Aylar önce “Medyanın Elli Tonu” isimli bir kitapla Aydın Doğan medyasındaki “Aşk-ı Memnu” dosyasını açacağını duyurmasına rağmen, kitabını henüz yayınlamayan, bu durum da acaba Doğan medyasına blöf mü çekiyor, yoksa intikam peşinde mi sorularına yol açan, magazinci İzzet Çapa, Hürriyet’ten kovulduktan sonra kişisel bloğundan bir yazı paylaştı bugün. “‘Vuslat Doğan Amerika’ya kaçtı’ dedikodusunu kimler çıkardı?” başlıklı yazısına bakılınca İzzet Çapa’nın özellikle kendisinin kovulmasında payı olduğunu düşündüğü magazin servisine savaş açmış durumda. Hürriyet’in magazin yöneticilerini “sizi de yakarım” havasındaki yazısıyla anlıyoruz ki, Aydın Doğan ve kızları iyi çevresi kötü stratejisi izliyor. İşte yazısı:
Hürriyet’te çalıştığım dönemde cuma akşamları, o pazar yayınlanacak röportaj üzerinde herhangi bir değiştirme yapıp yapmayacağımı sormak için, gazetenin prova baskısı mailime gönderilirdi.
O hafta da Bilic ile Londra’da bir röportaj yapmıştım. Ve fakat röportajın son hali maileme bir türlü düşmedi. Ne olduğunu merak edip, gece yarısı Hürriyet Magazin’in komutanı Selim Akçin’e bir mesaj attım; “Hayırdır patron röportajı mı beğenmediniz? Yoksa artık prova baskılarını bana göndermekten vaz mı geçtiniz?”
Cevap sabah dokuz buçukta Selim’in neşeli sesiyle geldi. “Saçmala abi, bizim kızlar unutmuş. Sana zahmet bugün atla gel de, hem yenilenecek Kelebek hakkında biraz istişare edelim, hem de pazar baskısını vereyim sana…”
HAYIRDIR İNŞALLAH DEYİP GAZETENİN YOLUNU TUTTUM
Şaşırmadım desem yalan olur! Selim’in üç dakika süren ve bir hoşçakal bile demeden kapattığı telefonlarına alışıktım. Oysa bu defa ondan hiç beklemediğim tatlı bir ses tonuyla bir davet alıyordum. “Hayırdır inşallah” deyip gazetenin yolunu tuttum.
Müdür, beni hiç beklemediğim güler güzlü bir eda ile karşılayıp, bahçede kahve içmeye davet etti. Bilic röportajını çok beğendiğini söyledikten sonra 15-20 dakika daha lafladık. Ardından “Haydi gel Fikret Abi’nin yanına çıkalım” dedi. 32 yıldır ülkede ne başbakanlar, ne cumhurbaşkanları, ne genel yayın yönetmenleri değişti ama Fikret Ercan her devirde bir şekilde koltuğunu koruyan meşhur medya yöneticisi olarak var olmayı başardı.
KENDİ PROJEMİ FİKRET ABİ’DEN DİNLEMEYE BAŞLADIM
Odasında buluştuğumuz gün takvimler 30 Ocak 2016, Cumartesi’yi gösteriyordu. Bu tarihten yaklaşık üç hafta kadar önce mülki amirim Selim’e ‘Okeye Dördüncü Aranıyor’ adında bir konsept önermiştim. Kafamda Sacit Aslan, Erol Köse ve Kenan Erçetingöz gibi usta magazincilerin de olduğu bir masada, ünlüleri ağırlamak ve onlarla gündemini tartışmak vardı.
