Türk edebiyatının en önemli isimlerinen üstad Necip Fazıl Kısakürek, doğumunun 107, ölümünün ise 29’uncu yıldönümünde anılıyor.
Birkaç yılda bir hapse girmeye dayandı. Büyük Doğu dergisinin 16 kere kapatılmasına, kapatılmadığı zamanlarda ise toplatılmasına dayandı. Bir yıl daha yaşlanmaya dayanamadı.
Tüm vasiyetini ise sadece iki cümleye “Son günüm olmasın çelengim top arabam/Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam” diyerek sığdırdı.
1905 yılının 25 Mayıs’ında doğan Türkiye’nin en önemli fikir ve edebiyat adamlarından Necip Fazıl Kısakürek, ölümünün 29’uncu yılında anılıyor. Büyük Doğu fikir akımının öncüsü “üstad”ın takipçileri, bugün bile Kısakürek’in yeterince anlaşılamadığından muzdarıp.
“ARAP BAHARI’NIN FİTİLİNİ BÜYÜK DOĞU’CULAR ATEŞLEDİ”
Fakat Kısakürek’in ardında bıraktığı eserlerin bugün global dünyada bile karşılığını bulduğu iddiaları da yok değil. Necip Fazıl Kısakürek üzerine araştırmalarıyla tanınan yazar Mustafa Miyasoğlu, ”Amerika’nın ‘Büyük Orta Doğu Projesi’ iflas etti ama Necip Fazıl’ın ‘Büyük Doğu Tezi’ hala gündemde. Mısır’dan başlayan Arap Bahar’ı, Necip Fazıl’dan etkilenen düşünürler sayesinde gerçekleşti” diyerek Büyük Doğu tezinin halen hayatta olduğunu söylüyor.
Miyasoğlu’nun kanıtı ise Mısır’da Mübarek rejimine isyan bayrağını çekenlerin önderlerinden biri olan Mısırlı Prof. Dr. Muhammed Harb. Miyasoğlu, “Harb’ın Muhammed Harb, Necip Fazıl’ın eserlerinden beslenmiş, Türkiye’de tarih doktorası yapmıştır. Harb, talebeleri ve arkadaşları Arap Baharı’nı tetiklediler. Arap Baharı’nın ilhamı da Necip Fazıl’ın eserleridir” diyerek “üstad”ın dünyayı sarsan son Arap isyanına öncülük yaptığını savunuyor.
12 YAŞINDA ŞAİR
Şiirdeki dehasının örneği olarak “Ateşten zehrini tattım bu okun/Bir anda kül etti can elmasımı/Sanki burnum değdi burnuna yokun/Kustum öz ağzımdan kafa tasımı” dizeleri gösterilen Kısakürek, şiir yazmaya 12 yaşında başladı ve ilk şiir kitabını 17 yaşında yayınladı. 21 yaşında çıkardığı ”Örümcek Ağı” adlı şiir kitabının ardından, 24 yaşındayken edebiyat dünyasına sunduğu ”Kaldırımlar” adlı şiir kitabıyla tanındı.
Bahriye Mektebi’nden ayrılan ve 1921 yılında Darülfünun Felsefe Bölümü’nde okumaya başlayan, ancak bu öğrenimini de tamamlayamayan Kısakürek, hükümetin açtığı bir yarışmayı kazanarak burs aldı ve felsefe öğrenimi için Paris’e gitti. Paris dönüşü yayımladığı ”Örümcek Ağı” ve ”Kaldırımlar” adlı şiir kitapları Kısakürek’i genç yaşta ünlü yaptı.
Zamanla Bab-ı Ali’nin önde gelen isimleri arasında yer alan ve 1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınan Kısakürek, bu yıllarda hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olan ve adına ”Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel/Bir akşamdı ki zaman donacak kadar güzel/Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız/Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız” dizelerini yazdığı İslam alimi Abdülhakim Arvasi ile tanıştı.
“TAM OTUZ YIL SAATİM İŞLEMİŞ BEN DURMUŞUM”
İslami kimliği ile öne çıkmaya başlayan Kısakürek, hayatındaki bu değişimi de ”Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…” mısralarıyla dile getirdi.
