Sen hâlâ konuşuyor musun kanka?
Bir de nur topu gibi bir “Yılmaz Erdoğan polemiğimiz” oldu, iyi mi?
Konu “sanat” ve “din” olur da, Ertuğrul Özkök topa girmez mi?
Uzun süre “kanka” kontenjanından geçinen ve dolayısıyla muhtemel eleştirileri önleyen Ertuğrul Özkök, “Durun yahu… Benim bu ülkeye, bu insanlara, bu sanatçılara bir özür borcum yok mu ki, eski müddei günlerime dönüyorum… Ağzıma biber sürsünler!” demiyor da, “Günde beş vakit ezan okunan bir ülkenin filmlerinde ezana neden yer verilmez?” diyen bir sanatçı üzerinden “toplu hesap” görüyor.
Hem siyasete ve siyasetçiye çakıyor.
Hem “muhafazakâr” diye tanımladığı kesime…
Hem Necip Fazıl’a…
Hem Nuri Bilge Ceylan’a…
Hem Yılmaz Erdoğan’a…
Demek istiyor ki, “Siyasi demeç verme Yılmaz… Boyundan büyük laflar etme… Sadece mizah yap ve zehir gibi ironinden muhafazakâr kesim de payını alsın.”
Bir de sinik ki, sormayın.
Mesela, “Demet Akbağ’la birlikte, herkesi, hepimizi, hepimizin küçük cinsel fingirdeşmelerini kurcalayan skeçlerini fellik fellik aradığı” (ifade kendisine aittir) Yılmaz Erdoğan’ı, hayatı çok fazla ciddiye almakla, yani, Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerine düşmekle suçluyor ki, “Hah” diyoruz, “sinisizme level atlatan patolojik bir durumla (bir takıntıyla) karşı karşıyayız.”
Ertuğrul Özkök’te takıntı bitmez.
Şu satırlara dikkat kesilmenizi rica ediyorum: “Televizyonda ödül törenini izlerken çok üzüldüm. Her şeyden önce o sahnede muazzam bir ikiyüzlülük gördüm. Sanatçı beyefendi ödül kazanmış, sanki büyük bir favör yaparmış havasında sahneye geliyor. Verilen ödül sanki bir angarya. Yüzünde ilgisiz bir ifade, lütfen iki kelime ediyor. Ağzında yapış yapış bir ciklet. Üzerinde rengi kaçmış bir tişört, haftalardır yıkanmamış bir blucin, biraz daha insaflısı ütüsüz bir gömlek ve ondan ütüsüz bir pantolon. Kimi sakal bırakmış. Hadi ona sözüm yok. Ama kimisi de sırf bunun için, bize inat üç günden beri tıraş olmamış. Ödülü yan cebine koymuş, pejmürdeliğin sınırında volta atıyor…”
Bu satırların yazarı Ertuğrul Özkök.
Zikredilen sanatçı ise, Nuri Bilge Ceylan…
Ertuğrul Özkök’e inat üç günden beri tıraş olmayan Nuri Bilge Ceylan, o günkü “muazzam ikiyüzlülük”ten sonra,Cannes’da, şurda burda ödüller aldı, harika filmler çekti, muhteşem oyuncular keşfetti… “Hayatı çok fazla ciddiye alan Yılmaz Erdoğan” bunlardan biridir. “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmindeki performansı izleyin, niçin hayatın sadece“küçük cinsel fingirdeşmeleri kurcalayan skeçler”den ibaret olmadığını göreceksiniz.
Bu “takıntılı” ruh haleti Ertuğrul Özkök’e küçük laik mahallesinde şeref kazandırır mı, bilmem.
Nobel’li romancımız Orhan Pamuk’a da takıntılı.
Hrant Dink’e de takıntılıydı… Ahmet Kaya’ya da takıntılıydı.
Dindiremiyoruz… Ertuğrul Özkök’ün öfkesini dindiremiyoruz… Kendisine inat üç günden beri tıraş olmayan, “Kürkçe şarkı” yapmaya yeltenen, resmî hayatımızın ikiyüzlülüğünü deşifre eden, hayatı hep bir “ürkek güvercin” haletiyle yaşamış insanlara yönelik “Beyaz Türk öfkesini” dindiremiyoruz… “Türkiye Türklerindir” gazetesinin yazarını sakinleştiremiyoruz.
Bir yerde de (Yılmaz Erdoğan’a yönelik suçlamalarını tamamladıktan sonra) şöyle diyor: “Geriye bir tek, ‘Neden Necip Fazıl senaryosundan film çekmiyorsunuz’ demediği kalmış…”
Görüyor musunuz sinisizme level atlatan patolojiyi!
Ne varmış Necip Fazıl’ın senaryolarında?
Hayatının tüm verimlerini toplasan, Necip Fazıl’ın bir tek dizesi eder mi?
Bari sus…
Bari kendini daha fazla küçük düşürme…
HAMİŞ: Yılmaz Erdoğan “ezan kotası”ndan bahsetmiyor. Her şeyi çarpıtan Ertuğrul Özkök, bu konuyu da çarpıtıyor…“Ayıp ediyor” diyeceğim ama… “Ayıp” bu arkadaşın cürümleri yanında çok hafif kalır.
AHMET KEKEÇ/STAR