Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç bugün köşe yazısında geçtiğimiz gün Harvard Üniversitesi Nieman Vakfı tarafından “Vicdan ve Dürüstlük Ödülü” alan Hasan Cemal’in nasıl bir “darbeci”, “yalancı” ve “sahtekar” olduğunu gözler önüne serdi. İte yazısı:
GİTTİ BÜYÜK BİR PİŞKİNLİKLE ÖDÜLÜNÜ ALDI
46 yıllık meslek hayatının neredeyse 45 yılını “darbecilik”le ve geleneksel statükoyu savunmakla geçirmiş Hasan Cemal, Harvard Üniversitesi Nieman Vakfı’nın verdiği “Vicdan ve Dürüstlük Ödülü”nü aldı.
Bunda bir beis görmedi… “Ben esasında vicdansız bir adamım. Dürüstlüğün kıyısından bile geçmiş değilim… Gazeteci değil, darbeciyim!” demedi.
Gitti, büyük bir pişkinlikle ödülünü aldı, her zerresi yalan olan bir konuşma yaptı ve döndü.
Dünyaya bir kez daha gelse yine gazeteciliği seçermiş, yaptığı işlerden hiçbir zaman pişmanlık duymamış, bugün Türkiye’de bir diktatörlük hüküm sürüyormuş, ama herkes bilmeliymiş ki “hiçbir diktatör gazetecinin soru sorma hakkını elinden alamaz”mış.
HASAN CEMAL’A İNANMAYIN
Hasan Cemal böyle diyor ama inanmayın.
Bugün, güya soru sormaya çekindikleri diktatöre ne dedikleri, hangi tahkir sözcükleriyle mukabelede bulundukları arşivde kayıtlıdır.
Soru soramıyorlar ama “Sonun Menderes gibi olacak” diye aba altından asker sopası gösterebiliyorlar.
Soru soramıyorlar ama “Çıktı yine tipini bilmem ne yaptığımın…” diyebiliyorlar.
Soru soramıyorlar ama mezarına bevledebiliyorlar.
Soru soramıyorlar ama bileğine kelepçe takmaktan söz edebiliyorlar.
Soru soramıyorlar ama 24 saatini tarassut altında tutabiliyorlar.
Soru soramıyorlar ama “Hırsız, katil, despot, Yezit, Firavun” diye saydırabiliyorlar.
Dün, bu ödülü Hasan Cemal’e “ayarlayan” paralel örgütün yayın organlarına baktım. “Hasan Cemal güzellemesi”nden geçilmiyordu.
Meğer ne büyük bir demokrasi savaşçısıyla karşı karşıyaymışız da, haberimiz yokmuş…
Hasan Cemal’imiz, meğer, hep demokrasiyi savunmuş, hep “barış” demiş…
Sürekli diktatörlerle didişmiş…
Hiçbir zaman haksızlıklar karşısında “susan dil” olmamış
Cesaretle hep gerçeği, ama sadece gerçeği aramış.
Bir de, o kadar dürüst bir adammış ki… Sormayın! Aldığı “dürüstlük” ödülü de bunun kanıtıymış zaten.
Fakat bir dakika…
SEN MADANOĞLU’NUN ADAMI DEĞİL MİYDİN?
Bu “çok büyük demokrasi savaşçısı”, normal bir insanın sahip olmaktan utanacağı bir geçmişten gelmiyor mu yahu?
Madanoğlu’nun adamı değil miydi?
Darbeyi savunmuyor muydu?
Darbe cuntasının “ara elemanı” olarak “Devrim” dergisine konuşlandırılmamış mıydı?
Seçilmiş siyasetçileri darbeyle korkutmayı “alışkanlık” haline getirmemiş miydi?
Meslek hayatı boyunca binlerce militarizm güzellemesi yazmamış mıydı?
Bildiğimiz “Laik, Kemalist, Cumhuriyetçi” neferlerden değil miydi?
Emin misiniz?
Hasan Cemal’in haksızlıklar karşısında susan dil olmadığından emin misiniz?
BÖYLE BİR ADAMA ÖDÜL VERDİNİZ İŞTE
Hep diktatörlerle didişmiş bu “ara eleman”ı biz niçin 12 Eylül’de didişme halinde göremiyoruz o halde? (Kenan Evren’in uçağından inmezdi.) 93 kapalı darbesinde niçin göremiyoruz? 28 Şubat’ta niçin göremiyoruz.
Ki, darbenin tedvirine memur edilmiş en marifetli kalemlerden biriydi. Her sabah yazısına, “Üst düzey bir general beni aradı, dedi ki…” diye başlar, darbeci hissiyata tercüman olurdu.
Böyle bir adama ödül verdirdiniz işte.
Hayrını görsün…
Haksızlıklar karşısında susan dil olmayan ama darbeciler söz konusu olunca tavana bakan Hasan Cemal’inize söyleyin, bari “dağdakileri” ayartmasın, “barış”a engel olmasın. Şimdi bu Harvard’dan aldığı gazla dağ-bayır dolaşmaya kalkar…