Elif Çakır’la Söz Bitmeden programına Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi konuk oldu. Selvi, hakkındaki üç trajikomik yalanı belgeleriyle çürüttü.
İŞTE SELVİ’NİN AÇIKLAMASINDAN SATIRBAŞLARI…
Elif Çakır: Gündeme ilişkin önemli şeyler yazıyorsun. Gülen medyasının dikkatle takip ettiği bir isimsin.
Abdülkadir Selvi: Ben de onları taki ediyorum.
E.Ç.: Seninle ilgili, Selvi’nin üç trajikomik yalanı diye, kara propaganda yürüten bir medya var, buradan başlayalım.
A.S.: Ben de onları takip ediyorum, bekledim, özellikle 24 saati aşkın bir süredir de sabrettim ki içerideki kin ve nefreti kussunlar diye. Ta dershaneler sürecinde de gördüm ki, sosyal medyada kara propaganda elemanı olunca çok nefret kazanırlar. Ben onları tek tek izah edeyim. Burada şu var, bir TV programında Bugün ve Zaman gazetelerinin sayılarını gösterdim, bunlar büyütüldüğünde 18 Aralık, 19 Aralık belli olmuyor, yine Zaman gazetesinin renkli çıktısında tarih belli olmuyor, 18 Aralık olarak okudum. Evet 17 Aralık operasyonuyla ilgili bakanlara ilgili fezleke, cemaat medyasının Zaman ve Bugün isimli gazetelerinde çıktı. Polisler, operasyonu yapanlar, cemaat medyası ortak çalışıyor. Daha operasyon devam ederken alınan evraklar, belgeler incelenmemişken, mühürlü torbalar açılmamışken bunları yayınladı. Ben bunu dile getirdim.
E.Ç.: Bunu Emniyet de doğruladı, bu gazetelerden takip ettik diye.
A.S.: 25 Aralık’ta tedbir kararı kaldırılmadan, mal varlıklarına tedbir konulması doğru değil denildi. Burada yaptığım bir hata var, not almam gerekirdi. Korku dağları sarmış, bu tarihe sığınacak bir şeyleri kalmamış.
E.Ç.: Bu operasyonun ayıbından utanmıyorlar
A.S.: Benim dile getirdiğim iddiadan hicap duymuyorlar, bunu dile getiriyorlar. İkincisi 17 Aralık gecesinde insanlar alınırken, programın katılımcıları gece değil sabah diye düzelttirdiler, bu ikinci yalan dediler. Üçüncüsü orada diyorlar ki bu bilgiler, gizlilik kararı olduğu için avukatları henüz gözaltına alınma nedenini bilmeden bunlar bakanlarla ilgili fezlekeleri yayınladılar. Diyorlar ki o günkü tüm gazetelerde bu bilgiler vardı dediler. Adalet Bakanlığı, Meclis de bu fezlekelerin içeriğine bakamazlar önüne gelse bile, usule bakarlar. Ama bu gazete içeriği yayınlıyor. Şimdi başlayalım.
E.Ç.: 25 Aralık’ta da aynısını yaptılar. Onlar gözaltına alındı, görevden alındı dediler.
A.S.: O gününün gazeteleri Milliyet, bakanların fezlekesiyle ilgili haber yok, Yeni Şafak, Hürriyet birinci sayfasında fezleke haberi yok. Bu sefer arka medyası olan gazetelere servis ediyorlardı, sadece cemaat medyasına servis etmişler. Star gazetesinde de yok. Madem bu defteri açtılar, ben onlarla hesaplaşalım. Bugün gazetesinde ne yazıyor. Teknik ve fiziki takibe yakalanan diyor (daha bakanlarla belli değil) 4 bakanın fezlekesi Meclis’e gönderildi. Ben bugün Adalet Bakanlığı ve Meclis’ten araştırdım. Tarih 31 Aralık, siz bunu nasıl buluyorsunuz. Bu fezlekeler 2 Ocak tarihinde hazırlanmış, özel bir kuryeyle Adalet Bakanlığı’na gönderilmiş, ulaşma tarihi 3 Aralık. Şimdi diyecekler gazetecilik önceden bilgi almaktır. Hangi bakanın neyle suçlandığı bilinmezken bunu yayınlamışsın, bu ne demektir, paralel yapının ortaya çıkması demektir. Uğraşırlarsa Elif Çakır, ben de onlarla uğraşmaya devam edeceğim.
E.Ç.: Kirli bir savaş var, Türkiye cumhuriyet tarihinden bu yana, Gülen Cemaati’nin 70’lerden bu yana ortaya çıkmasından beraber biz cemaati iyi biliyorduk. İlk kez bir cemaat vesayet gücünü aldı yanına, nereden aldılar?