Saf saf Fikret Abi de lafı buraya getirecek diye beklemeye başladım. Meğer medyanın duayeninin aklında çok muazzam ve bambaşka bir proje varmış. Başladı her zamanki gibi tatlı tatlı anlatmaya… “Cengiz, ben ve Selim uzun istişareler sonunda, şöyle bir fikir bulduk güzel kardeşim. Her hafta Cengiz, Onur, Ömür ve sen bir araya gelip, o haftanın gündemini değerlendireceksiniz…”
Vay arkadaş, gerçekten de bir Fikret Ercan kolay yetişmiyor! Helal olsun, yine kimselerin aklına gelmeyen bir proje yaratmış büyük abimiz 😀 Velhasıl 74 Kıbrıs Çıkartması’ndan beri Hürriyet’in komuta kademesinde bulunan Fikret Ercan’a hayır demek ne haddime. Hay bin dahi! 😀
“İŞTE HÜRRİYET’İ VAR EDEN GÜÇ BUDUR!”
Fikret Abi, çevik bir hareketle koltuğundan fırlayarak gevrek bir kahkaha patlatıp, içten(!) bir sevinçle kelime bir buse kondurdu. Ve o gür sesiyle haykırdı; “İşte Hürriyet’i var eden güç budur!”
Havaya girmedim dersem yalan olur. Üç yıldır müzmin doku uyuşmazlığı yaşadığımız Hürriyet’in magazin kadrosu, galiba ilk defa beni bağrına basmaya başlamıştı.
O sırada Selim renkten renge girip, “Aslında çok kısa bir süre önce İzzet bu projenin benzerini söylemişti” diye mırıldanıyordu ki, Fikret Abi muzaffer bir cengaver edasıyla yerinden kalkıp, Selim’in burnuna saatini dayayarak “Çocuklar Vuslat Hanım’la toplantımız var, geç kalmayalım” dedi.
“BEN DE VUSLAT HANIM’A BİR MERHABA DESEM…”
Cahil aklımla “Aa Vuslat Hanım buraya mı geliyor? Ben de bir merhaba mı desem?” diye sordum.
Fikret Abi, toplantının Skype üzerinden yapılacağını ve Kelebek’in iki milyon dolarlık değişim projesiyle ilgili olduğunu söyledi. Bunun alt yazısı, “İşte kapı, işte sapı… Haydi yoluna evlat” demekti.
Bu esnada Selim lafa girip “Vuslat, uzun zamandır gazeteye uğramıyor, Amerika’da. Ulan ister misin kadın kaçmış olsun!” deyiverdi. Bir anda Fikret Ercan’ın yüzü kan portakalı rengine döndü. Ne yalan söyleyeyim Fikret Bey’in, Selim’in bunu patavatsızca söylemesine mi yoksa benim yanımda söylemesine mi kızdığını anlayamadım.
FİKRET ABİ SELİM’İN KOLUNA GİRİP ODADAN ÇIKARDI
“Abi deli misiniz? Siz böyle konuşursanız, millet neler söylemez. Kadın, kaçacak olsa size iki milyon dolar yatırım niye yapsın?” cümlesi çıkıverdi ağzımdan. Hava bir anda buz kesmişti. Fikret Abi sertçe Selim’in koluna girip, adeta sürüklercesine odadan çıkarmaya çalıştı. Belli ki magazin müdürünün ettiği bu laf, onu abandone etmişti.
Bir anda gözümün önüne bizim ekip geldi. Acaba onlar da yüzüme gülerken, benim arkamdan böyle atıp tutuyorlar mıydı? Hay bin vesvese!
Gelelim sözün özüne, bu yazıda anlattığım her şey kelimesi kelimesine doğrudur efendim. Aslına bakarsanız video toplantı, bütün dünyada özellikle global firmalardaki üst düzey yöneticilerin sıklıkla kullandığı bir yöntemdir. Ama haydi gel de şeytanın avukatlığını yapıp şu soruyu sorma: “Hangi müessesede patron iki milyon dolarlık değişim projesi anlatırken, çalışanları böylesine mesnetsiz dedikodular çıkartır arkasından?”
Ee büyüklerimiz boşuna söylememiş; merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş…
Meraklısına not: Bütün bu konuşmalar gazetenin güvenlik kameralarıyla dolu akıllı binasında gerçekleştirilmiştir.
Meraklısına not 2: Bu olaylar kelimesi kelimesine Vuslat Doğan Sabancı’ya, Doğan Holding binasında tarafımdan bizzat anlatılmıştır.