Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleştirilen TRT canlı yayınında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gazeteciler İbrahim Karagül, Mehmet Barlas, Nihal Bengisu Karaca ve Fikret Bila’nın sorularını cevaplayan Davutoğlu, paralel yapı iddiaları ile ilgili olarak “Bir daha hiçkimse şu veya bu gerekçe ile insanların mahrem alanına giremeyecek. Bir korku tüneli oluşturulamayacak. İnsanlar 1-2 sene önce neredeyse turlar tertip ediliyordu Pensilvanya’ya gitmek için. Çok mu sevdiklerinden? Şimdi anlıyoruz herkes acaba benim hakkımda bir dosya mı var, acaba benim kapıma bir polis dayanır mı, acaba polisin topladığı bir materyal dinleme üzerinden yargıya bir şey intikal eder de bir şey ile karşı karşıya kalır mıyım diye kendini teminat altına almak için Pensilvanya’ya gitmeye başladıklarını şimdi görüyoruz” dedi.
“CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ÖZNESİ DEĞİŞTİ”
Dışişleri Bakanı olarak bugüne kadar dış politikadaki ikilemlerle karşılaştığı, şimdi başbakan olarak iç politikanın ikilemleriyle karşılaşacağı sözleri söylenen Ahmet Davutoğlu, “Zaten hayat belli bir diyalektik içinde ikilemler arasındaki ilişkilerle yürüyor. Doğduğumuz andan itibaren bu başlar ve dinamizm hayat boyu sürer. İkilemden kaçmak istediğinizde bütün bir sosyal hayattan hatta tarihten kaçmak anlamına gelir. Tarih ikilemler arasında yapılan tercihlerle yürür. Dış siyasette ve iç siyasette benim gördüğüm temel değişim ve Ak Parti siyaseti olarak ve dışarıda takip ettiğimiz içeriye yansıması ve içeridekinin dışarıya yansımasını bir kelime ile özetlemek mümkün. Özne olmak. Biz Ak Parti olarak iç siyasette siyasetin öznesini değiştirdik. Türk siyasetini anlamak isteyen eskiden başka şeylere bakarlardı şimdi başka şeylere bakıyorlar. Dış siyasette de Türkiye’yi özne yapmak. Bütün çabamız Türkiye’yi tarihin akışında özne yapmaktı. İç siyasetteki bütün çabamız ise son 12 yıldır Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını etnik ve mezhebi kimliği ne olursa olsun bölgesi ne olursa olsun statüsü ne olursa olsun sadece vatandaşı özne kılmak. Türk siyasetinin gidişini anlamak isteyen acaba gelecek dönem kim Genelkurmay Başkanı olur sonra da kim bu ülkenin kaderine ağırlığını koyar deniyordu. Şimdi ise son cumhurbaşkanı seçimi Türkiye Cumhuriyeti’nin öznesini değiştirdi. 10 Ağustos seçimlerinde şu veya bu mezhep taraftarları oy vermedi. Herkes oy verdi. Siyasetteki demokratikleşme devriminin ya da çözüm sürecinin arkasında da esas itibariyle siyasetin öznesinin değişmesi var. Daha önce Kürt meselesine devletin bakışının ne olacağına karar vermek için birkaç kişinin dediğine bakılırdı.” diye konuştu.
“GEZİ OLAYLARI, 17 ARALIK, 25 ARALIK OLAYLARININ ARKASINDA 3 SEÇİM VARDI”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
“Eğer Türkiye’de demokrasi sağlam temellere oturmamış olsaydı emin olun şu anda Türk demokrasisi Mısır benzeri bir türbülans içerisinde olabilirdi. Daha da vahim olabilirdi. Çözüm süreci inkıtaya uğrayabilirdi. Geçen sene Gezi Olayları arkasından 17 Aralık, 25 Aralık gibi olayların aslında arkasında bu sene ve gelecek gerçekleşecek 3 seçim vardı. Türkiye’de biz halkın siyasetin öznesi olarak gördüğümüz halkın iradesine sahip çıkmamış olsaydık ve 30 Mart’ta bir türbilansa girseydik özgür bir cumhurbaşkanı seçimi olabilir miydi? Muhtemelen çatı aday kavramı öyle üretilmişti. Muhtemelen eski alışkanlıklarla acaba nasıl bir adayla bu krizden çıkarız sorusunun etrafında halkı aslında istemediği bir adaya evet demek zorunda bırakılırdı. 82’de Kenan Evren’in seçilmesi gibi oyunuzun rengi daha gitmeden belli olurdu. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Ak Parti kadrolarının hayır biz bu devrimi bir kez yaptık ve bundan sonra ancak ve ancak sadece bu vatandaşlar özne olacak bu memlekette, demesi sonucudur ki 30 Mart’ı, cumhurbaşkanlığı seçimini kazasız belasız atlattık.”
