Eyvah Hocaefendi de fayda etmedi
Artık ona neden çakmıyorsun diye soranlara hep aynı cevabı veriyorum: “Son kullanma tarihi bitti..”
“Kullanma” dediğim, onun üzerinden bir zihniyeti (gülelim – öğrenelim modunda) eleştirmekten ibaretti.
Gerçekten bitmiştir.
Lafın sonunu getirmeme fırsat vermeden okumayı kesmeyesiniz diye adını bile vermiyorum.
O derece ikrah edilmiştir.
Eski günlerdeki gibi F-16 olup Mesut Barzani’nin “peşmergeleri” üzerine bombalar yağdırmak istese de, sabah akşam spermin tadından bahsetse de, “ben dansözüm” diye avaz avaz bağırsa da durum değişmez.
Kısa süre evvel “Köpek olduğumu ispatlayabilirim” başlıklı bir yazı dercetti, kimsecikler dönüp de bir kelime yazmadı.
Eskiden olsa, öksürse, bir düzine köşe yazarına gündem olurdu.
Zaten bunun için son kullanma tarihi bitti dedim.
Dediğim de çıktı.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, şehit düşen Mehmetçiklerin ardından gözyaşlarını tutamadı ya, bizimki anında “Paşam sen ağlarsan Türkiye zırlar” başlıklı bir yazı döşendi.
Bir parça da edepsizleşti tabii: “Evet zırlar. / O durumda da komutanına ‘Zırlama’ diyemeyeceği için, geçer aynanın karşısına, kendi suratına haykırır, ‘Zırlama kardeşim.”
Gördüğünüz gibi Org. Necdet Özel’e “zırlama” diyecek de diyemiyor, vıdı vıdı ediyor.
Ne ki, kimsecikler iplemedi.
Bir tek umre arkadaşı Ahmet Hakan “gözyaşları önemlidir” yollu itiraz etti.
Hocaefendi de yaptığı bir konuşmada, “İnsanlara neden sulu göz diyorsun?! Nezahet-i lisaniyem bana vize verseydi burada ona densiz diyecektim(…) Evet bir asker mukavemetli olmalı, en ciğersiz hadiseler karşında dahi dayanmalı acz ve zaaf ifade eden tavırlara girmemeli. Ama vatan evladı öldüğü zaman orda da ağlamasını bilmeli. (…)Daha da inceleyerek diyeceğim ki a be birader sen annen baban öldüğünde ağlamadın mı?..” dedi.
Eleman durur mu, “Nefsimizi, Hoca’ya olan saygımıza amade kılarak..” şeklinde vıcık vıcık riyakarlık akan ifadelerle mevzuya atladı: “Ağlayan Genelkurmay Başkanı yazımıza en güçlü itiraz, okyanus ötesinden geldi..”
Ve, şöyle sürdürdü: “Adresin ‘sen’ olduğunu nereden çıkardın diye sorarsanız, çok açık: İmzasından. Ben yazımda ‘Kardeşim’ diye, İzmir Kahramanlar’dan yazıyorum. O, ‘Birader’ diye hitap ederek, aynı şehrin Karabağlar’ından sesleniyor..”
Gelgelelim adres o değilmiş.
Bunu da daha sonra kaleme aldığı bir yazısında bizzat kendisi dile getirdi: “Dün sabah Hüseyin Gülerce aradı.(…) Hoca bana iletmek üzere bir mesaj göndermiş. / Genelkurmay Başkanı’nın ağlaması konusundaki sözleriyle kesinlikle beni kastetmediğini söylemiş. / Gülerce şöyle bir ayrıntı da verdi: ‘Kendisi, yemin ederek o sözleriyle sizi kastetmediğini bildirdi. Ben bugüne kadar kendisinin bir konuda yemin ettiğine şahit olmadım. Bu da bu konuda ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Ayrıca bir ayrıntıya dikkatinizi çekerim. Konuşmasında, ‘Sen annenin babanın ölümüne ağlamaz mısın’ diyor. Sizin annenizin hayatta olduğunu biliyor. Bu da, o sözlerin muhatabının siz olmadığını gösteriyor..”
Düşünsenize:
Eleman bir yazı yazıyor, Hocaefendi’nin mezkur konuşmasını kendisine cevap olarak yorumlayıp bir yazı daha kaleme alıyor, bu yazıya Hocaefendi tarafından düzeltme geliyor, onu da yayımlıyor ama birkaç sönük lakırdıdan öte yankı bulamıyor.
Bunun tek bir izahı var:
O kadar tükendi ki, Hocaefendi bile (gündeme gelmesine) fayda etmedi.
Nah şuracığa yazıyorum: Başbakan da yarın adını vererek onun hakkında “adam değildir” desin, yine kimsecikler dönüp bakmaz.
Olan bize oldu.
Bilim her gün ilerliyor, bir çaresi bulunur da eleman tekrar geri döner diye boşuna umut etmişiz.
Hocaefendi fayda etmedi, bilim ne yapsın!
Demek ki, gerçekten bitti, tükendi.
Bu da beni çok üzüyor.
Arada bir takılır, gündemin yoğunluğundan kaçar, eğlenirdik. Böyle bir ihtiyaca tekabül ederdi.
Bir de sağ olsun, her lafa cevap yetiştirmeye çalışmazdı. Bu da ona adeta “yabancılaştırma efekti” etkisi yapardı.
Yani…
Bir gün, “ben var ya senin en çok çaktığın adamım” diye karşıma çıksa, “sen de kimsin” diye bakarım.
O denli sanal bir elamana dönüşmüştü.
Zaten bu “yabancılaştırma” olmasa o denli yüklenmezdim. Nihayetinde biz de bir vicdan taşıyoruz.
SALİH TUNA/YENİ ŞAFAK