşkanlığı makamına çıkıp, hükümeti Zombilerin eline teslim etme planlarının yapıldığına inanıyorum.