62’NCİ HÜKÜMET PROGRAMI
29 Ağustos’ta hukuki olarak başbakan olduğunu söyleyen Davutoğlu, hükümet programını birkaç gün içerisinde çıkardıklarını belirterek “Bu kadar kısa sürede nasıl çıkartabildik biz bunu?3 toplantı ama gece yarılarına kadar süren, bir tanesine Sayın Başbakanımız o zaman geldi, kısa bir şeyden sonra biz devraldık. Arkasından arkadaşlar çalıştılar. İki kez ben birlikte oturdum ve sadece rehber mahiyetinde şunları hükümet programında ana odak olarak görmek istiyorum. Mutlaka şu vurgular olmalı. Birlikte oturduk, tek tek gözden geçirdik. Sayın Başbakanımız o zaman ismimi andığı günün akşamı başladım çalışmaya çünkü kaybedecek vakit yok. O gün bir mesaj aldım borsayı takip eden arkadaşımdan. O gün 2005’ten bu yana borsanın en fazla vadeli işlem hacmi yaptığı gündü. 4,5 milyar dolar. Vadeli işlem şu demek. Geleceğe dönük olarak beklentilerin karşılanacağı ümidi ile insanların vadeli işlem yapması.” dedi.
BEKLENEN KRİZ TÜRKİYE KRİZİ DEĞİL, AK PARTİ KRİZİ OLUR MUYDU?
“AK Parti içinde kesinlikle türbülans olmayacak” diyen Davutoğlu, “Türkiye’de zaten türbülans olmayacak. Cumhurbaşkanı son derece objektif seçimle kazanmış. Kimsenin bu seçim üzerine tartışması yok. Birilerinin beklediği hani benim kongrede fetret dönemi arzu ediyorlar, derken kastettiğim buydu. Beklediği kriz bu sefer Türkiye krizi değil de Ak Parti krizi olur muydu. 21 Ağustos’ta ben Sayın Cumhurbaşkanımızla isim telaffuzundan sonra birlikte oturduğumda şunu kendisine ifade ettim. O da. Bu sürelerin hepsini kısaltalım. Mümkün olan en kısa sürede hemen ertesi gün görev alayım, o vakite kadar hükümet programı hazır olsun eğer kongrede sürpriz başka bir aday çıkmış olsa da o kazanmış olsa hükümet programı onun olacaktı. Bir ortak akıl var. Bu sadece benim şahsi olarak yönlendirdiğim bir şey değil” ifadelerini kullandı.
“PARALEL DEVLET OLGUSUNA NET TEPKİ VERMEMİZİN SEBEBİ, TABİRİ CAİZSE AŞILIYDIK”
Hükümet programında yeni kavramların kullanıldığını belirten Davutoğlu, “İnsani kalkınma kavramı ilk defa ana başlık olarak verildi. Çünkü kalkınmaya bir muhteva katmak gerekiyordu. Çözüm süreci ile ilgili ilk defa bu kadar kapsamlı bir şekilde girildi. 61’inci Hükümet sunulurken çözüm süreci bu derece derinleşmiş değildi. Paralel yapılarla mücadele ve devletin vesayetten kurtarılması ki bu özne olma konusunda çok önemli bir husustur. Bizim paralel devlet olgusuna bu derece kararlı ve net tepki vermemizin sebebi daha önce benzer olguları başka kimliklerle gördüğümüz için tabiri caizse aşılıydık. Aşılı bir bünyenin vereceği tepkiyi verdik. Çünkü bir adım sonrasını görebildik.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
“ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDE OTURMAK İSTEMEMENİN ARKASINDA SEMBOLİZM ARANMAMASI GEREKİR”
Yeni Türkiye kavramı ile bağlantılı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’nde Davutoğlu’nun oturacağını belirttiği sözleri hatırlatılan Davutoğlu, bu tercihin nedeninin sorulması üzerine “Bunun arkasında bir sembolizm aranmaması gerekir. Bir radikal kararla. Atatürk’ün mirası. Dün bazı yorumlarda onu gördüm. Sanki onu terk ya da başka bir şey gibi değil. Atatürk’ün mirası varsa ki var en büyük mirası Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Mekanların ötesinde eğer Türkiye’yi idare eden başbakan, cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti Devletini, kudretini, şefkatini, halkıyla ilişkisini yeniden tanzim etmiş ve yeni bir ufka yöneltmişse mirası sahip çıkmak öyle olur. Mekanların sembolizmi vardır