Aslan ‘yandaşlar’ neden susuyorsunuz?
Nasıldı o türkünün sözleri, “Ordu’nun dereleri aksa yukarı aksa / Vermem seni ellere Ordu üstüme kalksa…” şeklinde miydi?
Biz bu türkülerle büyüdük. Bizi bu türküler büyüttü.
Bir “sevda” sahibi olmak, onun uğruna gerektiğinde her şeyi göze almaktır.
Her halükarda adil olmayı başarmak da adalete sevdalananların üstesinden gelebileceği bir hünerdir.
Evet, menfaat putunun hakim olduğu şu yalan dünyada “hünerdir” bu!
Adalete sevdalı değilseniz medyaya, güce kudrete, maslahata, sosyolojiye, ikbale yenik düşer, tevilin bitip tükenmeyen girdabında kaybolursunuz.
Şayet adalete sevdalıysanız bütün dünya üstünüze kalksa da yolunuzdan dönmezsiniz.
“Verdiğimiz karar adalete uygun olsun isterse dünya yıkılsın, umurumuzda değil” demiş mahkeme reisi Mehmet Ekinci.
Adalete sevdalı bir hukukçunun söyleyebileceği, hukuk tarihine geçecek bir sözdür bu.
Bir değirmencinin Prusya Kralı Büyük Frederik’e haykırdığı “Berlin’de hakimler var” sözünden mülhem, “Türkiye’de hakimler var” ifadesine yer verdiğim dünkü yazım üzerine, Fenerbahçeli taraftarlardan bir yığın tepki aldım.
Mesele şu takım bu takım meselesi değildir arkadaşlar.
Anti Fenerli değilim.
Bu sütunda “Helal olsun Fenerbahçe sana helal olsun!” (02 Kasım 2011, Yeni Şafak) başlıklı bir yazı dercettim. Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, kaç Fenerli böyle bir yazı yazar?! Sırf bu yazı nedeniyle bazı internet sitelerinde, “Trabzonsporluydu şimdi hasta Fenerli oldu” sitemlerine muhatap oldum.
Gerçekten de mesele şu takım bu takım meselesi değildir.
Mesele ahlak meselesidir.
Yanlış anlaşılmasın, forma aşkı gözlerini kör etmiş, adeta meczuplaşmış Cengiz Çandar gibilerine lafım yok.
Dünkü yazısındaki şu ifade “ibretlikler tarihine” geçse yeridir: “Gerçi, basmakalıp deyimle ‘hukuk süreci’ tamamlanmamıştır; daha ‘Yargıtay aşaması’ vardır ama daha hukuk sürecinin tamamlanmamış olması, 16. Ağır Ceza Mahkemesi kararını vicdanlarda aklamıyor..”
Bilmeyen de Sayın Aziz Yıldırım’ın falan değil, Sayın Mehmet Ekinci’nin veya 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılandığını sanır.
Böylesi forma aşıklarına hiç kızmam, hatta çok sempatik bulurum.
Bunların kabul edecekleri tek karar, istedikleri karardır. Bu da ancak kendilerinin verebileceği karardır.
Dünyanın bütün mahkemeleri yan yana gelse, bin kez aynı kararı verse fikirleri değişmez.
Bunlara lafım yok.
Nihayetinde forma aşkıyla inandıklarını veya inanmak istediklerini haykırıyorlar.
Peki siz neden susuyorsunuz?
Ota böceğe kalem düşürüyorsunuz da, bir yıl boyunca Türkiye’yi sarsan, ayranımız ve lokumumuzdan sonra dünyada en çok bilinen “şike davamız” hakkında neden konuşmuyorsunuz?
Pardon, futbolla ilgilenmiyor musunuz?
İyi de, mesele futbol meselesi değil, ahlak meselesidir.
Ahlaklı olmak da dünya üstünüze kalksa da hakikatin hatırını dostun, formanın, menfaatin üstünde tutmaktır.
Sahi neden susuyorsunuz?
Darbelere muhtıralara aslanlar gibi karşı çıkan “aslan yandaşlar” ya size ne oluyor, neden ağzınızı bıçak açmıyor?
Hadi Cengiz Çandarları forma aşkı konuşturuyor; sizi hangi forma aşkı susturuyor?
Neden görüşünüzü lütfetmiyorsunuz?
Gazeteniz mi çok satmaz, köşeniz mi okunmaz; kimden korkuyorsunuz?
Şayet sosyolojiden, tribünlerden, dokuz köyden kovulmaktan, itibarsızlaştırılmaktan, velhasıl, susturulmaktan çekindiğiniz için konuşmuyorsanız, darbe dönemlerinin köşe yazarlarına hangi yüzle karşı çıkıyorsunuz?
Bu denli susmanızın gerekçesi “maslahatsa”, o kınadığınız köşe yazarları da size, “kudretli ve azametli Çevik Birlerden, yağlı kazığa oturturum diyen komutanlardan çekindik; araziye uyarken de dozunu biraz kaçırdık” diyebilir.
O vakit ne cevap vereceksiniz?
SALİH TUNA/YENİ ŞAFAK