Terör konusunda bazı sorular
Terör yine evlatlarımızı elimizden almaya devam ediyor. 30 yıldır süregiden bu mücadele hepimizi canından bezdirmiş durumda. İktidarlar değişiyor, liderler değişiyor, vizyonlar değişiyor, politikalar değişiyor, lakin sonuç hiç değişmiyor. Sadece haziran ayından bugüne hayatını kaybeden insan sayısı 800 civarında.Bunların 500’ü PKK’lı, 200’ü asker/güvenlik görevlisi ve kalanı da sivil kayıplar. Rakamlar da gösteriyor ki, terörle mücadelede tarihimizin en kanlı dönemlerinden birisini yaşıyoruz.
Suriye’nin içine girdiği istikrarsızlık ortamından da beslenen bu durum, Irak’ın dağılması sürecinde de benzer bir görüntü veriyordu. Nitekim 1990’lı yıllara dönüş retoriğinin altında da bu veriler yatıyor. PKK saldırıları içerik ve boyut değiştirmiş durumda. Bir yandan eylemlerin tahrip gücü giderek artıyor, diğer yandan eylem taktikleri çeşitleniyor. Karşımızda kırsaldan şehirlere uzanan, alan hakimiyeti kurmaya dayanan ve adam kaçırmadan, bombalamaya, mayınlı saldırılardan ordu formatında ilçe basmaya kadar yayılan yeni bir perspektif var. Bu durumun yarattığı görünür sonuçlar kadar, yan etkiler ve sorgulamaya değer detaylar olduğunu düşünüyorum. Bu bir problemse bilinmeyenleri denklemin içerisine yerleştirmek lazım. Şu sorular önemli.
1- Yaklaşık 30 yıllık terörle mücadele tarihimizde PKK eylemleri nedeniyle iktidarların sorgulanması, eleştirilmesi çok sık rastlanan bir durum. Lakin ilk defa bu dönemde terör ile Türk dış politikası bu denli ilişkilendiriliyor ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu topun ağzına konuluyor. Bugün kamuoyunda yaratılan algı PKK terörünün neredeyse Davutoğlu ile başladığını düşündürtecek kadar ‘sıfır sorun’ ve ‘stratejik derinlik’ konusuna takılmış durumda. Oysa PKK, Ahmet Davutoğlu henüz bir öğrenci ikenden de vardı, ondan sonra da bitmesi çok mümkün görünmüyor. Türk dış politikasını eleştirmek ayrı ama onu sanki terörün sebebiymiş gibi göstermek ayrı bir mevzu. Geldiğimiz noktada PKK meselesi tarihte ilk defa bir Dışişleri Bakanı’nı istifaya götürebilecek bir içerikte derinleşiyor. Yerkürede terörle Dışişleri Bakanı’nı ilintilendirmiş başka bir ülke var mıdır bilemiyorum ama bir yerlerde fırsattan istifade başka kazanlar kaynatılıyor gibi görünüyor. Kısa bir süre önce yüzyılın düşünürleri arasında gösterilen Davutoğlu, sanki uluslararası platformlarda birilerinin ayağına basmanın bedelini ödüyor.
2- PKK’nın saldırıları bugüne kadar olduğundan çok daha askeri formata bürünmüş durumda. Teröristler geniş kalabalıklar halinde ordu karargahlarını, karakolları basmaya cüret edebiliyorlar. Yakın zamana kadar bu tip baskınlarda ve askeri başarısızlıklarda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelen eleştiri okları, ilk defa bu dönemde MİT’e çevrilmiş durumda. Ne olsa Hakan Fidan ve MİT gündeme geliyor. Bu durumda da insanın aklına şu soru takılıyor. Ne oldu da 30 yıldır adı geçmeyen istihbarat teşkilatının zafiyetleri bir yıl içerisinde bu kadar belirgin hale geldi? Zaaf var tamam da, daha önce niye hiç değinilmezdi? Hakan Fidan’ın kişisel olarak temsil ettiği ve birilerinin takıldığı bir şey var, o açık ama en azından ben bilemiyorum. Öğrenirsem yazarım.
3- Dünya sathında bakıldığında normal şartlarda terör eylemlerinden sonra içişleri bakanları suçlanır; zaman zaman istifaya davet edilir; eylem sayısı artıyorsa bu onların başarısızlığı addedilir. Oysa son dönemde terör meselesiyle ilgili olarak İçişleri Bakanımız değil, ‘eski İçişleri Bakanımız’ Beşir Atalay suçlanıyor.Yıllarca müzakere, diyalog, barışçı çözüm diyen liberaller, bugünlerde açılımın mimarı olarak bilinen Atalay’ı hedefe oturtuyor. Öyleyse muhtemelen Atalay, AKP içerisindeki bir siyasi çizgiyi temsil ediyor.Bu siyasi hat hangisidir, neyi temsil eder bilemiyorum ama şimdiki terörden eski bakanın suçlanması da bizde bir ilk olarak tarihe geçiyor.
4- PKK’nın son saldırıları net bir biçimde AKP’yi vuruyor, üstelik hem dışarıdan hem de içeriden. Anketlere bakıldığında bir yanda oy oranlarında eksilme, diğer yanda da yeni bir siyasal parti beklentisinde yükselme görülüyor. Bugünkü şiddet Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de tabanını hazırlıyor. Biz Suriye, Irak, İran üzerine odaklanmışken sanki birileri Türkiye’nin iç siyasetini tanzim ediyor. Peki kimler tasfiye oluyor? Bekleyelim görelim.
DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN/AKŞAM