A.S.: Ben de Risale-i Nur ortamından gelmişim. Ben bir kitap yazmıştım, Hocaefendi’yi ziyaret etmiştim, şimdi teşhir ediyorlar. Bu bir ayıp mı?
E.Ç.: Bizi tehdit ettiler, Abant Platformu’na gelecekler hesap verecek diye, GYV Başkanı Mustafa Yeşil özür beyan etmedi.
A.S.: Böyle olduğu sürece, siz insanları oraya davet ederken, bunu aleyhimizde kullanmak üzere mi davet ettiniz.
E.Ç.: Biz Allah rızası için bazı insanların yanına giderken, onlar bu günler için bizi fişlemişler, çetele tutmuşlar.
A.S.: Ben bunu çetele olarak görmüyorum. Bu süreç başlayınca Türkiye’deki hiçbir cemaatin girişmediği bir eyleme giriştiler. Ne Süleymancıların, Nurcuların, Nakşilerin, Kadirilerin girişmediği bir şekilde, medyadaki kara propaganda elemanı vb.lerinin yaptığı bir işe giriştiler. 7 Şubat, 17 Aralık ve 25 Aralık’ta doğrudan Erdoğan’ı hedef alan bir operasyona girdiler. Ben bu operasyonu dış bağlantıları iç bağlantılardan daha güçlü bir operasyon gördüm. Hedef Erdoğan’ı bitirmek, şimdi dışarıdan aldığı bir ihaleyle cemaat Erdoğan’ı Cumhurbaşkan’ı seçtirmemek ve Erdoğan’sız AK Parti istediler. Farklı alanlara yöneliyor, MİT’e, Halkbank’a… AK Parti’yi düşürmek, bitirmek, Erdoğan’sız bir Çankaya, AK Parti ve Türkiye yaratmak istediler.
E.Ç.: Paralel yapının tüm ayakları ortaya çıktı mı?
A.S.: Ben tam olarak ortaya çıktığını düşünmüyorum. Operasyonel olan ayakları ortaya çıktı, bazıları deşifre oldu. Ama dışarıda işbirliği yaptığı güçler ortaya çıkmadı. Bu operasyonel ayakları kullananlar ortaya çıkmadı.
E.Ç.: Hüseyin Gülerce de bu bağlamda yazılar yazıyor, paralel yapı varsa yargılansın, tüm cemaat töhmet altında bırakılmamalı diyor. Bu nedir?
A.S.: Tabi Gülerce olgun kişiliğiyle… Tabi Mümtaz’er Türköne, AK Parti kapatılmalı diyerek, Vural Savaş’ın hazin çizgisine düştü. Gülerce’ye dönersek, operasyon yapanlar aynı savcılar, UYAP’ta başka dosyalar açıp Erdoğan’ı dinliyorlar, aynı polislerle operasyon yapıyorlar. 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonunda yaşananlar açık. Bu cemaat için çok büyük tehdit, cemaatin okulları var. Cemaatin net bir tavır ortaya koyması lazım. Hangi cemaat ferdi, bu ülkede Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın dinlenilmesini onaylar. Sayın Başbakan’ın dili yerinde bir dildir.
E.Ç.: HSYK toplantısında bir araya gelmiyorlar. Bununla ilgili düzenleme yapılmadan paralel yapı ile ilgili mücadele geçicidir demiştin.
A.S.: Evet buna inanıyorum, 27 Mayıs çalışmamda bunu görmüştüm. Yüksek yargıyı vesayet kurumunu kullanmıştır. Yargı üzerinden işlettiler. Cemaat yargısı da HSYK’yı kullanıyor, yasadışı işler yapanlar HSYK’daki abim beni korur diyor. HSYK onlar için bir şemsiye ve güvence oluyor. Adliye önünde bildiri dağıtan savcı da bunu biliyordu. Daha ehil olan insanlar yetkisiz hale getiriliyor. Cumhurbaşkanı devreye girdi, çok iyi niyetle gidildi. Şu denendi, eğer siyasi partilerle uzlaşma olursa, bu yolun çıkmaz bir sokak olduğu, zaman kazandırmak olduğu görüldü. Rapor aldılar, kilitlediler, meydan okudular 1.HSYK krizinde. Şimdi de bir yasal düzenleme yapılması lazım. Yarın Meclis’e gelecek ve yasal düzenleme olarak çıkacak. Bugün bir değerlendirme yapıldı, Adalet Bakanı ve komisyon başkanları, yarın teklif gelecek.
E.Ç.: Bu süreç nereye gider?
A.S.: Ben umutluyum. Biz geçmişte 27 Nisan e-muhtırası oldu. Biz bunu gördük, HSYK krizi yaşandı, bir Anayasa değişikliği oldu. Türkiye bunu demokratikleşmeyle aşacak. Neticede milli iradenin, seçilmişlerin istediği olacak.
