Muhalif gazetecilik, eleştirel gazetecilik…
Taraf ’ın haber dilindeki sorun, Ahmet Altan’ın yazdığı gibi gazetenin Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile hükümete yönelttiği eleştirinin “sert” olmasında değil. Sorun, bu dilin “eleştirel”olmaktan çıkıp “muhalif” olmaya yönelmesinde…
Madem genel yayın yönetmenimiz hepimize “netlik” çağrısı yaptı, o çağrıya icabet ederek diyorum ki: Benim talebim,Taraf ’taki “sert haber dilinin yumuşatılması” değil; ben, giderek hırçın bir“muhalif” karakter kazanan bu dilin gazetecinin dili olmadığını söylüyor, yerini “kararlı, sert ve sakin bir eleştirel dil”e terk etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bunu, sadece inandığım bir gazetecilik çizgisini savunmak için söylemiyorum.Taraf ’ın yapmaya çalıştığı şeyin bu yolla daha etkin bir biçimde yapılabileceğine yürekten inandığım için de söylüyorum. (Taraf ’ın yapmaya çalıştığı şeyin özünde ne kadar doğru ve haklı olduğunu, başka deyişle iktidarın endazesinin ne kadar şaştığını bir kez daha görmek için sizi, Ümit Cizre’nin AGOS’un son sayısında manşetten yayımlanan “Vesayet ipinin cambazları” başlıklı analizini okumaya davet ediyorum.)
“Muhalif gazetecilik” nedir?
“Muhalif gazetecilik”, bütün fiyakasına rağmen doğru ve etkili bir gazetecilik çizgisini ima etmez. Doğrusu, gazetecinin “eleştirel” olmasıdır. Bu da, bir durumu, bir olguyu bütün yönleriyle okurun dikkatine sunma sorumluluğuna ve ahlakına tekabül eder.
Tartıştığımız olgu “iktidar ve hükümet” olduğuna göre, eleştirel gazeteciliğin onlar karşısındaki pozisyonuna da bakalım…
Eleştirel gazetecilik, kamuoyu adına giriştiği bütün anlama ve anlatma çabalarında olduğu gibi, iktidarlar ve hükümetler sözkonusu olduğunda da aynı sorumluluk ve ahlakla davranır: Onları da bütün yönleriyle; olumlu ve olumsuz yanlarıyla okurun dikkatine sunmaya gayret eder.
İktidarlar ve hükümetler karşısında “muhalif” olmak ve “yandaş” olmak, “eleştirel gazetecilik”çizgisinden iki sapmayı ifade eder… Eliniz, birinci durumda iktidarın “doğrularını”, ikinci durumda da “yanlışlarını” kamuoyuna duyurmaya bir türlü gitmez. Her iki durumda da okurlar, nesnel gerçekliğin bilgisinden epeyce uzakta bir yerdedir.
“Muhalif” ve “yandaş” pozisyonlar, kendi katılıkları içinde zamanla birinci durumda“düşmanlığa”, ikinci durumda “iktidarla özdeşleşmeye” varabilir… Bunlar aslında gazetecilik içinde mütalaa edilmemeli ama işi buralara kadar vardıranların olduğu ve onların da “gazete” olarak anıldığı, bir vakıa; şimdi saydırmayın adlarını bana…
Taraf “muhalif” bir gazete oldu mu?
Peki,Taraf, iktidar ve hükümetin yapıp ettikleri sözkonusu olduğunda, kendi bakış açısından “doğru ve olumlu” bulduğu kimi gelişmelere (bile) gözlerini ve sayfalarını kapayacak; ya da onları okurların göz menzilinden mümkün olduğu kadar uzak tutmaya yeltenecek kadar “muhalif” bir gazete oldu mu?
Ben, o noktada olduğumuzu düşünmüyorum… FakatTaraf ’ın yazıişlerine, işleri o noktaya götürebilecek asabi bir ruh hâlinin hâkim olduğunu sezebiliyorum.
Şunu da söyleyeyim:Taraf ’ta bazı haber tercihleri ve sunumları var ki, biri kalkıp bana, “gazetenin henüz o noktada olmadığını söylüyorsun ama, bu ne” diye sorsa, soranı da kendimi de iknada epey zorlanırım: Askerlerin “darbe hakkı”nı düzenleyen ünlü 35. Madde ve ona bağlı bir dizi maddeye yakında veda edeceğimize dair habereTaraf ’ın verdiği kıymet örneğinde olduğu gibi…
NOT. Geçen yazıda “Balyoz” dizisi bitene kadar tartışmadan çekildiğimi söylemiştim ama, gördüğünüz gibi olmadı. Fakat bu defa kararlıyım. Birkaç yazı sonra bu verimli tartışmada yeniden birlikte olmak dileğiyle…
ALPER GÖRMÜŞ/TARAF