AK Partili vekil Şamil Tayyar, çözüm sürecine ve yeni kurulan partilere ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Tayyar’ın özellikle İdris Bal yorumu dikkat çekti.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, 24 TV’de Murat Çiçek’in sunduğu Açık Görüş programına konuk oldu.
Son haftalarda kurulan yeni partilerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Tayyar, Türkiye’de bir muhalefet boşluğu olduğunu, ancak bir iktidar boşluğu olmadığını belirterek, yeni kurulan partilerin başarı şansının olmadığını söyledi.
Tayyar, yeni parti kuran isimlerden Emine Ülker Tarhan, İdris Bal ve İdris Naim Şahin’i tek tek yorumladı, İdris Bal’ı “egosu çok şişkin, enaniyetli” birisi olarak niteledi.
Tayyar konuyla ilgili şöyle konuştu:
Dün galiba Adana’da bir siyasi partinin binasına baskın yapmışlardı, kumar oynatıyor diye. Bu amaçla da kurulan partiler var. Geçmişte yine iki ayrı partiye baskınlar yapıldı, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Bu son partiler hangi amaçlar kuruldu, ilerleyen günlerde anlayacağız.
Fakat, kuran kadrolara baktığımızda;
İDRİS BAL EGOSU ŞİŞKİN BİRİSİ! CEMAAT ONUN PEŞİNE TAKILIP GİTMEZ
İdris Bal: Hakikaten egosu çok şişkin bir arkadaşımız. Müthiş bir enaniyeti var. Biraz, kendi nefsiyle hareket ettiğini düşünüyorum. Duvara çarpacak ve düşecek. Cemaatin partisi diye düşünüldü ama zannediyorum ki, biraz emrivaki yapıp, cemaatin kendisine destek vereceğini zannnetti. Onlar da bu kadar akılsız değiller. Bu kadar strateji yapan, devleti ele geçirmeye çalışan kadrolar herhalde İdris Bal’ın peşine takılıp gitmezler.
İdris Bal’ın bir konuşması vardı hatırlarsanız. Soruyorlar ona, “istifa eden diğer milletvekilleri niye gelmediler” diye. O da, “tren kalktı, bir sonraki trenle gelmek isterlerse gelebilirler. Bir buçuk yıldır bu hareketin önderliğini ben yapıyorum” şeklinde cevap vermişti. Yani önder ve lider özlemi ve hasreti içinde yanıp tutuştuğunu gördük.
BİR ŞIMARIKLIK YAŞADI, PARTİ KURDU AMA…
İdris Naim Şahin: Aynı şekilde, İdris Naim Şahin de öyle. İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde, paralel yapıya çok ciddi destek verdi. Kadroların palazlanmasında epey emeği vardır. Bundan dolayı da onu epey koruyup kolladılar. Kendilerine ait gazetelerde çok ciddi destekler verdiler. Bazı yerlerde ilgi de gördü. Hatta Devlet Bahçeli grup toplantısında kendisine teşekkür etmişti. Karadeniz’e gittiğinde ülkücü gençler onu karşılıyorlardı falan.
Orada bir şımarıklık yaşadı. Bir parti kurma yoluna gitti. Aslında, bunların çok stratejik hamleler olduğunu düşünmüyorum. Bazıları şunu söylemeye başladı: Küçük küçük bu partileri kurduruyorlar, yarın öbür gün bir çatı hareketi geliştirip, hepsini birleştirmek gibi bir düşünce var, diyorlar.
Ama bunların hepsi bir çatıda bile bir araya gelebilecek ağırlıkta isimler değil. Yani öyle bir genel oluşumun içinde de olmaları mümkün değil.
KENDİSİNDE ÇOK BÜYÜK KERAMETLER GÖRÜYOR, ARKADAŞLARININ ÇOĞUNU BEĞENMİYOR
Emine Ülker Tarhan da öyle. Kendinde çok büyük kerametler olduğunu düşünen, şişkin egolu bir siyasetçi. Mesela Meclis’te konuşurken de hep üst perdeden konuşurdu. Arkadaşlarının çoğunu beğenmezdi. Öyle tuhaf bir tarzı vardı.
Aslında bir psikolojik analiz yapılsa üçü arasında çok ciddi paralellikler, benzerlikler bulunabilir. Yani onlar bana çok stratejik adımlar gibi gelmedi. Çok anlamlı da bulmuyorum. Bu isimler bir gelecek projeksiyonu yapılmaz.
Belki onlar şunu düşünüyor olabilirler, “eğer seçimlere doğru yeni siyasi hareketler planlanıyor ise, biz de onlara eklemlenerek kendimize yer edinebilir miyiz” diye düşünüyor olabilirler. Yani “lokomotif gidiyor, arkadan biz de bir vagona atlayalım, bir milletvekilliği koparalım” diye düşünüyor olabilirler. Böyle küçük hesaplar peşinde de olabilirler diye düşünüyorum.
BU ÜÇ İSMİ BİRLEŞTİRİN, BAŞLARINA ABİ-ABLA KOYUN, NE OLACAK?
Yani bu iç isimden de genel, siyasi projeler çıkmaz. Üçünü de tanıdığımı düşünüyorum. Bunların üçünü bir araya getirdiğiniz varsayın. Başlarına da bir abi-abla koyun. Ne olur?