E.Ç.: Ve gittikçe marjinalleşecekler, vesayetçi yapı gibi olacaklar.
A.S.: 40 yıllık hizmet sorgulanacak, herkesin Hocaefendi olarak saygı duyduğu insanın bir hareketin lideri olduğu ortaya çıktı, birikimi heba ettiler.
E.Ç.: Cemaatin, Fehmi Koru başlattı, cemaat parti kurmaya gider mi? Abiler sistemini kurmak değil de çok mafyatik, maalesef öyle, sandıkta yarışabilirler mi? Neden parti kurmayı denemedi?
A.S.: Bundan sonra dener.
E.Ç.: Geçmişte denedi ama cemaatte kırılma var, partileşme yönüne gittiler mi? Benim aldığım duyumlar geçen yıl siyasi parti olmaları için girişimlerde bulundular yönünde.
A.S.: Ama bir hukukçu önderliğinde oldu. Bu temiz bir yöntem, işte Haydar Baş bunu yapmıştı, seçimlere girdi, yüzde 35 diyordu, gücü ortaya çıktı. Bu hareketin de cesaret göstermesini bekliyorum. Fehmi Abi, araç olan bir isim, onun öngörüleri önemli. 12 Eylül ve 28 Şubat’ta Nurculardan Yeni Asya Grubu kafa tuttu, cemaatleri parçalanırken iyi değerlendirdiler her şeyi. Milli Görüş de 28 Şubat’ta Çevik Bir ile kurdukları diyalogla o süreci geçirdiler. Hocaefendi çıktı Erbakan’a çekilmesi gerektiğini söyledi. Onunla da işbirliği yaptılar, Geçmişte ANAP, MHP, DSP, DYP’yi desteklediler. AK Parti’yi destekliyorlardı, şimdiyse CHP.
E.Ç. Ama bu kadar olmamıştı
A.S.: Evet ama o zamanlar farklıydı. Türkiye’den yönetilen Gülen hareketi ile ABD’den yönetilen ayrı. Neo-conlarla işbirliği oluyor, o yüzden Erdoğan “Dönün” diyor. Ben de vicdanlı biri olarak “Hocam geri dönün” demiştim. Madem bu kadar diklenme oldu, gelip başında olmalı.
E.Ç.: Neden dönmüyorlar?
A.S.: Özellikle 2006 yılında yapılan düzenlemeyle Hocaefendi ile ilgili şeyler kaldırıldı. Bahaneleri kalmadı, neden gelmiyorlar, bilmiyorum. Siz uluslararası bir aktör olursanız o yüzden karargahınız orada olmalı.
E.Ç.: Ama oradan dava açıyorlar.
A.S.: Sana açtılar mı. Henüz milli olmadın sanırım.
E.Ç.: Birileri kendilerine karşı bir davada bulunulmadı ama peşpeşe davalar geliyor. Sana geldi mi?
A.S.: Yok gelmedi, Ergenekon davasında birçok arkadaşımız ağır bedeller ödedi. Ergenekon sürecinde başörtülülere yapılmayan şeyleri yaptılar, hakaretlerinden dolayı dava açtım onlara.
E.Ç.: Bizim de dava açma durumumuz olacak. Peşpeşe kayıtlar yayınlanıyor, Öcalan’la ilgili, medyada baskı var denilerek… Bu kayıtları alan, bu insanları bu hale getiren kendileri değilmiş gibi medya üzerinde iktidar baskısı var diyorlar. Birilerinin ses kayıtlarını yayınlıyorlar, bu arkadaşların suçu değil diyorlar.
A.S.: Hem dövüyorlar, hem de çığlık atıyorlar. Bu iyi bir taktik. Dini cemaatler hep Kur’an tesfiri okuttukları için, aslına uygun ezan okuttukları için, şapka giymedikleri için işkenceler gördü. İskilipli, Atıf Hoca mesela. Ama şimdi bir cemaat, porno kasetler, dinlemeler ile ön plana geldi.
E.Ç.: Medyadaki baskıdan konuşalım. Sanki 28 Şubat’ta bir şeyler olmamış gibi.
