MEDYAGÜNDEM- Hep söylüyoruz Gezi Parkı üzerinden sahnelenen büyük tezgah için kim bu saatten sonra, “örgütsüz ve kendiliğinden olan direniş” diyorsa, işgale övgü düzüyorsa, CNN ve İngiliz medyasının yalanlarından sonra “komplo falan yok” diye yazıyorsa bilin ki o da tezgahın içindedir.
İşte Vatan yazarı Ruşen Çakır.
Başından beri Gezi Parkı provokasyonunun Erdoğan’ı devirme tezgahı olduğu bilinmesine rağmen, sinsice “örgütsüz direniş” diyerek “romantik devrim” masalları anlattı, uluslar arası tezgaha dikkat çekenleri “komploculukla” itham etti. Bir gün bile uluslararası medyanın yalanlarına, operasyonlarına eleştiri getirmedi.
Tıpkı bugünkü yazısında olduğu gibi…
Aslında işin bir “darbe girişimi” olduğu açıktı, Çakır da ısrarla bu gerçeği perdeledi.
Yeni Şafak’ta Yasin Aktay bugün “Organize İşler” başlıklı yazısında “darbe girişimi”nin ayrıntılarını yazdı.
İşte Çakır gibilerin hangi karanlık tezgaha hizmet ettiğini anlamak istiyorsanız okuyacağınız satırlar:
(…)
Gezi olaylarının bir darbe teşebbüsü olduğundan artık kuşku duymuyoruz. Bu darbede belki de asker ayağı eksik olacak, belki işler yolunda gittiği takdirde ilerleyen aşamalardan birinde askerin de devreye girmesi için bir zeminin oluşması da öngörülüyordur planda. Belki buna da gerek olmayacağı düşünülüyordur, çünkü bütün darbelerin askeri olmasına alışık olduğumuzdan askersiz darbeye belli ki hiç aşina değiliz. Oysa Türkiye’de farklı zamanlarda sayısız askersiz darbe yapılmıştır. Hükümeti yönetemeyecek hale getirmek, sokak şiddetini tırmandırmak, bu şiddeti masum demokratik gösteriler ve halk ayaklanmaları gibi sunmak, polisin gösterici şiddetine muhalefetini faşizan devlet baskısı gibi sunmak… Olayın bütün aşamalarında Yaşar Taşkın Koç’un çok yerinde ifadesiyle özenle, bezenle ‘çalışılmış hareketler’ dikkat çekiyor.
‘Masum Gezi Parkı eylemi’ tipolojisi de çok iyi çalışılmış ve her aşamada da medya, sanatçı ve sosyal medya ayağından gereken organize desteği almaya devam ediyor. Koca koca bilim, sanat ve medya insanları Gezi Parkı’ndan sosyallik, mizahi dil, kardeşlik, dayanışma hikayelerini ballandıra ballandıra uydurup anlatıyor ama oradaki banalliğe, seviyesiz küfürbazlığa, kine, nefrete dair ağzını hiç açmadığı gibi toz da kondurmuyor. Gezi Parkı dolayısıyla bütün yurt sathına yayılmaya çalışılan eylemlerde göstericilerin bariz saldırgan şiddet ve vandal tavırlarını görmezden gelip bütün o şiddet manzarasını pişkin pişkin polisin orantısız güç kullanımına indirgiyor.
Polisin karşısına savaşa gider gibi hazırlanarak giden, önceden hazırlanmış molotof kokteylleri, havai fişek ve taşlarla saldıranların görüntüsünden polis şiddeti manzarası üretebilmek için gerçekten çok iyi çalışmış olmak gerekiyor.
Nitekim artık bütün bu söylemlerin çalışılmış olduğuna, bütün bu olayların organize işler olduğuna dair tablo gittikçe netleşmiştir. Takke düşmüş kel görünmüştür. Büyük TV kanallarının saygın ve meşhur sunucularının bu olayda bütün saygınlıklarını yitirme pahasına bu işte nasıl görevli gibi çalıştıklarını herkes gördü. Polis şiddetine binlerce veryansın edip, bir defa bile eylemcilerin de neden, hangi hak arama adına bir kamusal alanı işgal edip burayı polise karşı ölesiye savunmaya veya başbakanlık konutunu Molotof kokteylleriyle, işaret fişeği ve taşlarla işgal etmeye çalıştığını sormuyor, sordurtmuyorlar.
Bütün o gazete yazarları, TV sunucuları, sanatçılar ve tabii ki CHP genel başkanı, milletvekilleri polisin şiddeti durdurması için bolca çağrılar yapıp bir defa bile şiddete mahal olmadığını, Gezi Parkı sorunu çözülmüş olduğuna göre eylemlerini sonlandırmaları gerektiğini söylemedi. Aksine bütün yangınların üzerine körükle gittiler. Eylemcilerin şiddetini açıktan onaylayıp destek oldular.
Organize işlerde herkes üzerine düşen rolü oynadı. Yeni Şafak’ın dün yayınladığı haber, olayın sosyolojisinden önce ne yazık ki, bu organizasyonlara odaklanmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Tıpkı 2004’te planlanan darbeye benzer bir planla karşı karşıya olduğumuzu ifşa ediyor bu haber. Gerçi bu haberi hiç bilmeseydik de aslında iyot gibi açığa çıkan aktörlere bakarak bu planı zaten anlamıştık, ama kuşkusuz bilmek başka.
(…)