Mehmet Ali Şahin, emniyetteki “paralel yapı” iddialarına ilişkin yürütülen “casusluk” soruşturmasıyla ilgili, “Cem Sultan başaramadı, Pensilvanya’daki zat da başaramayacak” dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul’da ciddi bir operasyonun olduğunu, emniyetin içerisinde yasa dışı dinlemelerin yapıldığını belirterek, devletin en üst kademesinde görev yapmış kişilerin sorumsuzca dinlendiğini söyledi.
CEM SULTAN BENZETMESİ
Konuşması sırasında konunun Fethullah Gülen’e gelmesiyle birlikte ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan Gülen’i Cem Sultan’a benzeten Şahin “Cem Sultan başaramadı, o da başaramayacak” dedi.
CENAZESİ 5 YIL SONRA İSTANBUL’A GELDİ
Şahin şunları söyledi:
“Buna benzer olayları biz tarih içinde de yaşadık. Fatih Sultan Mehmet’in iki oğlu vardı. İkinci Beyazıt ve Cem Sultan. Büyük oğlu İkinci Beyazıt Osmanlı’nın başına geçti. Küçük oğlu Cem Sultan iktidarı ele geçirmek için ağabeyinin yerine iktidar olmak için çok çalıştı. Ordular kurdu üstüne gitti başaramadı. En sonunda Vatikan’a sığındı. Vatikan’da Papa ile işbirliği yaptı ve bir Haçlı ordusuyla Osmanlı’nın üzerine gelmeyi ağabeyini devirmeyi, Osmanlı’nın başına geçmeyi amaçladı ama başarılı olamadı. Vatikan’da öldü. Cenazesi 5 yıl sonra İstanbul’a getirilebildi.”
“Cem Sultan başaramadı, Pensilvanya’daki zat da başaramayacak. Korkarım orada hayatını kaybedecek. Cenazesi Cem Sultan gibi 5 yıl orada kalsın istemiyorum. Biran önce Türkiye’ye dönsün ve bu sevdadan vazgeçsin. Türkiye Cumhuriyeti devletini hiç kimse paralel bir yapıyla ele geçiremez, halkın seçtiği mevcut iktidarı da görevden uzaklaştırmaz. Bunu herkes anlasın”
Sayın Mehmet Ali Şahin’in ifadlerini destekler mahiyette tarihte yaşanmış iki olayı nakledelim.
Necip Fazıl, Abdülhak Hamid’e Ziya Gökalp’in dinsizliğini anlatmaktadır. Hanımefendi, bir hatırasını anlatarak sohbete katılır ve Necip Fazıl’ı destekler: “İstanbul’a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesine yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum. Meşhur Ziya Gökalp, dediler. Mebusmuş(milletvekili). Profesörmüş…ismini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece, başını duvarlara çarparak, SABAHA KADAR ALLAH’A EN GALİZ (AĞIR) KELİMELERLE SÖVDÜ… O kadar fena oldum ki bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre, Allah’a inanmazmış…” (Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, Sayfa: 74-75)
Fransız hastanesinde hayata gözlerini yuman Gökalp aynı hastanenin ölülerin bekletildiği morguna kaldırılıp Gökalp’ın başına bir haç konulmuştu İttihat ve Teraki dönemi ile cumhuriyet döneminin mütefekkiri olarak bilinen Gökalp’a Hıristiyan muamelesi yapılmaktaydı
Enver Behnan Şapolyo Gökalp’ın son anlarını şu şekilde anlatmaktadır:
‘’ziya gökalp’i son defa görmek istediğimi söyledim doktorlardan biri lütfen benimle birlikte geliniz dedi. Doktor ve ben dar ve temiz bir koridordan geçtik çakıl taşlı bir bahçeden ilerledikten sonra beyaz önlüğünün cebinden çıkarttığı bir anahtarla önünde durduğumuz kapıyı açtı.
Burası tavan pencerelerinden donuk ışık sızan kubbeli bir odaydı ölüler buraya konuyordu her yer mermer döşeli ve bembeyazdı ilahi bir sessizlik ve ortada yüksekçe bir yere oturtulmuş bir tabut biçiminde mermerden bir mezar üstü vardı.
Başucunda bir haç altında Meryem ana kandili…
Kandil donuk ışığıyla hafif hafif titreşiyordu
Kandilin gölgesinde yatan ziya Gökalp’tı beyaz kefenlere bürünmüştü
Rabbim onlarla bu dünyada haşr olanları ahrette de onlarla haşr eylesin! Amin!
Birde İman üzere ölenlere bakalım;
İmam-ı Gazali 1111 (h.505) yılının Cemaziyelevvel ayının 14. Pazartesi günü büyük kısmını zikir ve tâat ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi.
Kefeni öpüp yüzüne sürdü, başına koydu: “Ey benim Rabbim, Mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun” dedi. Odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine oradakilerden üç kişi içeri girince, İmam-ı Gazali hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler.
Başı ucunda şu beytler yazılıydı
Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,
VALLAHi siz de kaçın buna ölüm demekten.”
…….
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim.
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
…….
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız.
Biz gittik. Biliniz ki, sırada siz varsınız.
Son sözüm olsun, “Aleyküm selam” dostlar.
ALLAH selamet versin, diyecek başka ne var?
Rabbim bizleri İman üzere Cennetine kabul ettiği kullarından eylesin İnşallah!