”Ergenekon” davasında tanık olarak dinlenilen PKK itirafçısı Şemdin Sakık, terör örgütü PKK’ya katılması, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a ziyareti ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle ilgili açıklamalarda bulundu.
Taraf Gazetesi’ni de eleştiren Sakık, “Taraf Gazetesi’nin, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi o olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan’ın her sözü manşetten veriliyor. 2007’den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf Gazetesi vardır” diye konuştu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada dinlenilen, ”Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemler yapmak” suçundan hükümlü Sakık’a Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, ”Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek hakkında beyanlarda bulunmuşsunuz. PKK içinde yıllarca bulunduğunuzu söylemişsiniz. PKK ne zaman, nasıl kuruldu, dosyamız sanıklarıyla ilgisi bulunan var mı, PKK’ya nasıl girdiniz anlatır mısınız?” diye sordu.
ÖCALAN’A GELEN HİÇBİR GAZETECİ SADECE GAZETECİ DEĞİLDİR
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, sanıklardan Doğu Perinçek ve terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Bekaa vadisinde çektirdikleri fotoğrafları tanığa gösterip soru sordu. Fotoğrafların, örgütün spor ve eğitim yaptığı alanda çekildiğini anlatan Sakık, “Perinçek ile Öcalan’ın görüşmeleri gece geç saatlere kadar sürüyordu. Görüşmeler başbaşaydı. Ben içeri alınmadım. Bugörüşme sadece gazetecilik faaliyeti ise dünyaya duyurulacak röportaj, neden biz örgüt yöneticilerinden saklanıyor? Öcalan’ın yanına gelen hiçbir gazeteci yalnızca gazeteci değildir. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Altan kardeşler, Yasemin Çongar gazetecilik için gelmediler. Onların görüşme amacının örgütün askeri gücünü kullanmak olarak düşünüyorum ve gözlemliyorum” dedi.
“PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”
Örgüte katıldığı ilk dönemde faaliyetlerini “Silahlı mücadele” olarak tanımladığını belirten Sakık, “Daha sonra mücadeleye savaş dedim. Şimdi ise terör diyorum. PKK bir terör örgütüdür. Biz başta haklı ilerici insanlığa hizmet yürüttüğümüze sanıyorduk ama 1999’da Abdullah Öcalan yakalanınca ’Silahlı Mücadeleye son veriyorum” demesi ile PKK’nın yürüttüğü savaş, savaş olmaktan çıktı. Çünkü siyasi hedefi kalmadı. Öcalan tek başına örgütü yönetiyordu” dedi. Örgütün tüm faaliyetlerini Öcalan’ın kontrol ettiğini anlatan Sakık, “Eğer gerçek anlamda sorarsanız PKK’nın birinci dönem gerçek koordinatörü Doğu Perinçek’tir. İkinci dönem koordinatörü ise Yalçın Küçük’tür. Bu iki isim PKK’yı kullandı. Ben bu işin içinden geldiğim için söylüyorum” dedi.
“KÜRTLERİN YÜZDE 99’U SAVAŞIN BİTMESİNİ İSTİYOR”
“Dağdaki insanlar inmek istiyor” diyen Sakık, “Ancak kanla beslenenler bunu istemiyor. Bunlar mecliste milletvekili, belediyede başkanlık gibi kademelerde bulunmakta. Bir de Kürtlerin yüzde 99’u bu savaşın bitmesini istiyor. Ölümden beslenenler için kimin öldüğünün önemi yok. Apo yu tanrılaştırıyorlar. PKK’nın olumsuz yanını gizleyerek dokunulur yanını öne çıkarıyorlar. Sorun düşünülenden daha derin. 20 yıl önce dağda ölen kızkardeşimin hala oyu kullanılıyor. Öcalan’ı, Karayılan’ı gazete köşelerinde analiz ediyorlar. Çok sempatik bir diye yazıyorlar. Bu macEracı gençlere yol gösteriyor. Örgütü bu kadar çok işlemeleri ’Oralara gidin’ anlamına geliyor” dedi.
“PERİNÇEK VE KÜÇÜK, ÖCALAN’I KULLANDI”
Savcı Pekgüzel, Doğu Perinçek ve Öcalan’a ait fotoğrafların göstererek, “Çiçek verme söz konusu. Nasıl oldu bu olay?” diye sordu. Tanık Sakık, “Bu fotoğraf ilişkilerin ne kadar sevgi ve sıcak dolu olduğunu gösterir. Çiçek sevgi olduğunu ortaya koyuyor. Perinçek ve Öcalan çok samimidirler. Benim kimse ile şahsi sorunum yok. Kimseye iftira atma dersim de yoktur. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük, Öcalan’ı kullandılar. Arkalarında kimler var bilemem” dedi. Bu sırada Yalçın Küçük oturduğu yerden Sakık’ın iddialarına tepki gösterdi.
“GÜNDE 100 TANE FOTOĞRAF ÇEKİLİRDİLER”
Savcı Pekgüzel, daha sonra Doğu Perinçek ile Öcalan’ın birlikte çekildiği fotoğrafları göstererek sorular sordu. Sakık ise, “Günde 100 tane fotoğraf çekilirdiler. Fotoğrafçıların biri önlerinde biri arkalarından takip ederdi” dedi. Savcı Pekgüzel, “Öcalan ile görüşmeye gelen diğer gazeteciler de bu şekilde militanlar ile tek tek tokalaşır mıydı? Tören yapılır mıydı?” diye sordu. Gülerek cevap veren Sakık da “Gelen her gazeteciye böyle törenler düzenlenseydi örgüt, bütün günlerini törenlerle geçirmesi gerekir. O dönemde Öcalan ile yabancı ve Türk gazetecilere hep mülakat verirdi” diye cevap verdi.