Modern Türk şiirinin, mistik şairi olan Necip Fazıl Kısakürek, düz yazı türünde eserler verse de asıl güçlü yanını şiirlerinde ortaya koydu. Halk şiirinin öz ve biçim yapısından yararlanarak bunlara batılı, modern bir özellik kazandıran, ardından dinsel duyuşlarda karar kılan Kısakürek, sağlam bir teknikle iç dünyasını, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirdi.
Halk, tanzimat, divan ve batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen Kısakürek, kafiyeye sığınmayı sahtekarlık sayarak, serbest şiire karşı çıktı. Duygu ve düşüncenin şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmesi gerektiğini savunan Kısakürek, lirizm akımının ağır bastığı şiirler yazdı.
Şiirlerinde duygularını farklı biçimde yansıtan ve kullandığı değişik benzetmelerle eserlerini renklendiren şair, şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kabuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer verdi.
Kısakürek, bütün şiirlerini kapsayan ”Çile” adlı kitabında şiirlerini ”Ölüm”, ”Korku”, ”Ukde” ve ”Tecrit” adı altında topladı.
Daha sonraki yıllarda şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtan şair, kaleme aldığı eserlerinde toplumun kandırıldığını, uyarılması gerektiğini dile getirerek, Türk milletinin aslına dönmesini savundu.
BİR ADAM YARATMAK…
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunan Kısakürek, Muhsin Ertuğrul’un tavsiyesiyle ilk piyesi ”Tohum”u 1935 yılında yazdı. Muhsin Ertuğrul’un da rol aldığı bu piyes, sanat çevrelerinden büyük ilgi gördüğü halde, eserdeki olaylar, yoğunlaştırılmış fikrin gölgesinde kaldığı için halk yeterince ilgi göstermedi.
Kısakürek, bu eserden edindiği deneyimle 1937 yılında ”Türk Shakespeare” olarak anılmasının yolunu açan ”Bir Adam Yaratmak” adlı oyunu kaleme aldı. Hem olay örgüsü, hem de diyalogların içerisinden sızan derin fikir, ”Bir Adam Yaratmak”ı şaheser haline getirdi. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda 1937-1938 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen ”Bir Adam Yaratmak”, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunları arasına girdi. Kısakürek, ”Cinnet Mustatili” adlı tiyatro eserinde ise hapishane anılarına yer verdi.
Şairliği ve oyun yazarlığının yanı sıra çıkardığı dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeleyle de ön plana çıkan Kısakürek, haftalık ”Ağaç” dergisinde (17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarını bir araya getirdi.
”Büyük Doğu” dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu, hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istenen Kısakürek, sık sık kapatılan ve toplatılan Büyük Doğu’nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını, ”Yeni İstanbul”, ”Son Posta”, ”Bab-ı Ali’de Sabah”, ”Bugün”, ”Milli Gazete”, ”Hergün” ve ”Tercüman” gazetelerinde yayımladı. Büyük Doğu’da çıkan yazılarında kendi imzası dışında ”Adıdeğmez”, ”Mürid”, ”Ahmet Abdülbaki” gibi müstear kullandı.
Türk Edebiyatı Vakfı’nca 1980 yılında verilen beratla ”Sultanü’ş-Şuara” (Şairlerin Sultanı) unvanını kazanan Kısakürek, aynı yıl ”Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü”, 1981’de ”İman ve İslam Atlası” adlı eseriyle fikir dalında ”Milli Kültür Vakfı Armağanı”, 1982 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ”Üstün Hizmet Ödülü”nü aldı.
VASİYETİ: ÇİÇEKLER ÇAMURA VE BANDO YÜZGERİ KOĞUŞUNA
İstanbul’da 25 Mayıs 1983 tarihinde 78 yaşındayken vefat eden Necip Fazıl Kısakürek, ”Çile” şiirinde vasiyetini teyit eder nitelikte ”Son günüm olmasın çelengim top arabam/Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam” satırlarına yer verdi.
Kısakürek, vasiyetinin bir bölümünde şunları dile getirdi:
”Fikir ve duyguda, vasiyete lüzum görmüyorum. Bu bahiste bütün eserlerim, her kelime, cümle, mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü, tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz ‘Allah ve Resulü; başka her şey hiç ve batıl’ demekten ibarettir.
Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz. Burada, umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım. Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum… Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum… Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna.”