önemi vardır. Ama Ankara o anlamda kendisi sembol bir şehir. Atatürk Orman Çiftliği de Atatürk’ün adıyla anılan bir yer. Pratik ve fonksiyonel yönüne de baktık diğer yönlerden de değerlendirdik. Burada herhangi bir sembolizm çıkarılmak isteniyorsa mirasta esas olanın bu ülkenin onuru bu devletin geleceği ile ilgili siyasi iktidarların aldığı tutum, odur esas olan. Yeni binalar Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat ciddi emekler vererek başbakanken kendi zihninde tasavvur ederek inşa edilmesine öncülük ettiği yerler. Ne benim Sayın Cumhurbaşkanımızla acaba şu mekanda mı olsak daha iyi olur diye değerlendirdiğim ne de onun böyle bir sembolizm etrafında düşünerek aldığı kararlar.” dedi.
Çankaya Köşkü’nde mi ikamet edeceksiniz sorusunu Davutoğlu, “Daha onun planlamasını yapmadık. Benim için de büyük bir onurdur. Çankaya Köşkü’nün tarihi ortamında çalışmak” diye yanıt verdi.
“YENİ ANAYASA 100 YILIN BAYRAMI OLACAK”
Önümüzdeki aylarda ağırlık olarak üzerinde duracağı konuların neler olacağı sorulan Davutoğlu, “Türkiye 2015-2019 yılları arasında çok temiz bir 4 yıla sahip olacak. 2015-2019 arasında ne mahalli seçim var ne genel seçim var ne herhangi bri cumhurbaşkanlığı seçimi var. Yapabilirsek yeni bir anayasa yaparız. O da şenlik olacak. Toplumsal bir şenlik. 100 yılın bayramı olacak. Eğer bir anayasa üzerinde mutabakat sağlar, yeni bir Türkiye’yi esas orada inşa edeceğiz. Bu 8 aylık dönem 2015-2019’u teminat altına alacak şekilde geçirilecek” dedi.
Bakan tercihi yaparken 3 dönem kuralını kriter almadığını söyleyen Davutoğlu, “Biz aynı hükümetin devamıyız. Kapsamlı bir değişiklik düşünmüyorum. Ama bazı arkadaşların girmesini arzu ediyorum. Görevini çok iyi yapan bazı arkadaşların da belki başka görevler alması gerektiğini düşündük” sözlerini kaydetti.
“ÇÖZÜM SÜRECİNİ NİHAYETE ERDİRMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ”
Çözüm süreci ile ilgili olarak sorulan soru için Davutoğlu, “Çözümde sürecinde aşamaları katettikçe önümüze yeni ufuklar açıldı. Zemin o kadar hazırlandı ki Kürtçe yayından Kürtçe siyasi propaganda yapabilme hakkına kadar zemin hazırlanmıştı. Ama Türkiye’nin etrafındaki siyasi istikrarsızlıklar 2011 ile 2013 başlığı arasında yine bir gerilim dönemi yaşanmasına yol açtı. Çözüm süreci ilan edildiğinde hepimiz tek bir şeye odaklandık. Öncelikle çatışma ortamının durması, şehit cenazelerinin ve gençlerin hayatlarını kaybetmemesi için bir sükunete ihtiyaç vardı. Bunu sağladık. Bu öyle bir şey ki hızla akan bir nehirde karşıdan karşıya geçmek gibi. Yarıya kadar geldiğiniz inancına kapıldığınız anda karşıya geçmeye çalışırsınız. Ama oraya gelmediyseniz akıntı da varsa hep aklınız geride olur. Biz yarıyı geçtik artık. Bundan sonra çözüm sürecinin bütün aktörleri açısından karşı kıyıya bir önce ulaşmak var. Çünkü çok ciddi bir bölgesel istikrarsızlık içinde yaşıyoruz. Her türlü provokasyon olabilir. Geçen sene olduğu gibi Gezi Olayları ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla durdurmak isteyenler başka güçler çıkabilir. Bizim birinci hedefimiz Türk Kürt ayrımı olmaksızın bütün vatandaşların aidiyet hissi ile kendini bu toprağa bu ülkeye bu devlete ait hissetmeleri ve her türlü ayrımcılığın ortadan kalktığı özgürlük ortamının sağlanması. Buna bağlı olarak silahların tümüyle devreden çıkması. Çözüm sürecini nihayete erdirmeyi düşünüyoruz. Nihayet nedir? Ülkede anlık çatışmaların durması değil kalıcı bir şekilde silahların devre dışı kalması ve toplumsal hayatın her yönüyle normalleşmesi” diye konuştu.
