Yeni Şafak gazetesinde Hasan Öztürk’ün “‘Poker suratlılar’ın itirafıyla yola çıkılamaz” başlıklı yazısı şöyle:
Baştan söyleyelim ve tekrar olsun…
İtirafçıların beyanları üzerinden oluşturulacak iddianameler, FETÖ’nün lehine olacaktır.
Sadece itirafçıların itiraflarıyla değil diğer delil ve iddialarla birlikte iddianameler hazırlanmalıdır. Yoksa yılan hikayesine dönecek ve sonunda ucu uzanması gereken yerlere uzanmadan bitecek bir yargılama ile karşı karşıya kalabiliriz.
Ve sonuçta FETÖ’nün tasfiyesi değil kurtarılmasıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Çünkü, yargılandıkları yasaları ve o yasaların boşluklarını bilen bir yapı ile karşı karşıyayız.
***
Yargıdaki FETÖ üyelerinin bir kısmı daha önce itirafçı olmuştu… Bülbül gibi öttükleri söylenmişti.
“İtirafçıların itirafları bütün kumpasları, FETÖ’nün nasıl çalıştığını ortaya çıkaracak” gibi afilli cümleler okumuştuk, geçtiğimiz hafta.
İtirafçılar üzerinden FETÖ’nün ne menem bir örgüt olduğunu öğrenecektik; sözüm ona. Ahmet Hamsici gibi FETÖ’nün yargı ayağındaki önemli isimleri itirafçı olmuştu ve o itiraflar üzerinden iddianameler oluşturulacaktı.
İtiraz etmiştik. İtiraflar üzerinden şekillenecek iddianamenin sadece FETÖ’ye yarayacağını…
Meseleyi başka bir bağlama yönlendireceğini ve itirafçılar üzerinden profesyonel bir eylem gerçekleştirildiğini eklemiştik.
Bugün öğreniyoruz ki bu kez de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) eski 1’inci Daire Başkanı İbrahim Okur itirafçı olmak için müracaat etmiş. (Gerçi avukatı, “İtirafçı değil devlet adamı(!) ciddiyetiyle bildiklerini anlatmak istiyor” diyor. İbrahim Okur ve devlet adamlığını yan yana anıyor!)
VIP FETÖ’cüler için itirafçılık oyunu mu?
İbrahim Okur dilekçe yazıp, “Bildiklerimi anlatacağım, örgütün çözülmesi için elimden geleni yapacağım” filan demiş.
Peki kim bu İbrahim Okur?
İbrahim Okur denince aklıma Ankara’daki bir dostumun 17/25 Aralık’tan hemen sonra anlattığı şu olay geldi.
HSYK’daki bir seçimde İbrahim Okur masanın üzerindeki kağıda bir isim yazmış diğer üyelerin göreceği şekilde elinde evirip çevirmiş.
Oylama sonrası o kağıttaki isim seçilmiş, Okur hiddetli bir şekilde dönüp üyelere, “tam tersini yapacaktınız. Ben onu, siz başkasını yazacaktınız” demiş!
Yani “Sureti haktan görünme konusunda muazzam bir ikiyüzlülüğe sahip bir sanık”la karşı karşıyayız.
Ve ikiyüzlülüğü davranış biçimi haline getirmiş İbrahim Okur bugün “bildiklerimi anlatacağım” diyerek “itirafçı olmak için dilekçe vermiş!
İbrahim Okur’un avukatı aracılığıyla yaptığı başvuruda, “FETÖ yapısı hakkında bugüne kadar yaşadıklarını, örgütle ilgisi olduğunu düşündüğü kişileri, (…) gerçek suçluların ortaya çıkması amacıyla ve devletle işbirliği anlayışı içinde tüm açıklığıyla Silivri 3 No’lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sunduğu dilekçeyle anlatmıştır” deniliyor.
Anlaşılan o ki itirafçılar arasında da bir hiyerarşi var. Bunu da şu cümleden anlıyoruz:
“(…) Söz konusu dilekçede kamuoyuna arz edilen itirafçı beyanlarında yer alan konular da dahil adli makamlar huzurunda açıklama yapmak istemektedir”
Türkçesi şu dur: İtiraçıların yaptığı açıklamaların bir kısmının tashih edilmesi lazım ve bunu ancak ben yaparım diyor Okur!
Anlaşılan o ki itirafçıların beyanlarının bir kısmında “öngörülmeyen bir kaçak var” ve bu kaçağı tamir, tashih ve düzeltmek için İbrahim Okur öne atılıyor…
İlginç değil mi?
Nihayetinde itiraflar bize FETÖ’nün çalışma ve örgütlenme biçimi konusunda bir şey söyleyebilir. Lakin tek başına hiçbir şekilde delil sayılamaz.
Zira bu sanıklar iki yüzlülük ve “poker suratlılık”larıyla namlılar!