MEDYAGÜNDEM- Star gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan bugün “Sıra sende 28 Şubat medyası” başlıklı yazısında, artık sıranın 28 Şubat’ta darbecilere yardım ve yataklı eden gazetecilere, medyanın sivil paşalarına geldiğini yazdı.
Ocaktan, “Soruşturmanın başladığı ilk günden bu yana, darbenin sivil unsurlarıyla ilgili en küçük bir adımın bile atılmaması, açıkçası beni endişelendirmişti. Özellikle de medyadaki 28 Şubat’ın sivil paşalarının, adeta meydan okurcasına sergiledikleri küstah tavır kanıma dokunuyordu.” diye yazdı.
Soruşturmaya dair bazı detayları da paylaşan Ocaktan’ın yazısından bazı bölğmler şöyle:
(…)
SAVCILIK İFADE ALMAYA BAŞLAYACAK
Neyse ki 28 Şubat savcısı, geçtiğimiz hafta Genelkurmay’dan o dönemde brifinglere katılan gazeteci, akademisyen ve yargı mensuplarının isim listesini, görüntüleri ve ses kayıtlarını istedi.
Savcılık,dokümanların gelmesinin ardından ilgili kişiler hakkında ifade alma işlemine başlayacak. Brifinglere katılarak askerin verdiği talimatları uygulayanların ifadesini alacak.
Yani, şimdi sıra 28 Şubat’ta darbecilere yardım ve yataklık eden, daha da önemlisi darbecilerle bizzat fiili ortaklık içinde olan gazeteci, akademisyen, işadamı ve siyasetçilerde…
(…)
KARARGAH GAZETECİLERİNE KİM GÜVENCE VERDİ?
Epeydir 28 Şubat’ın özellikle medya ayağı ile ilgili toplumun zihninde bir takım soru işaretleri var. Zira, 28 Şubat’ın kudretli paşalarıyla ortak çalışan dönemin kudretli gazetecileri, son dönemde öylesine rahatlar ve özgüven içindeler ki, neredeyse darbeye karşı direnenleri suçlu ilan edecekler.
Peki, bu karargah gazetecileri kime güveniyorlar acaba?
“Sakin olun, size bir şey olmayacak” diye birileri bu arkadaşlara güvence vermiş olabilir mi?
Eskiden bu tür güvenceleri ‘derin devlet’ verirdi, yoksa birileri yeniden başımıza yeni bir ‘derin devlet’ çorabı mı örmeye çalışıyor?
Kim, kime ne garanti vermiştir, kim kiminle ittifak halindedir bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var; bu toplum 28 Şubat pisliğine bulaşan herkesin yargı önünde hesap vermesini istiyor.
Eğer 28 Şubat dosyası, medya paşalarının kapılarını bir kez olsun çalmadan, sadece askerlerle sınırlı tutulursa arkasında büyük soru işaretleri bırakacaktır ki, bu Türk demokrasisine de, topluma da büyük haksızlık olur.
(…)