A.S.: Bu taktik böyle, Menderes döneminde de bu uygulandı. CHP kasasından Yunus Nadi’ye gazete kurduruldu. Menderes’in idam ipinin parasını ailesinden istediler. İsmet Paşa’yı bize demokrasi kahramanı olarak sundular, Mememen’in, Dersim’in faillerini demokrat olarak gösterdiler. Kenan Evren diyor ki “Bizi eleştiriyor medya ama iktidara geldiğimizde yağ çekiyorlardı” Kenan Evren ilk yurtiçi gezisine çıktığımızda övdüler. 27 Mayıs öyle. Bizim medya vesayetçilerin yanında. Seçilmişlere baskı yapıyorlar. AYM, CHP’nin geçen yıl Kanaltürk’e, Tuncay Özkan’a ödenen parayı haksız buldu. Halk TV mesela. Burada en önemli şey cemaatin sansürü konuşulmuyor. Turgay Ciner’e gittik, bir yazar vardı, Gülen aleyhinde yazı yazılmayacak diye. O zaman protesto oldu, genel yayın yönetmenleri Hocaefendi’ye dokunulmayacak denilerek o koltuğa oturdular. Yasadışı dinlemeler varken bunu savunuyorlar. Madem siz Meclis kürsüsünden bunu yayınlıyorsanız, sağa sola CHP MHP dinlemeleri de koyup yayınlayalım. Bu bir sürpriz değil.
E.Ç.: Ben şöyle bir şey anlatayım. Hürriyet’in Kılıçdaroğlu iktidara koşuyor diye bir manşeti var. Yazı işlerinde olan bir durum varmış. Kılıçdaroğlu Ankara bürosuna geliyor, bizi biraz yağlayın diye. İktidara yürüyoruz demiş Kılıçdaroğlu. Koşuyoruz diyelim diyorlar, halbuki yürüyoruz demiş. İnsanların söylemediği şeyi manşet yapanlar, bugün bize bunu diyorlar?
A.S.: Onlar CHP’ye genel başkan tayin ederken gazetecilik görevini yapmış olur, birisi bana misyoner gazeteci dedi, baktım ki CHP’den üye olmuş. Tufan Türenç’e demişler, ya CHP PM üyesi denilmiş ya da gazetecilik. Kongrede Kılıçdaroğlu’nun gelişini alkışlayan adam gazeteci oluyor. Böyle ucuzluk yok.
E.Ç: Taraf’ta bir Bosna haberi var.
A.S.: Ben Taraf’ın çok yaşaması için çalışan biriyim ama Taraf bir süre sonra operasyon gazetesine dönüştü. Bu operasyonun merkesinde Taraf var. Bu tür haberler üzerinde hiç durmayalım.
E.Ç.: Merkez aynı ama
A.S.: Biliyorsun Taraf’ta bir tasfiye olmuştu, bir Başbakan bulsalar, gazete başına geçirecekler. Ankara bürosuna talimat verip, CHP’li bazı vekiller, AKP aleyhine bize dosya verecek diyorlar.
E.Ç.: Seçimlere doğru operasyonlar devam eder mi?
A.S.: Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam eder, işte Ali Fuat Başgil’i, boş mezarla tehdit edenler var. Artık korku dağları sarmış durumda, Türkiye bu cemaat korkusunu yırtmaya başladı. Benim dediklerimde de tarih bulmuşlar. Bir şeyler yapacaklar, ama milli irade var.
E.Ç.: Örgüte samimiyetle inanan bir taban da var.
A.S.: Onlara sayı duyuyoruz.
E.Ç.: Öyle görünüyor ki cemaatin oyu CHP’ye gidecek.
A.S.: AK Parti’ye karşı nerede kim güçlüyse ona verecekler.
E.Ç.: Etkisi olur mu?
A.S.: Tabi bu bir grup ama bu tabanda Erdoğan sevgisi de var, bekledikleri kadar olmayacak, karısının başını açmaya, ordudan atılmaya, içki içmeye zorlanmış insanlar var. Bunlar başörtülü insanların Meclis’e girmelerinin anlamını görüyor. Bu cemaatte bir çatlamaya yol açacak. Onları bu örgütlü yapıdan ayrı tutmamız gerekiyor.
E.Ç.: Dini duyguların hasar gördüğüne inanıyorum. Siyaset, ekonomi bir şekilde düzelir. TUSKON’dan Mustafa Günay olduğunu sanıyorduk, twittleri ikiye katlayın diye ama İzmir Işıklar Lisesi müdürüydü, STV’deki dizi var.
A.S.: Bediüzzaman Hazretleri’ni Tandoğan, çağırıp başına şapka taktırmak, sarığını çıkarmak istettirdiğinde, bu baş buradan gider diyor. Birçok insanlar alet olmadı. Peygamber efendimiz nasıl sosyal medya gibi bir kirli alan dahil edilir.
E.Ç.: Kadir Mısırlıoğlu’nun anılarında var, bir arsa var, peygamber diyor, bu arsayı alın dedi diye. Bir bakıyorlar Gülen ağlıyor, Hz. Peygamberimiz de buraya bakmış benden önce diyor.
A.S.: Bir kamyon kasasına, twittera kimse Peygamberimiz alet etmesin, kötü çarpar. Karikatür oluyor buna ayaklanıyor ama dini bir cemaatten gelmesi çok kötü.