“BİZİM TEK KAYGIMIZ VAR, BU YARAYI KAPATMAK”
Çözüm süreci komitesi olarak 15 günde bir, bir araya gelerek sadece çözüm sürecini konuşacaklarını belirten Davutoğlu, “Bir kamu düzeninin sağlanması ve korunması. Kamu düzeni olmadan çözüm süreci olmaz. Şöyle bir kanaat, kaçırılan vatandaşlarımız. Bölgede hala yol kesmeler birtakım asayiş sıkıntıları var. Çözüm süreci kamu düzeniyle birlikte sağlanır. Akil adamları önümüzdeki dönemde çok daha aktif bir şekilde değerlendirmeyi düşünüyoruz. En kısa sürede silahların tümüyle devredışı kalacağı, bırakılacağı ve Türkiye’nin sınırları içinde herhangi bir şiddet eylemine zemin teşkil edecek unsurların bu nitelikten uzaklaşacağı bir noktayı hedefliyoruz. Yeni dönemi isimlendirmek gerekirse ben süreç yönetimi diyorum. Sürecin kendisinin bütün ilgili taraflarla yönetilmesi. Kesinlikle bir komisyona devre değil. Bizim tek kaygımız var. Bu yarayı kapatmak. Bu yarayı kapatacağız. Bu ülkede ne Diyarbakır hapishanelerinde yaşanan zulümler bir daha yaşanacak ne dış veya iç provokasyonlarla gençlerin daha hayatlarının baharlarında dağlara götürüldüğü kullanıldığı süreçler yaşanacak. Etrafımız ateş çemberi. Irak’ta etnik ve mezhep çatışma var. Suriye’de var Ukrayna’da var. Biz bunun ortasında 30 yıllık bir meseleyi çözme iradesi gösteriyoruz.” dedi.
“BİRİLERİ TÜRKİYE’Yİ IŞİD İLE YAN YANA ZİKRETME ÇABASI İÇİNDE”
Selahattin Demirtaş’ın sözleri hatırlatılarak IŞİD’le çatışması için PKK’ya silah verilmesine yönelik yorumları nasıl değerlendirdiği sorulan Davutoğlu, “Türkiye etnik ve mezhep temelli bir ülke değil. Türkiye’de IŞİD benzeri yapılar ortaya çıkmasın diye neredeyse 3 yıl hem Irak hem Suriye nezninde 3-4 yıl politika yaptı. Şimdi Türkiye içinde birileri Türkiye’yi IŞİD’le yan yana zikretme çabası içinde. MİT TIR’larına yapılan operasyon 17 Aralık, 13 Ocak. Bütün bunlar bir şey içindi. Türkiye içinde bir türbülans yaratmak için. Eğer onların istediği olsaydı ve dönemin başbakanı diye sayın başbakanımız anıldığı iddianameler hayat geçirilmiş olsaydı ben, MİT Müsteşarımız ve başka güvenlik birimlerimiz TSK hatta dünyada terörü destekleyen kurum ya da kişiler olarak lanse edilseydi Türkiye bu etnik ve mezhep çatışmasının bir parçası haline gelmez miydi? Biz isteriz ki Suriye’de PYD onun içine girsin, onun parçası olsun. İsteriz ki bütün Kürt Arap Türkmen unsurlar Suriye’de ortak bir tavır içine girsinler” diye konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİ İVME KAZANIYOR, ARKASINDAN 17 ARALIK”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şunları söyledi:
“Çözüm süreci ile PKK’nın geri çekilme süreci niye yavaşladı? Gezi olayları ile o çekilme sürecinin yavaşlaması ile bir tür ilişki var. Çözüm süreci ile çekilme başlıyor. İMF borç defteri kapatılıyor. Büyük yatırımlar yapılıyor, Mayıs 2013’ü söylüyorum. Haziran ile birlikte sanki büyük travmalar, ekonomik krizler yaşanan bir ülke tablosu çıkarılmaya çalışılıyor. Onları aşabilmek için 30 Eylül’de yeni bir demokrasi paketi açıklıyoruz. Barzani Diyarbakır’a geliyor kasım ayı. Tekrar çözüm süreci ile bir ivme kazanılıyor. Arkasından 17 Aralık şeyleri. Bunların bir tesadüf olduğunu kimse iddia edemez.”
