Hürriyet gazetesi Türk polisine neden düşman oldu?
SALİH TUNA/YENİ ŞAFAK
Hürriyet gazetesinin kurulma aşamasında Sedat Simavi, üstadımız Necip Fazıl’a, ‘Göreceksin, fikri idam edeceğim’ demişti.
Aydın Doğan’ın Hürriyet’i, sadece fikri değil, her şeyi idam etti.
O kadar ki, ‘Türkiye Türklerindir’ sloganlarını bile (Gezi Parkı olayları dolayımında) idam ettiler.
Belki de Çetin Emeç mahut tıynetlerini bildiği için Hürriyet’in Aydın Doğan’a satılmasına karşı çıkmıştı. (Bunun için mi öldürüldü bilmiyorum ama ‘eleman’ niçin öldürüldüğünü biliyor olsa gerek ki, Gezi Parkı hadisesinden birkaç gün önce Hürriyet’teki köşesinde adrese teslim ‘mesaj’ gönderdi.)
Evet, kendi sloganlarını bile idam ettiler.
Gezi Parkı muhabbetiyle CNN, Bild, Der Spiegel, Reuters, BBC’yle öyle kol kola girdiler ki, adeta ‘Türkiye Amerikalılarındır’, ‘Türkiye Almanlarındır’, ‘Türkiye İngilizlerindir’ demeye getirdiler.
Bunlar ‘şu bizim çılgın Türkler’in önde gideniydiler; müstevlilerin Türkiye’ye ilk saldırısında ne mal olduklarını gösterdiler.
Demek ki, bunların aklına Türklükleri, Kürt görünce geliyor.
Demek ki, bunların Türklükleri Diyarbakır Cezaevi’nde işkence yaparken tebarüz ediyor.
Demek ki, bunların Türklükleri sadece Kürtlere işliyor.
Demek ki, bunların Türklükleri ‘çözüm sürecinde’ değil, Kürtlere dışkı yedirirken, Kürtlerin köyleri boşaltılıp yakılırken, Kürtlerin varlıklarını inkar ederken çalışıyor.
Allah bunların Türklük anlayışından Kürtleri de Türkleri de muhafaza etsin.
Gezi Parkı muhabbeti üzerine bu gazetenin köşe yazarları arasında ilaç olsun diye bir tane aykırı ses çıkmadı.
Tam ve kesintisiz ‘biat’ içindeydiler.
İçlerinde en aklı başında, en sağduyulu olanı Taha Akyol’du.
O da maalesef Oktay Ekşi’yi aratmaz şekilde Menderes’in akıbetinden dem vurdu.
Gerçi ‘çözüm süreci’ boyunca ne kadar rahatsız olduğu hemen her yazısına sinmişti.
Nedense yüzünü buruşturup durdu ‘çözüm sürecine.’ Aylarca kan akmamasının hatırına, tek bir güzel kelam etmeyi çok gördü.
İlk fırsatta azılı bir ‘Y Kuşağı’ sosyoloğu kesildi başımıza.
‘Y kuşağı’ bize nazaran daha şanslı; hiç değilse Taha Bey’in ‘sosyolojisine’ maruz kaldılar. Biz ilk gençlik yıllarımızda hazretin ‘teolojisine’ maruz kalmıştık.
İmam Humeyni ‘İran İslam Devrimi’ni yapar yapmaz kaleme sarılmış, İranlıların ‘Şii’ olduğunu, bizim ‘Sünni’ olduğumuzu, öyle ‘devrim’ gibi kaka şeyler yapmayacağımızı (sonradan kitap haline de getireceği şekilde) yazıp durdu.
Taha Beyciğimden rica etsem (Gezi Parkı’nın sosyolojik güzellemesine biraz ara verse de) ‘Devrim diyebilir miyiz Banu? İçimden devrim demek geçiyor’ diyen o provokatör gazetecinin ‘devriminin’ teolojisini de yapar mı acaba?!
Önemli olan şu: Zülfü Livaneli İspanyol dansçıların ve CHP’li belediye zabıtalarının saldırısına uğradı, Hürriyet gazetesi internet sayfaları sanki Taksim meydanında polis saldırısına uğramış gibi bir algı oluşturmak için neden kırk takla attı?
Bu canhıraş gayret niçin?
Bolu’da vaktiyle yapılan otoyol nedeniyle kesilen birkaç ağaç üzerine, ‘Kese kese ilerliyorlar’ manşetini atacak kadar gözleri neden döndü?
Ağaçlara düşkünlüklerinden olsa, bırakın Koç Üniversitesi için yok edilen ormanı, Malatya’da CHP’li Arguvan Belediyesi işyeri ve yol yapmak için daha yeni 60 ağacı kesti, neden tek kelime etmediler?
CNN International muhabiri bir dallamanın gözüne su kaçtı diye ah-u vah ettiler; Türk polisine ateş edildi, molotof fırlatıldı, üst geçitten kayalar atıldı görmezlikten geldiler?
Bir polis, uyarılara rağmen direnen birine ayağını şöyle uzattı diye ‘Polisten uçan tekme’ manşetini attılar.
Türk polisine bu kin, bu öfke, bu hınç niçin?
Polisi aşağılamak için önce ‘Karanfile saldırdılar’ dediler, sonra yaptıkları haberin randımanını toplamanın şehvetiyle ‘Taksim’de karanfilli protestoya müdahale dünya basınında’ manşetini attılar.
Bu işbirlikçi gazete, bu Ergenekon’un amiral gemisi, bu 28 Şubat’ın sivil generallerinin yayın organı polisin vaktiyle yargısız infazlarını alkışlayıp Demirel’in ‘polisin elini soğutmayın’ sözünü yere göğe sığdırmadı mı?
KCK tutuklamaları sırasında Kürt belediye başkanlarının ellerine kelepçe vurulurken polisi göklere çıkaran bu gazete, Kürt-Türk barış sürecinde neden polisi yıpratmak için her fırsatı değerlendirmeye başladı?
‘Göstericiler polisi püskürttü’ yollu bir tavırla, polisi işgal kuvvetleri gibi gösterme gayretlerinin altında ne var?
Neyin teminatı karşılığında yasadışı (ve taşeron) bir örgüt mevkutesi gibi ‘militan ve hasmâne’ bir dil kullanmaya başladılar?