Bülent Keneş, bugünkü yazısında, başında olduğu Today’s Zaman’ın siyonistler paralelinde yayın yapmalarını savundu.
Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, Siyonistlerle aynı paralelde yayın yaptıklarına dair eleştirileri baskı olarak tanımladı ve bağımsız gazetecilik yaptıklarını savundu. Keneş bugünkü yazısında “Şecaatini arzederken merdi kıpti, sirkatin söyler” deyişini doğrular mahiyette Neoconların kontrolündeki ABD ve İsrail basınının Türkiye’ye yönelik saldırıları paralelinde yayın yaptıklarını adeta itiraf etti. Ve bunun adını da evrensel ölçekte gazetecilik kılıfı ile sunmaya çalışıyor.
Alıntı yaptığımız haber 1o’un analizine MEDYAGÜNDEM olarak biz de katkı yapalım. Keneş bugün yazısında bir de “büyük baskı altındayız, ne kadar dayanırız” diye “ağlama notu” düşmüş. Keneş’in “Bünyesinde yayın yaptığım medya grubu her gün şiddeti daha da artan ve daha da çirkinleşen bu tazyiklere ne kadar dayanabilir bilemiyorum.” ifadesi, aslında “biz siyonist ağzıyla gazetecilik yapmak, siyonist operasyonlara paralel operasyonlar yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz” isyanı… Ve samimiyetsiz olanıysa Başbakan’a diktatör diyecek kadar özgür olup da “baskı altındayız” diye ağlamaları…
Keneş, diğer bir Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan’ın Erdoğan’a diktatör demenin edebi kalıbıyla saldırganlığını da veri olarak makalesinde kullanıyor.
Bülent Keneş, Erdoğan’a diktatör demelerinin, Siyonist lobi ağzıyla Hakan Fidan’ı hedef tahtasına koymalarını gazetecilik olarak lanse ederken, Türkiye’de baskıya direnen birkaç gazeteden biri olduklarını da öne sürerek Siyonistlerle aynı paralelde hareket etmelerinin kamuflajını yapıyor. İşte Keneş’in bugünkü makalesinden ilgili paragraflar:
“Yeni Türkiye bu mu?
Malumunuz Today’s Zaman, ileride bütün detaylarıyla yazmayı düşündüğüm, “yeni medya düzenine” uymamakta direnen bir gazete. Evrensel gazetecilik ilkelerine sadık kalmaya çaba harcayan, daha doğrusu bu ilkelere sadakate “cesaret edebilen”, birkaç bağımsız gazeteden biri. Yanlış okumadınız Yeni Türkiye’de evrensel medya etik ilkelerine sadık kalabilmek artık ciddi bir cesaret konusu olmuş durumda. Şayet bugünün Türkiye’sinde gazetecilik yapıyorsanız kamu yararını gözeterek yaptığınız her haberin, attığınız her başlığın bir bedeli olacağını hesaplamak zorundasınız. Ülkemizde cinsi ve çapı her ne olursa olsun bu bedeli peşinen göze almak namuslu gazeteciliğin artık olmazsa olmaz bir şartı haline geldi. Özellikle yaptığınız haberler, hükümetin her ne konuda olursa olsun aldığı pozisyonu gözü kapalı alkışlamıyorsa.
Diyebilirsiniz ki; “iyi de eskiden de şartlar böyle değil miydi?” Haklısınız… Aşağı yukarı böyleydi. Eee ama biz hani demokratikleşme uğruna onca mücadele vermiş, onca badire atlatmamış mıydık? Sivil siyasetçilerimizin liderliğinde ülkemizi fikir özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün olmazsa olmaz olduğu Batılı standartlarda bir demokrasiye daha da yaklaştırmamış mıydık? Evet, öyle sanıyorduk… Yanılmışız… Hatta hep iyi niyetle yaklaştığımız mevcut hükümetten daha fazla demokrasi ve daha fazla hak özgürlük konusunda beklentilerimizden dolayı uzun süre okurlarımızı da yanıltmışız.
Bu konuda benzer bir yazıyı daha önce de yazmıştım. Maalesef durum o günden bu yana daha iyiye değil, kötüye gitti. Son olarak geçtiğimiz hafta içinde Today’s Zaman, Washington Post gazetesinde ve Jewish Press’te MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedef alan yazı ve tehditleri gazetecilik ilke ve standartları çerçevesinde haberleştirdi diye görülmedik bir baskı ve yıpratma kampanyasının hedefi haline getirildi. (…)”
(HABER10)
Keleş misin, Keneş misin, her ne haltsan batıda sizin yaptığınız tarzda gazetecilik yapan olsa vatana, millete ihanet suçlamasıyla yargılanırlar. Hala çıkmış bu özgürlükler bize yetmiyor, bilmem nede zırvalaması yapıyorsun. Çıkıp birde ana avrat küfretseydiniz. Gazetenizin tetikçisi Orhan Kemal Cengiz denen hadsizin, üç-beş maddede AKP hükümeti nasıl yıkılır cep kitapçığını, kullanma kılavuzunu, broşürünü unuttuk sanmayın. Daha dündü! Küresel güçlere AKP hükümetini ekonomiyle devirin diye çağrı yapmadınız mı? Utanmadan sıkılmadan çıkmış yurttan nameler yapıyor. Birde Müslüman’ım diye geçinmezler mi?