‘Top sakal sorunu’muz bitti başımıza şimdi de Bejan Matur çıktı!

MEDYAGÜNDEM- Hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda tarihi adımlar attığı, barışın artık gerçek olacağı bir süreçte, bugüne kadar “barış yanlısı” gibi görünenlerin “savaşçı” çıkmaları Türkiye’de yine ezberleri bozdu, maskeleri indirdi.

Çözüm sürecini sabote etmek için organize bir saldırı yürüten “Jamestown beslemesi” Emre Uslu artık pes etti, Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan karşısında diz çöktü. Bugün de Taraf’ta “çözüm sürecini destekliyorum” diye yazıp, bugüne ne kadar ne dediyse, ne söylediyse, ne tükürdüyse hepsini yaladı.

Memlekette “top sakal sorunu” bitti ama yeni “arızalar” sahneye girdi.

Nasıl Cengiz çandar, Nuray Mert, Ece Temellkuran PKK silah bırakıyor diye panikledi, “silah bırakmayın sizi kandırıyorlar” diye akıl vermeye kalkıştı, şimdi de başımıza bir dönem cemaatin gazetesi Zaman’ın starlarından şair Bejan Matur çıktı.

Alman Der Spiegel dergisi için kaleme aldığı “Kürt bağımsızlığı: Türkiye’yle müzakereler çıkmaz sokak” başlıklı yazısında eski Zaman yazarı çözüm sürecini zehirlemek adına elinden gelen tüm gayreti gösterdi.

PKK silah bırakma noktasına gelirken Bejan Matur’un telaşla Alman dergisine yazdığı yazı, PKK’dan da daha şahin, terör ve silahtan medet uman bir sözde aydın figürünü karşımıza çıkardı.

Zaten Matur’un yazısının hemen Hürriyet gazetesi tarafından dolaşıma sokulması  da yeterince manidar. “Fitne odakları” organize biçimde çalışıyor.

Matur’un şu ifadeleri neye hizmet ettiğini, sözde “liberal Kürt aydını” pozları takınan eski Zaman yazarının nasıl bir “Kürt ulusalcısı”, çözümü ülke içinde aramayıp da Avrupa’yı görevi çağırarak aslında hangi amaca hizmet ettiğini net biçimde ortaya koyuyor:

“Kürt sorunu, kültürel haklar ve eşit vatandaşlığın ötesinde bir konu. Biz Kürtler olarak, tarih sahnesine geçikmiş bir halk olarak girdik. Bu sorun öncelikli olarak bir ulusun doğumuyla ilgili. Doğduğu coğrafi bölgeye ait olmak için yanıp tutuşmak ve siyasi özerklik arzusuyla alakalı. Bu istekleri anlayamayan biri, Kürt sorununu da anlayamaz.”

(…)

“O halde daha başlarken söyleyelim, bana göre Kürt sorunu iddia edildiğinin aksine bir kültürel haklar ve eşitlik sorunu değildir! Nasıl bir sorun olduğu ancak ‘uluslaşma’ kavramı etrafında anlaşılabilir. Yani bir topluluğun bir yerde doğmakla o coğrafya ile kurduğu bağa dair ontolojik, varoluşsal bir ihtiyaçtan bahsediyorum. Belli bir coğrafya parçasına ait olmaya ve o coğrafyaya hükmetmeye dair insani, ontolojik ihtiyaç yatıyor Kürt sorunun kaynağında. Bu ontolojik ihtiyaç anlaşılmadan Kürt sorunun anlaşılması mümkün değil. Peki insana içkin olan, doğuştan sahip olunan bu dürtünün politikadaki karşılığı nedir?”

(…)

“Bana kalırsa TC ile PKK arasında yürütülen müzakereye -ki gerçek anlamda bir müzakereden söz edilemez, çünkü tarafları, çerçevesi, garantörleri belli değil, ortada henüz net bir koreografi yok- rağmen sorun tüm ağırlığıyla orta yerde duruyor. Müzakerenin mantığının doğru seyretmemesinin altında yatan sebepler de yukarıda sözünü ettiğim kaygılardan kaynaklanıyor.

Yani Türk devletinin Kürtler konusundaki klasik refleksleri müzakerenin doğru ilerlemesine engel oluyor. Yaklaşık 30 yıldır savaştığı bir gücü, dolayısıyla Kürt halkını bir özne olarak muhatap kabul etmekte zorlanıyor devlet. Bunda zorlandığı için de ana yoldan sapıp ara yollar deniyor. Bugün müzakere adını verdiği görüşmeleri, medya ve BDP üzerinden yürütmesinin başka açıklaması olamaz. Halbuki BDP sorunun muhataplarından biridir, arabulucu rolünü üstlenmemeli.

O nedenle bağımsız üçüncü bir tarafın kolaylaştırıcı rolü üstlenmesi, tüm çatışma çözümlerinde olduğu gibi burada da gerekli. Böyle olunca akla hemen Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı hissettiği dostluk geliyor. Varsa eğer tam da bu dostluğun sınanacağı bir zamandayız!”

(…)

Matur’un durumunu bir okurumuzun Twitter’da yaptığı şu yorum gayet net anlatıyor:

“Jurnallemek yani Batıya yaranmak İttihatçılık geleneğidir. Bu şahısların aslında kimin adına hareket ettiklerinin ipucunu veriyor bu sözler.”

medyagundem.com