İHH’nın özellikle İslâm dünyasında iç karışıklıkların olmaması için gayret ettiğini ifade eden İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, “Bu paralel yapı, insanların ölmesini umursamıyor, bu savaşları çıkartmak ve büyütmek isteyen emperyalist ve Siyonist güçlere hizmet ediyor” diye konuştu. Fetullah Gülen grubunun 17 Aralık operasyonundaki etkisini de değerlendiren Yıldırım; cemaatin taşeron olduğunu vurguladı.
Paralel yapının, 17 Aralık komplosunda, İHH’yı da hedef tahtasını oturtması tartışma konusu oldu. MİT’in TIR’larının durdurulma konusunda bile İHH’ya iftira atıldı ve sözde Selam Terör Örgütü üzerinden de İHH Başkanı Bülent Yıldırım ile birlikte birçok çalışan dinlendi. Biz de, İHH Başkanı Bülent Yıldırım ile 17 Aralık operasyonunu, İHH’nın hedefe konulması ve bundan sonra neler olabileceğini konuştuk…
Sohbetimize 17 Aralık operasyonundan başlayalım isterseniz… Bu operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– 17 Aralık operasyonu başladığında Türkiye şok yaşadı. Meseleyi bilenler bu operasyonun yolsuzluktan daha öte bir şey olduğunu algıladı. Bir hukukçu olarak, operasyondaki hukuk dışı muameleleri hemen fark edebildik. 17 Aralık operasyonunun bir darbe girişimi olduğu ortaya çıktı. Bu bürokratik bir darbeydi. 17 Aralık aslında dost darbesiydi. Hükümetin çok güvendiği, ülkenin dünyadaki imajını teslim ettiği yapı, birden bire hükümeti ve diğer STK’ları itibarsızlaştırıcı bir hareket içerisine girdi.
Bir ihanet içerisine girildi diyebilir miyiz?
– Tabii ki bu bir ihanet… Daha sonraki olaylarda da bu durum ortaya çıktı. MİT’in TIR’ı, Adana’daki TIR’larla ilgili durum, dinleme skandalı söz konusudur. Öyle bir yapıyla karşı karşıyayız ki; Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, Bakanlara şantaj yapacak, onları dizayn etmek için bütün bilgileri toplayacak kadar büyük bir ihanet söz konusu.
17 Aralık çok önceye mi dayanıyor?
– Tabii çok önceye dayanıyor. MİT krizinden de dershanelerden de daha öte bir şey. Bu operasyon İslâm dünyasını kontrol etmek için yapılan bir hadisedir. Türkiye üzerinden daha yumuşak, egemen güçlere ses çıkarmayan, dünyanın yöneticilerine payanda olan bir İslâm topluluğu yetiştirme projesidir. Özgür düşünen herkesi tasfiye eden bir İslâm projesi… Bu nedenle 17 Aralık’a gelene kadar, ülkeyi yönetmeye çalışan bir yapı var. Bu yapı, uluslararası egemen güçlerle de entegre olmuş, mevcut hükümeti, devletin bürokrasisini, askeriyesini, güç odaklarını kontrol edebileceğini düşünüyor.
Bu yapı sadece Türkiye’de mi böyle, yoksa dünyanın birçok ülkesinde de böyle bir yapılanmaya mı gitti?
– Dünyanın birçok ülkesinde okullar açtı. Bu okullarla ilgili bazı ülkeler, “Buralar CIA’nın veya başka ülkelerin merkezi gibi çalışıyor” diye bu okulları kapatma veya kontrol etme kararı aldı. “Bu kadar olmaz” diye düşündüğümüz zamanlar oldu. Ama ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, “Demek ki sadece Türkiye’de değil, dışarıdaki yönetimlere de etki edebilmek için kullanılan yapılardan biriymiş” dedik.
Fetullah Gülen grubu bu operasyonun Türkiye’deki işbirlikçisi mi?
– Bekir Bozdağ’ın “Daha üst bir akıl var” tespitine katılıyorum; fakat ortada bu üst akılla irtibatlı olan gönüllü bir irade var. Bu nedenle, “Türkiye bizim merkezimizdir, bu üst akılla irtibat kurup iş tutarken Türkiye’de güçlü olmak zorundayız” diyen bir kukla ile karşı karşıyayız. Bu üst aklın ise kim olduğunu artık herkes biliyor. Biz, mevcut yapının bir taşeron olduğuna inanıyoruz.
Peki, bunların ne zaman farkına vardınız?
– Biz daha önceden farkına vardık. Yara alan farkına varıyor…
Sizin Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşmeniz oldu mu?