“EMNİYET İLE YARGI ARASINDA YATAY BİR ETKİLEŞİM DOĞMAYA BAŞLADI”
Emniyette gerçekleştirilen paralel operasyonun seyrinin ne olacağı sorulan Ahmet Davutoğlu, “Bürokraside her bir bürokrat ya da birim doğrudan devlet yapısı içindeki konumu itibariyle yerini konumunu doğru tanımlamamışsa birtakım yatay ilişkiler doğmaya başlıyor. Emniyet içinde bir yapı ile silah gücüne sahip olan, yargı içindeki bir yapı arasında yatay bir etkileşim doğmaya başladı. İlişkisi olmak ayrı şey karar verirken birbirilerinden etkileşim içinde bir ortak projenin parçası haline gelmek ayrı bir şey. Hakimin ve savcının hükmünü verirken yalnız başına ve vicdanı ile kalabilmesi lazım. Eğer hakimler ve savcılar karar verirken bir network’ün parçası olarak vermeye başladığında kendi vicdanı ile baş başa kalması mümkün olmaz. Teraziyi eline alan hakim, teraziyi tutmak yerine kendisine şu veya bu şekilde mesaj gönderen bir başka abiyi imamı ne derseniz deyin adına ya da bir emniyetteki bir dosyayı düşünmeye başladı. Bu olduğu anda adalet, devlet kalmaz. Polis üzerinden dinlemeler sureti ile insanların en mahrem alanına girerek yargı ile iletişim içinde böyle bir korku ülkesi yaratılmasına izin veremezdik” ifadelerini kullandı.
“İNSANLAR HAKKIMDA BİR DOSYA MI VAR DİYE PENSİLVANYA’YA GİTMEYE BAŞLADI”
Ahmet Davutoğlu, MİT Krizine değinerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz 7 Şubat’ta alarm olduk. O gün Hakan Fidan çağrıldığında sayın başbakanımızla birlikteydik. Haber geldiğinde ilk istişaremizde şunu söylemiştik. Bugün eğer başbakanlık makamına bağlı olarak çalışan ve siyasi iradenin talimatı ile hareket eden MİT Müsteşarı gidip bir savcının önünde hesap vermek durumunda bırakılırsa bir daha siyasi güç kullanamayız. Çünkü oraya çağrılan MİT Müsteşarı değildir. Oraya çağrılan MİT Müsteşarına o görevi veren başbakandır. O günden itibaren kararlı bir tutum sergiledik. Bu mesele meşru bir siyasi güç kullanan otoriteye karşı yargı ve emniyet etkileşimi üzerinden demokrasinin kılıcını bu otoriteye karşı kullanmak isteyen güçleredir. Bir daha hiçkimse şu veya bu gerekçe ile insanların mahrem alanına giremeyecek. Bir korku tüneli oluşturulamayacak. İnsanlar 1-2 sene önce neredeyse turlar tertip ediliyordu Pensilvanya’ya gitmek için. Çok mu sevdiklerinden? Şimdi anlıyoruz herkes acaba benim hakkımda bir dosya mı var, acaba benim kapıma bir polis dayanır mı, acaba polisin topladığı bir materyal dinleme üzerinden yargıya bir şey intikal eder de bir şey ile karşı karşıya kalır mıyım diye kendini teminat altına almak için Pensilvanya’ya gitmeye başladıklarını şimdi görüyoruz. Ya bu devlet, bu devleti halktan aldığı yetki ile yöneten siyasi iktidar ayakta kalır ya bürokrasiyi bu şekilde ele geçirenler ayakta kalır. Bütün yargı mensuplarına şunu söylemek istiyorum. Tek başınıza karar verin. HYSK seçimlerini yaparken de tek başınıza karar verin. Hükmederken de tek başınıza karar verin. Adalet sayısal olarak dağıtılmaz”