Demir, “Hükümetin sorunu değil” başlığını verdiği yazısında, HSYK seçimleri dolayısıyla bir kısım meslektaşlarının, kırıcı yorumlarından yakındı. Demir, bu kısım yargı mensuplarının, HSYK seçimini ‘taktik ve propaganda gereği’ hükümet ile diğerleri arasında geçen bir mücadele olarak gösterdiğini savundu.
Demir, yargı mensuplarını kendi emelleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışan bu yapının, bu sayede diğer yargı mensuplarının çok önem verdikleri ‘bağımsız duygularını kabartarak’, gizli emellerinin ve varlıklarının kamufle ettiğine dikkat çekti.
Bunun ‘örgütlü, organize bir yapının aklına benzediği’ne özellikle vurgu yapan Demir, hakim ve savcılara dört soru sordu.
İşte Demir’in kritik HSYK seçimi ile ilgili dikkat çektiği çok çarpıcı nokta:
“HÜKÜMETİN SORUNU DEĞİL / MEHMET DEMİR
Değerli meslektaşlarım, kıymetli kardeşlerim;
HSYK seçimleri dolayısıyla meslektaşların bir kısmı arasında (Allah’tan tümü değil) aşırı derecede kırıcı, yaralayıcı, bereleyici yorumlar yazanlar olduğu gibi, seçimi özellikle hükümet kanadı ile diğerleri arasında geçen bir mücadele olarak gösterme gayretleri de yoğunlaşmaya başladı.
“BU İŞLER, ORGANİZE BİR YAPININ AKLINA BENZİYOR”
Bu husus bir taktik ve propoganda gereği olarak işlenmeye başladı. Bunu yapanların amacı yargı mensuplarının en hassas oldukları, hükumetten bağımsız olma duygularına hitap etmek. Onların bağımsızlık duygularını kabartarak kendi emellerini ve varlıklarını kamufle etmektir. Biz hakim savcılar olarak aklımız böyle çalışmaz. Bu taktikte hakim savcı taktiğine benzemiyor. Bu daha ziyade örgütlü, organize bir yapının aklına benziyor.
“BU SORUN BİZİMLE ALAKALI”
Şimdi şunu sormak lazım; hükümet normal bir seçimde HSYK’yı ele geçirip ne yapacak? HSYK şu hakim savcılardan olsa ne olur, bu hakim savcılardan olsa ne olur? Normal bir hakim savcı davranışı sergiledikten sonra kimlerin HSYK üyesi olmasının ne önemi var?
Bu hususlar hükümetleri gerçekten fazla ilgilendirmez ancak hakim savcıları fazlasıyla ilgilendirir. Zira kurul bütün icraatlarını bizim üzerimizde yapacaktır. Yarın hükumeti seçmeyiz çeker gider. Ama bizler yıllarca bu kurulun tasarrufları altında yaşayacağız. Demek ki asıl sorun bizimle ilgili…
CEVAP VERİLMESİ GEREKEN SORU: HSYK’YI KİM ELE GEÇİRDİ?
Öncelikle şu soruya bir cevap vermemiz gerekir. Devletin organlarına ve bu arada yoğunlukla yargıya sızmış, HSYK’yı ele geçirmiş, emir ve talimatları ablalarından abilerinden, imamlarından alan, paralel yapıya mensup organize bir grup var mı yok mu? BENCE (önceleri hükümet dahil bir çok insanın farketmemesine rağmen) 17 Aralık’tan sonra kesin olarak bir örgütlü cuntanın yargıya sızdığı açığa çıkmıştır. Nereden biliyoruz?
Bu süreçte basınıyla, medyasıyla, radyosuyla, kararlarıyla yoğun ve kesintisiz bir şekilde birbirlerine sahip çıkmalarından biliyoruz.