İdris Bal’ın kendi seçim bölgesinde, Kütahya’da bile 100 tane oy alması mümkün değil. İdris Naim Şahin eğer kendine çok güveniyor olsaydı, Ordu’dan büyükşehir belediye başkan adayı olurdu.
AK PARTİ’DEN ORDU BÜYÜKŞEHİR’İ İSTEDİ! VERİLMEYİNCE HEMEN İSTİFA ETTİ
Bizden ayrılmasının nedeni bu. Enver Yılmaz Ordu Büyükşehir Belediyesi için aday yapılınca kıyameti kopardı. Öncesinde geldi, görüşmeler yaptı. Büyükşehir’i istiyordu. Olmayınca hemen alel acele istifa etti. Eğer bu kadar güçlü bir parti kuracak kadar, liderlik yapacak kadar etkili bir isimse, Ordu’dan, kendi seçim bölgesinden en azından kendi şansını deneyebilirdi.
PKK ÖCALAN’IN ÖLMESİNİ İSTİYOR
Şamil Tayyar, çözüm süreciyle ilgili yaptığı değerlendirmede ise, sürecin sadece milli değil, uluslararası boyutu olduğunu, PKK’yı bir silah gibi, araç gibi kullanan uluslararası odaklar bulunduğunu, sürece o odakların da etki ettiğini savundu.
Öte yandan PKK’nın çözüm sürecinde Öcalan’a bakış açısını da yorumlayan Tayyar, “PKK aslında Öcalan’ın fikirleri üzerinden değil, ölümü ya da mahkumiyeti üzerinden süreci değerlendiriyor” ifadelerini kullandı.
Şamil Tayyar konuyla ilgili şöyle konuştu:
Eğer Abdullah Öcalan isterse PKK silah bırakır. En azından büyük çoğunluğu bırakır. Ama şunu da kabul etmek gerekir, PKK içerisinde oluşmuş özerk yapıların bir kısmı, farklı istihbarat örgütleriyle bağlantılı. Provoke edebilirler. Bir kısmı belki kopabilir ama, eğer Abdullah Öcalan isterse, büyük çoğunluğunu silah bırakma aşamasına getirebilir.
Öcalan açıkçası gücünü biraz da tabandan alıyor. Eğer bugün Öcalan’ın Kürt halkı üzerinde bir ağırlığı olmasa, eminim ki PKK şimdiye kadar çoktan bağları koparmıştı. Öcalan’a rağmen PKK’nın varlığını sürdürmesi çok zor.
Ama örgüt içindeki şahin kanat, Kobani meselesinde olduğu gibi, provokasyonlarla süreci bitirmeye çalışıyor. Eğer süreç bitirilirse, bitirme kararını da eğer hükümete havale edebilirlerse, “bakın biz çok çabaladık, uğraştık ama, Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman güvenilmez, bakın yine süreci kesintiye uğrattı” deyip, Abdullah Öcalan’ı İmralı’ya mahkum etmek istiyorlar.
Yani onlar, Öcalan’ın fikirlerinden ziyade, ölümü ya da mahkumiyeti üzerine hesaplar yapıyorlar. Böyle de kıran kırana bir mücadelenin olduğunu söylemek mümkün.
GEZİ-ÇÖZÜM SÜRECİ-17 ARALIK İLİŞKİSİ
Geçen yıl Mayıs ayında PKK silahlı unsurlarını yurtdışına çıkaracaktı. Mayıs’ın sonunda Gezi olayları başladı, Türkiye bunu konuşamaz hale geldi. Şöyle bir problem var. Konjonktürel davranıyorlar. Gezi olaylarıyla hükümetin devrilip devrilemeyeceğini beklediler. Adı konmasa da, süreci askıya aldılar. Hükümetin devrilmeyeceğini anlayınca da yola devam etme kararı aldılar.
Daha sonraki süreçte, 17 Aralık’tan önce hükümet çok büyük bir paket açıkladı. O sırada hemen bir takım provokatif eylemler ve peşinden 17 Aralık geldi. Çözüm sürecinde ne zaman bir üst aşamaya geçilecek olsa hemen sokaklar hareketlendirilmeye çalışılıyor, ya da hükümeti etkisizleştirmeye yönelik 17 Aralık gibi darbe girişimleri organize ediliyor.
ULUSLARARASI GÜÇLER DE PKK’NIN ARKASINDA
Yani sadece PKK içindeki unsurlar değil, o unsurları besleyen dış odaklar da stratejik bir takım hamleler yapıyor. O yüzden, bu mesele her ne kadar mili mesele gibi görünse de, bunun uluslararası uzantıları da var. Onlar da diyorlar ki, eğer yeni bir denklem oluşacaksa, bize rağmen bu denklemi oluşturamazsınız. Çünkü yıllardır Ortadoğu’da PKK’yı arzu ettikleri zaman istedikleri gibi kullanabilmişler. Ellerindeki önemli bir silah gidecek, Türkiye’yi kendi içine kapatacak malzeme artık kalmayacak. Onun için PKK her zaman onlar için cazip, kullanabilir bir araç. Çözüm sürecine o yüzden karşılar. Kimler karşı diye ince ince araştırmaya gerek yok, belli zaten. İsrail, Amerikan derin devleti, küresel sermaye. PKK’nın en güçlü finansman yapılanması zaten Almanya’da. İngiltere çok ön planda görünmez, hep öyledir zaten. Ama perde arkasında Amerika’yı bile etkileyen çok güçlü bir istihbarat ağı ve stratejisi var.