– Hiç olmadı ama cemaatin üst kadrosundan, tabandan çok insanla tanışıklığım var. Yakınlarımdan, cemaatin içinde olanlar var.
Sizden bir temsilci bu konularla ilgili Pensilvanya’ya gitti mi veya sizi davet ettiler mi?
– Bizden temsilci olarak gitmedi ama vakfımızın üyesi olan birçok insan oraya gidip görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerde özellikle Mavi Marmara’dan sonraki otorite söyleminden meydana gelen olumsuz havanın giderilmesi için bazı tanıdıklarımız kendi iradeleriyle arabuluculuk yapmak istedi…
‘MAHKEMEYE PARALEL BİR ETKİ Mİ VAR?’
Mavi Marmara davası şu anda yavaş işliyor. Daha sanıklar hakkında yakalama kararı bile çıkartılmadı. Bunu neye yoruyorsunuz?
– Türk hukuk sisteminin ne kadar çürümüş olduğunun göstergesidir. Çünkü ortada cinayet ve katliam var. BM İnsan Hakları Raporu da bunu yüzde yüz ortaya koydu. Buna rağmen Türkiye’de bu kadar maddi delili olan bir davada henüz yakalama kararı çıkmadı. Biz de düşünüyoruz; bu mahkemenin yapısına etki eden başka bir paralel güç mü var acaba?..
Bu dava süreçlerinde bir engelleme söz konusu mu?
– Engellemeler söz konusudur. “Bu davayı açarsanız önünüze el Kaide dosyası konulacak” şeklinde el altından bize gelen bilgiler vardı. İsrail üzerinden, Amerika’nın düşünce kulüpleri üzerinden gelen birtakım teklifler vardı. Amerika’daki düşünce kulüplerinin bir kısmının paralel yapıyla ilişkili olduğunu daha sonradan tespit ettik. Maddi olarak çok teklifler geldi. Bunları reddedince tehditler gelmeye başladı. Onun için biz bu davayı çok önemsiyoruz, geri adım atmıyoruz.
17 Aralık operasyonunun ardından MİT’e ait olan TIR’lar arandı. Burada TIR’ların İHH’ya ait olduğu iftirası atıldı. Bu olayın sizin üstünüze yıkılmaya çalışılmasının sebebi nedir?
– Bu tam bir ihanet, tam bir iftira ve hainliktir. 17 Aralık operasyonu sadece hükümete yapılmadı. Operasyona İHH ve Mavi Marmara’yı da katmak istediler. Hükümeti 17 Aralık’ta düşürebileceklerine inandılar. Fırsattan istifade İHH’yı da içeri alırız diye dosyalar hazırlandı. Bu dosyaların çalındığını biliyoruz. Bu arada Ukrayna ve Avrupa’dan gelen suikast timleri vardı. Özellikle Çeçenlerle ilgili İHH’nın Çeçenlerle bir problemi varmış imajını vereceklerdi. Bu dosyanın içinde bunlar da var…
Peki kim çaldı bu dosyaları?
– O dönemde devlette görevli olan ve 17 Aralık’ta görevden alınan bir kişi. Bir birimin başkan yardımcısı. Oturduk, yüz yüze de görüştük o kişiyle, inkâr etti. İsim vermek istemiyorum. Ama bizi komple Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne alacaklar, gelen timler bize suikastı başarırlarsa, “Bu, Çeçenlerle İHH’nın bir iç meselesidir” iftirası ile olayı kapatmaya çalışacaklardı, Allah ellerine yüzlerine bulaştırdı.
KİMİ SEVMİYORLARSA ‘SELAM’A ÜYE ETMİŞLER!
Paralel yapı, sözde Selam Terör Örgütü diye bir örgüt kurup, binlerce kişiyi dinlemiş. Dinlenenler arasında siz de varsınız. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Kimi sevmiyorlarsa hepsini Selam örgütüne mal etmişler. Bana göre 2 bin 3 bin kişi değil, milyonlarca insanı, bütün Türkiye’yi dinlemişler. Selam örgütü içerisinde bizi Hizbullah ile el Kaide arasındaki diyaloğu sağlayan, bu örgütün finansmanını, lojistik desteğini oluşturan bir konuma getirmişler. Yani bunlar istemişler ki; biz bir ömür boyu hapiste kalalım. Biliyorsunuz; bu olaylardan birkaç gün önce İsrail Dışişleri Bakanı, “İHH bizim için büyük bir tehdittir” diye açıklama yaptı. Bunlar da demek ki efendilerinin o sözüne uyarak hemen İHH ile ilgili kumpaslar kurdular.