İşte şimdi “paralel yapı yoktur” diyorsanız mesele yok. Bizim paralelci cuntaya (cematin tümünü kastetmiyorum) mensup olarak gördüğümüz adayları seçin. Sonrada görün sonucu. (Mehmet Güven beyden bir alıntı yapayım) Verin yetkiyi görün etkiyi. Dört yıldır yaptıklarının kaç kat daha haksızını ve kötüsünü yapıyorlar görün. Çünkü dört yıl önce bunların ne düşüncede olduklarını en azından bilmiyorduk. 17 Aralık’tan sora tamamen açığa çıkan bir örgütsel mücadele sonucu (bağımsız ve tarafsız meslektaşlarımızı da kandırarak) HSYK’yı ele geçirmeleri halinde bu hırs ve kızgınlıkla kendi cuntasından (cemaat demiyorum) olmayanlara neler yaparlar artık Allah bilir.
Bunları yazarken herhangi bir hesap, beklenti veya kişisel korku nedeniyle yazmıyorum. Belki biraz sert ve belki biraz ayrıştırıcı yazıyorum. (Ben de Aydın Başar gibi sürekli itidal çağrısında bulunan, saf,temiz kavramlarla yazabilirim. Bunu da eleştirmek için yazmıyorum) Çünkü bu yargıda (yine cemaat demiyorum) paralel cunta mensuplarıyla normal hakim savcı motivasyonunda, nosyonunda olanların ayrışması için yazıyorum.
“PARALEL CUNTANIN BU SEÇİMİ KAZANMA ŞANSI SIFIR”
Şunu da açıkça belirteyim; paralel cuntanın bu seçimleri kazanma ihtimali de sıfırdır. Hakim savcıların abi, abla, imam, emekli müezzin gibi zevattan emir ve talimat alarak hareket edecek birilerine oy vereceklerini hiç zannetmiyorum.
Bunları yazınca birçok meslektaşımız, “hükümet bu yapı devlet organlarına yerleşirken neredeydi, onların hiç mi dahli yok?” diyecektir. Bu hususta haklılar. Ancak bu yapı bizleri de hükümeti de ve hatta cemaate mensup samimi Müslümanları da “Allah ile aldattılar”. Kendilerini samimi birer hizmet ehli olarak yutturdular. BU KONUDA HEPİMİZİN ÖZ ELEŞTİRİ VERMEMİZDE GEREKLİDİR. BAŞTA HÜKÜMET OLMAK ÜZERE YANILTILMANIN ÖZRÜNÜ DE DİLEMELİDİR.
Lütfen bu paralel yapıyı dikkate alınız ve oyunuzu o bilinçle kime verirseniz veriniz. Paralel hariç adayların tümü nihayetinde hakim savcıdır.
Bu arada birçok genç meslektaşımızın; “Yahu Mehmet Abi yaşını başını almışsın, meslekte belli bir kıdeme gelmişsin. Otur içtihatlarla, mevzuatla uğraş gençlere yol göster. Nedir gençler gibi meydana çıkıp habire mücadele ediyorsun?” dediklerini duyar gibiyim. Aslında haklılar. Ancak ortada gerçekten bir paralel cunta var ve devletimizin bazı kurumlarını ele geçirmeye ve kendi bilinmeyen emelleri doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar. Bu gerçekleri açıkça gördüğüm için dayanamıyorum. Durumdan vazife çıkarıyorum. Aslında mesleki olarak bunların bana fayda değil zarar vereceğini de biliyorum. Halkın dışında belkide hiçbir siyasi şahsiyetin beni taktir ve tebrik etmediğini de biliyorum. YBP adaylarının tümü seçildiğinde belkide beni yine Edirne’ye süreceklerdir.!!! Yani bir çoğunun zannettiği gibi hiçbir beklentim yoktur. HAKKIN VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, YARGININ BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞINDAN BAŞKA. Birde devletin ve milletin bekasından başka. Başka gidecek yerimiz yoktur, bazıları gibi.
EN DERİN SAYGILARIMLA…”
(Haber7)