“ÖCALAN’A SUİKAST”
Abdullah Öcalan’a 1996 yılı bahar ayında Şam’da suikast yapıldığını anlatan Sakık, “Bomba patlatıldığı saatte benimle uydu telefonuyla konuşuyordu. Bir ara telefondan uzaklaştı kaldığı yerin yakınındaki Türkçe okulunun önünde patlama olmuş. 15 dakkaka kadar telefondan uzaklaştı. Sonra ’siz savaşmadığınız için düşman gelip beni Şam’da vurmaya çalışıyor’ dedi. Okulun kırılan camlarından da Cemil Bayık hafif yaralandı. Öcalan tedbirini almış. Ya Öcalan bilgi aldı, böyle birşey olmadı. Ya da, bombacılar Şam yönetiminden bu icazeti alamadılar. Önce öldürmek için planlanan eylem birilerinin müdahalesiyle korkutmaya dönüştü” dedi. Şemdin Sakık’ın yorulduğunu söylemesi üzerine, mahkeme heyeti duruşmayı yarın saat 09.00’a erteledi.
Sakık da 1979’da terör örgütüne sempati duyduğunu, 12 Eylül darbesinden sonra kendi başına dağa çıkmak zorunda kaldığını belirterek, şunları söyledi:
”Yurt dışına çıkmam nedeniyle PKK’ya bizzat katıldım. 1978’deki kuruluşunu, sonradan aldığım eğitim neticesinde öğrendim. O sürece ilişkin bildiklerim PKK’nın bize öğrettikleriyle sınırlıdır. Doğruluğu konusunda kuşkularım vardır. Hem Abdulah Öcalan kendisi ifade etmiştir. Ancak yapılanları, gelişmeleri değerlendirdiğimde, Öcalan’ın kullandığı ifadeler, sarf ettiği sözler değerlendirildiğinde özgücüne dayanmadığını, gerçek bir Kürt hareketi olarak ortaya çıkmadığını örgütten ayrıldıktan yıllar sonra daha iyi anladım.”
Bekaa Vadisi’nde tanık olduklarının, sonraki süreçte yaşanan bazı konuların aydınlatılmasında ”mahkemeye yarayabileceğini umduğunu” ifade eden Sakık, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in PKK ile ”daha doğrusu Abdullah Öcalan” ile olan ilişkilerinden sonra, Perinçek’in çekilmesi üzerine Yalçın Küçük ile ilişkilerinin geliştirildiğini anlattı.
Perinçek’in ”gazeteci kimliği ile geldim” dediğini bildiren Sakık, Perinçek’in Bekaa’yı ziyaretinde ortaya çıkanların dikkati çekici olduğunu vurguladı.
Şemdin Sakık, şöyle devam etti:
”İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan’ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi. O güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Doğu Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı. Öcalan, bir lider imajıyla sunularak kabul ettirilmeye çalışıldı.”
Örgütten ayrılma süreci
Örgütten ayrılmak istediğini, ayrılmanın da ya öldürülme ya da kaçmakla olduğunu belirten Sakık, ”Beni öldürmek istediler. Kaçıp cezaevine girdim. Bir tane bile örgütçü yakalatmadım” dedi.
Dava sanıklarından Yalçın Küçük’ün kendisine önceden ”kahraman”, şimdi ise ”hain” dediğini ifade eden Sakık, ”Bir insan 2 gün önce kahraman, sonra nasıl hain olur. Bu insanın yaptığı birşey olmalı. O zaman, silahlı mücadeleyi üst noktaya götürmekti. Silahlı mücadelenin devam etmesini istediği için Abdullah Öcalan’a her zaman kardeşim dedi. Bu yaklaşım halen de devam ediyor” dedi.
Taraf Gazetesi’ni de eleştiren Sakık, ”Taraf Gazetesi’nin, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi o olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan’ın her sözü manşetten veriliyor. 2007’den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf Gazetesi vardır” diye konuştu.
Şemdin Sakık, cezaevlerindeki açlık grevlerini de tahlil ettiğini anlatarak, şunları kaydetti:
”Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkar edilen hakların bunda rolü var. Ben çıkışıyla ilgili değil, gelişimiyle ilgiliyim. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkeler hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, Altan’lar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumun değildir.”
“Öcalan 12 Eylül darbesinden haberdar olduğu için ülkeyi terk etti”
Şemdin Sakık’ın, “Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye’yi terk etmesinin nedeni; kendi ifadelerinde de yer aldığı gibi darbenin olacağından haberdar olmasıdır. Ben de sempatizanı olduğum örgüte Bekaa Vadisi’nde katıldım. Örgütün ilk yayınlarında ‘Maraş katliamı üzerine’ başlıklı broşürde de 12 Eylül darbesinin olacağı yazılmıştı. Örgüt ve lideri, bu darbeyi önceden haber aldıkları için en etkin önlem olarak yurt dışına gitmeyi kararlaştırmışlardı.” ifadeleri dikkat çekti.
Bahtiyar Aydın cinayeti
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın ölümüyle ilgili açıklamalarda bulunan Sakık, şunları anlattı:
”1993’te Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994’e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye’de yönetimin değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir. Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice’de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden ‘paşa vuruldu’ diye bir anons geçti. Telsizden Lice’deki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. ‘Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur’, dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Birileri cinayet işliyor, birileri de azabını yaşıyor. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice’de çatışma süsü verdiler. Paşa’da helikopterine atlayıp gitmek zorunda kaldı. Derin devlet vardır. Kimi ‘Ergenekon’, kimi ‘derin devlet’ dedi. Bence ayrımı yok. Öteden beri sol çevreler bütün hayallerini ordu üzerinde kuruyorlar.” (AA)