Habertürk Yazarı Soli Özel, Türkiye-İsrail yakınlaşmasının Ortadoğu’da ne gibi değişimlere sebep olacağını analiz ettiği yazısı şöyle:
Bir anlaşma, tarafların içlerine pek de sinmeden imzalanabiliyorsa bu ancak daha mantıklı veya çıkarlara daha iyi hizmet edecek bir yolun bulunmamasındandır. Türkiye ve İsrail’in birbirlerinden hiç de hazzetmeyen siyasetçileri de bu nedenle dün açıklanan anlaşmayı imzaladılar. Tabii detayların ne olduğunu beklemek gerekecek. ABD’nin bu yakınlaşmadan ve iki müttefikinin yakınlaşmasından ciddi keyif aldığı da anlaşmaya verdiği tepkiden belli.
Son zamanlarda pek sık rastlandığı gibi, dün yaşanan gelişmeler sayesinde Türkiye kamuoyu hızlandırılmış dış politika derslerinden birisini daha aldı. Önce, yıllardır kuluçkada tutulan İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi anlaşması resmiyet kazandı. Ancak ilk açıklamalardan, önemli iki konuda tarafların farklı yorumlara sahip oldukları anlaşılıyor. Birincisi Hamas’ın Türkiye’deki temsilciliğinin kapatılması, diğeri ise Mavi Marmara mağduru ailelerin İsrail askerleri hakkında açtıkları davaların düşüp düşmeyeceği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Başkanı Putin’e yazdığı bir mektupla Rusya ile ilişkilerin düzelmesi için önemli bir adım attığı da dün anlaşıldı. Rus tarafının metnin içeriğinden ve üslubundan tatmin olduğuna dair emareler var. Bir Rus meslektaşın değerlendirmesine göre, taraflar birbirlerine zarar vermeme konusunda mutabık kaldılar.
Benzer şekilde, karşı taraf açısından tehdit diye kabul edilen gruplara yani Türkiye açısından PYD kontrolündeki Suriye Kürtlerine, Rusya açısından Kırım Tatarlarına destek vermeme konusunda da anlaştılar. Aynı meslektaş, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Lieberman ile Putin arasında su sızmamasının da Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesine katkıda bulunduğunu düşündüğünü ekledi.
Bu gelişmelerle Başbakan Binali Yıldırım’ın “düşmanlarımızın sayısını azaltmalı, dostlarımızın sayısını artırmalıyız” diye veciz şekilde açıkladığı yeni yönelimin dış politikayı iyice tanımlamaya başladığı teyit edilmiş oldu.
Teyit edilen bir başka olgu ise, Türkiye’nin biraz da kendi kendine gelin güvey olarak izlediği bölgesel hegemon tavrı takınma, cihana ayar verme sevdalarından vaz geçtiğiydi. Ankara, kendi kapasitesi, imkân ve kabiliyetleriyle koşut bir dış politika çizgisine dönüyor. Üstelik gerek İsrail ile yapılan anlaşmadan gerekse Rusya ile girilen barışma yolundan elde edecekleri, gerçekten çok önemli.
Uluslararası ilişkiler diliyle söyleyecek olursak, bölgedeki ve uluslararası sistemdeki yapısal unsurlar Türkiye’nin iradi tercihlerine, hayallerine ve bu hayallerin sürüklediği jeopolitik ihtiraslara galebe çaldı. Bunun sağlıklı bir gelişme olmadığını söylemek mümkün değil.
İsrail ile yakınlaşma İran’ın bölgedeki hegemonya arayışlarına ket vurma çabalarının bir parçasıdır. Nitekim, Türkiye’nin şu sıralarda çok yakın ilişki içinde olduğu Suudi Arabistan da İsrail ile bugüne kadar görülmemiş bir yakınlık içinde. İsrail açıklarında çıkarılan gazın, Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına gönderilmesi de hiç kuşkusuz ilişkileri normalleştirmenin getirilerinden birisi olacaktır. Bunun ötesinde siyaseten Türkiye, ABD’ye ve özellikle Amerikan Kongresi’ne meramını daha iyi anlatabilme imkânına kavuşmak da istiyor.
Türkiye’yi çok yakından izleyen Steven Cook, Türkiye’nin İsrail’den PYD konusunda ABD indinde yardım isteyeceğini düşünüp “İsrailliler realpolitik ustasıdırlar ve Türkiye ile Kürtler arasındaki bir rekabette Ankara’yı tercih etme ihtimalleri daha güçlüdür” diye yazmış.
Son olarak, eğer Türkiye’deki kamuoyunun Gazze’deki Filistinlilerin kaderi hakkındaki kaygıları gerçekse, bu anlaşmayla ambargo kalkmasa bile Gazzelilerin daha iyi şartlara kavuşmalarının yolu açılmıştır. Türkiye başka hiçbir ülkenin yapamadığı ölçüde Gazze’ye erişim elde etmiştir. Elektrik santralı, hastane, arıtma tesisi ve inşaat malzemesi yardımlarıyla ciddi bir prestij de elde edecektir.
Tüm bu nedenlerle anlaşma, iki ülkenin ve Gazzelilerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Ne ölçüde kalıcı olacağını ise olaylar belirleyecektir.
Habertürk / Soli Özel