Fatih Altaylı ve Ertuğrul Özkök 2 gün arayla, Türkiye’de insanların dinden ne kadar uzak yaşadığına yönelik bir araştırmayı yazdı.
İlk olarak Fatih Altaylı, MAK Danışmanlık’ın araştırmasını köşesine taşıdı. Altaylı’nın kaleme aldığı bu araştırmaya göre, vatandaşa bazı sorular soruldu ve alınan cevaplardan “Halkımızın yeterince dindar olmadığı” sonucu çıktı. Altaylı, araştırmanın sonuçlarına bakarak köşe yazısının başlığını “Yüzde 99 yalanının sonu” şeklinde attı.
“ÜLKEMİZİN YÜZDE 99’U MÜSLÜMAN İDDİASI BİR YALAN”
Altaylı araştırmadan şöyle bahsetti:
Araştırma hayli kapsamlı. Diğer soruları ve verilen yanıtların oranlarını da yarın yazacağım. Ama ilk bölümde bile görülen o ki, “Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemiz” inancı pek de gerçeği yansıtmıyor.
ÖZKÖK DE AYNI KONUYU İŞLEDİ
Bugün de Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Altaylı’nın yazısından hareketle dindarlık meselesini ele aldı ve “Kur’an okuyan, düzenli olarak camiye giden” insanların sayısının Türkiye’de çok az olduğuna hükmetti ve “Hani nerede o cami cemaati” diye sordu.
İşte Özkök’ün köşesinden bazı satırlar:
Dikkat ettiniz mi, “Beş vakit camiye giderim” diyen yok.
İlginç, “Hiç namaz kılmam” diyenlerin oranı da yüzde 22.
Öyleyse, hani nerede o sayısı 90 bine gelen camileri beş vakit dolduran “cami cemaati”…
CAMİYE CUMA’DAN CUMA’YA, BAYRAMDAN BAYRAMA
Türkler, Cuma, bayram ve Ramazan müslümanıdır.
Yüzde kaçımızın evinde Kur’an var, kaçımız okuduk.
HALKIMIZ KUR’AN DİNLEMEK YERİNE, SURVİVOR İZLİYOR
Yüzde 99’u Müslüman olan Türk seyircisi o akşam “Yahu Survivor’ın finali yarın, hiç olmazsa bu kutsal gecenin yüzü suyu hürmetine şu Kuran yarışmasının finalini seyredeyim” dememiş Survivor izlemiş.
Osmanlı devrinde de yüzde 99 Müslüman değildik. Yani Rumlar-Ermeniler ve Yahudiler vardı. Tek fark hakim olan İslam’a hürmetkar ve tabi bir idare. Ayrıca serahadde yürüyen her yürekli Müslüman’ın gücü bire on idi. Derken Osmanlı sonrası küçüldük ama yüzdede değişen bir şey olmadı. Tek fark şu: Ehl-i kitap gitti yerlerine kitapsızlar geldi. Nasıl geldi diye sorarsanız, feraset sahipleri anlar. Yalnız şu var. Kitapsızlar çoğunluk değil azınlık. Yalnız sesleri fazla çıkar.
Çünkü jandarma dipçiği ile yakılan kitabımızın yokluğunda cesaret aldılar. Ama, ehlinin geri gelmesi 25 yılı aldı. Hürriyet devrimiyle kitabına kavuşan çevreden merkeze yürüyünce içte-dışta bir telaş aldı yürüdü. 4 darbenin sebebi yeni nesil mü’minlerin donanımı idi. Serhadde 10’a karşı bir olmasına rağmen fütuhatını yapan cedddimiz gibi yeni nesil o görüntüyü verince telaş şeddelendi. Fütuhat geldikçe yenilgiye uğrayanların züğürt tesellisi başladı. “Canım onları yüzde 99 değil.” Ama unutulan bir şey var. Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi muvaffakiyet kesret-i etbada değil. Yani sayısal çoğunluk ve boş tenekeye atılan taş gibi çok ses çıkarmak başarıyı getirmiyor. Kaldı ki o anketlerde ateist sayısı yüzde 9 civarında. Çoğunluk inanıyor.
Şimdi düşen kaleler karşısında sayısal hesaplarla teselli aranıyor. 90 yıllık batı vesayet ve istilasına rağmen başarılı olunamayınca züğürt tesellisi başladı. Yüzde 99 değil yüzde 60-70. Ama gözden kaçırılan bir şey var. Bedir’de 1000’e karşı 313 Mü’min destan yazdı. Onun gibi. 1950’den 1965’ten 1983’ten 2002’den beri benzeri ne örtülü destanlar yazıldı ki, bugün panikleyenler yüzde hesabıyla teselli arıyor. Değil mi yani? Yalnız onlar değil bakın Neoconları-uşakları fetoşçular-siyonistler, küreselciler, Almanyalar-İngiltereler-Sisiler diken üstünde. İsrail’e deme gitsin. Bu yüzde 99 ile değil belki başlangıçta bir avuç insanın sabır ve geri adım atmamaları bize küresel çapta bir şeyi müjdeyi hak ettiriyor.
Bir de işin manevi yönü var. 100 lira verir 100 çekirdek alıp ekersiniz. Yüzde 30-40’ı ekin vermese bile diğerlerinin verdiği bire 10, bazen 100 bazen 100’dir. Zararı ve kaybı kat kat karşılar. Allah nazarında çoğunluk değil kaliteli ve nitelikli kullar önemlidir. Ama buna rağmen dünyada fütuhatı ise Fetih Suresi’nin sonunda söylendiği gibi manzarası ekinciye zevk verir. Şöyle:
“Muhammed Allah’ın resulüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrat’taki sıfatları olup İncîl’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır” (48-29)
Yahudilerimiz-Rumlarımız-Ermenilerimiz gitti ama onların kitaplarında müjdelenen bizler geldik. Filizini çıkarmış, kökü kuvvetlenmiş olarak gövdesi üzerinde doğruluyor. Bu manzara hangi ekincinin yüzünü güldürmez ki.
Unutulmasın muvaffakiyet kesret-i etbada değildir. Ve Allah nitelikli kullarının niteliğiyle ebedi alemde verecekleri binbir meyvanın çoğunluğuna bakar. Dünya ahiretin tarlasıya. Bol ekin yani bire bin belik onbin belki yüzbin Rahmet-i İlahiye’yi tebessüm ettirir.