TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu, 28 Şubat postmodern darbesi sürecinin medya ayağını araştırmaya başladı. Dün komisyona bilgilerini aktaran gazeteci Yavuz Donat, A Haber’de Can Okanar’ın sorularını yanıtladı. Komisyon raporu çıktığında herkesin boyunun ölçüsünü alacağını söyleyen Donat, Erbakan’ın başbakanlığı süresince gözetim altında tutulduğunu da dile getirdi. Türkiye’nin 28 Şubat’ı kendisinden öğrendiğini de belirten Yavuz Donat, Demirel’in askerle birlikte hareket ettiği iddialarına katılmadığını da sözlerine ekledi.
“KOMİSYON RAPORU ÇIKTIĞINDA HERKES BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALACAK”
Komisyondan bana sayın Nimet Baş’ın imzasıyla gelen yazıda bilginize başvurmak istiyoruz deniliyordu. Dün komisyonda da aynı şeyi söylediler, bu bir sorgulama ya da ifade alma değil, sizin o dönemle ilgili bildiklerinizden yararlanma dediler. Çok güzel bir görüşmeydi. Sorular sordular. Onlar sormadan ben bazı şeyleri anlattım. Özellikle 28 Şubat üzerinde konuşuldu. Ama yer yer konu açıldıkça, ben 12 Eylül’ün de tanığıyım, 12 Eylül’den de bahsettim. Burada gördüğüm şu, artık Türkiye’de darbeler dönemi kapandı. Kapandı ama geçmişte bu işe bulaşanlar var. siviliyle, askeriyle, medyasıyla, bir takım iş çevreleriyle, bir rezil etme, teşhir etme operasyonu olarak gördüm. Komisyon raporu çıktığı zaman anlıyorum ki herkes boyunun ölçüsünü alacak, kamuoyu önünde herkes teşhir edilecek. Aradan yıllar geçmiş. Yıllar geçtikten sonra kimi o dönemle ilgili ben o dönemde şunu yaptım, ya da yapmadım, kahramandım falan diyor. Dün komisyonda da söyledim. Arkasında bir takım kanaat önderlerinin, sivil toplum liderlerinin desteği olmasa. Daha da ileri gideyim bir takım siyasetçiler de bu işe çanak tutmasallar, medya destek vermese, Türkiye ne darbe, ne post modern darbe ne de muhtıra olurdu.
“ERBAKAN BAŞBAKANLIĞI SÜRESİNCE GÖZETİM ALTINDAYDI”
Gazetelere, gazetecilere faks geliyor. Faksın üzerinde şu yazıyor Gen. Kur. Gen. Sek. Genel Kurmay Genel Sekreterliği. Bu gelen kağıttakiler de bir takım gazetecilerin köşe yazısı oluyor veyahut haber konusu oluyor. Bizim içimizdeki bir takım arkadaşlar da genelkurmay ile bu kadar al takke ver külah yüz göz olmaya teşne, o dönem onu gördüm. Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakan olarak ilk yurt dışı seyahatine çıktı. İran, Pakistan, Endonezya, Malezya, Singapur. Ben o seyahatte başbakan Erbakan’ın özel konuğuydum. Bizzat telefon etti, davet etti, gittim. Uçağa bindik. Uçakta üç tane rütbeli general vardı. Şimdi nerede görülmüş başbakan ile birlikte üç generalin seyahat ettiği. Askerde kurumsal bir hassasiyet vardı. Benim gördüğüm Erbakan başbakan olduğu andan itibaren gözetim altındaydı. Ne yapıyor ne ediyor.
“BİR GENERAL BAŞBAKANA ÇOK AĞIR SÖZLER SARFETTİ”
Dün komisyonda sordular ben de anlattım, bir general tuttu başbakana çok ağır sözler söyledi. Bugün kahramanlık taslayanlar, o dönemin iktidarı, o generali görevden almak için Çankaya’nın imzasına, şunun tasdikine onaylamasına gerek yoktu Beş dakika da görevden alabilirlerdi. Kara Kuvvetleri Komutanı’na soruldu, ne diyorsunuz bu generalin ifadesi üzerine denildi. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı kimsenin ağzına kilit vuramam ki dedi. Dönemin hükümet üyesine soruldu ne diyorsunuz diye. İki tane hükümet üyesinin bu konuda açık beyanı var. Biri Devlet Bakanı Abdullah Gül, Ayıptır çirkindir ve bu konuşma suçtur dedi. Dönemin sağlık bakanı bu konuşma, ordunun askerin ve sivilin tepkisini ve hassasiyetini gösteriyor dedi. böyle bir süreçten geçtik. İstanbul’da bir toplantı yapıldı. 9. Kalp Vakfı Toplantısı. Türkiye’nin en önemli iki işadamından biri çıktı konuştu. Barış ve hoşgörü ödülü verildi kendisine. Konuşmasının sonunda dedi ki Erbakan hükümetini alkışlarımızla şimdi protesto edelim dedi. Protesto edenlerin başında hükümetin bir üyesi vardı. O günleri unutmayalım.
Ekranda birisi çıktı Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Tansu Çiller’den yosma diye bahsetti. Amerika’da bir astsubayla kayıplara karıştığı söyleniyor denildi. Bu ekranda nasıl olabilir, bunlar ekrana nasıl gelebilir. Bu siyaseti, kişileri yıpratma ve karalama kampanyasıydı. Bu kampanya o dönemde dolu dolu yürüdü ve göz göre göre de 28 Şubat geldi.
“TÜRKİYE 28 ŞUBAT OLAYINI BENDEN ÖĞRENDİ”
Dün komisyona da söyledim. Prof. Dr. Erbakan da dahil Türkiye 28 Şubat olayını benden öğrendi. Ben 28 Şubat olayını ayın 23’ünde öğrendim. O zaman Milliyet’te çalışıyordum. Yazdım, manşet oldu. Göz göre göre geldi. Bir gece gelivermiş falan değil. Gelişinde de sadece askerin değil, sivil toplumun da, siyasetin de, medyanın da hepsinin katkısı vardır. Bir toplu ayıp işlenmiştir.
“DEMİREL’İN ASKERLE BİRLİKTE OLMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Sayın Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı döneminde bana şunu söyledi: 28 Şubat’tan bir gün önce olsa bile Tansu Hanım ve başbakan, askerle bir diyalog içerisine girselerdi işler bu noktaya gelmezdi. Süleyman Demirel; 28 Şubat’ta ihtilal olmaması için, bu olayın hafif geçiştirilebilmesi için askerin kışladan tamamen çıkabilmesi için bir gayretin içerisindeydi. Fakat Demirel derdini o gün de anlatamadı, bugün de anlatabilmiş değil. Orada da bir önyargı var, Demirel isteseydi önlerdi, Demirel askerlerle birlikte hareket etti diye. Ben o kanaatte değilim. Defalarca darbeler, ihtilaller görmüş Demirel’in askerle birlikte olması mümkün değil.