Burada bir çelişki var. İHH’yı bir taraftan El Kaide yapıyorlar, diğer taraftan da tam zıttı olan Hizbullah…
– Beceriksizliklerinden. Aslında biz dünyadaki bütün örgütlerle görüşebilecek potansiyele sahibiz. Çünkü insani diplomasi yapıyoruz. Bunu BM de biliyor. Özellikle İslam dünyasındaki iç karışıklıkların olmaması için gayret ediyoruz. Şu anda İslâm dünyası içerisindeki mezhep ve meşrep kavgalarından ölen insanlar bizi yaralamıyor mu? Yaralıyor ama bu paralel yapıyı yaralamıyor. Bu paralel yapı, insanların ölmesini umursamıyor. Biz şimdi gidiyoruz, falan örgütün yetkililerine, “İslam dünyasında bu kavgayı bitirin çocuklar ölüyor” dediğimiz zaman paralel yapı hemen bizi alıp, Selam örgütü diye yaftalıyor. O zaman siz gidin bu çalışmayı yapın. Ama onların kalbi bir kere ona açık değil. Merhamet duyguları yok. Bunca varil bombasının düşmesi, o kadar çocuğun ölmesi, vücutlarının parçalanması onları yaralamıyor. Onlar, bu savaşları çıkartmak ve büyütmek isteyen emperyalist ve Siyonist güçlere hizmet ediyor. Kim ölüyor orada? Biz ölüyoruz. Suriyeli bir insanın ölmesi ile benim ölmem arasında fark yok.
Peki son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
– Birbirimize sahip çıkmak zorundayız. Hepinizden Allah razı olsun. İHH’ya yapılan saldırılara sahip çıktınız ama herhangi bir darbe girişiminde de gerekirse her türlü bedeli ödeyerek bu darbe girişimini püskürtmeye hazır olalım…
BİZDEN RAHATSIZLAR ÇÜNKÜ…
Suikast, TIR olayı ve dinleme konularından bahsettik. Peki, İHH’yı bu kadar hedefe koyan nedir?
– İHH’nın en önemli özelliği, bir kere İslâm dünyasında ve Batı dünyasında tanınan bir yapı olmasıdır. Yani var olan zalimlikleri deşifre eden özelliğimiz var. Mesela Irak’a Amerika bomba attığı zaman sadece bir koli gıda yardımı götürmüyoruz. Samarya’da Amerikalı askerlerin 13-14 yaşındaki kızlara tecavüz ettiğini tespit edip dünyaya duyuruyoruz. Veya Felluce’de kullanılan silahların uluslararası hukuka aykırı olduğunu deşifre ediyoruz. Filistin’de ambargoyu delmek istiyoruz. Doğu Türkistan’da Müslümanların başına gelenleri sokaklarda, meydanlarda haykırıyoruz. Yani kitleleri toplayıp, kitleleri yönlendirebiliyoruz. Sadece Türkiye toplumunda değil, diğer bütün topluluklarda özgür iradeye sahip olan insan tipinin oluşmasına vesile olabiliyoruz. Doğal olarak insanların akıllarını kiralayanlar da bundan rahatsızlık duyuyor.
‘EMNİYET’TE ÇOK SOĞUK KARŞILANDIM’
Size karşı hiç suikast girişimi oldu mu?
– Şahsım üzerine, ailem üzerine oldu. Mesela bir gün eşim arabayı kullanıyor ve bütün çocuklarım da arabada. Arabaya operasyon oldu ve bir anda durdu. Ailemi Allah korudu. İkincisi ise bir gün çocuklarım beraber arabada seyahat ederken tekerinden ses geliyordu. Arabayı durdurdum, baktım ki dört vidadan, sadece bir vida var, diğerleri çıkarılmış, o da yarım duruyor. Yani eğer durmasam, teker fırlayacak ve Allah korusun büyük bir kaza geçireceğiz.
Ne zaman yaşandı bu hadise?
– Birkaç yıl önce oldu. Biz zaten bugüne kadar birçok şeyi duyurmadık. Çünkü insanların kalbine bir korku savurmak istemedik. Bütün bedelleri biz kendimiz ödemek istedik. Bütün bunların hepsi yapıldı. Bizim aslında burada kendimizi korumak için Emniyet’e de gitmemiz gerekiyordu. Ben zaten bir kaç kere Emniyet’e de gittim. Yani o dönem Terör Şubesi Müdürü ile de görüştüm ama o görüşmelerde fark ettim ki bir soğukluk var. Onlardan bizi korumaya yönelik bir gayret değil, böyle bir iticilik hissettim ve bugün de sebepleri çok net ortaya çıkıyor. Bizim bildiğimiz bu sebepler, bugün halk nezdinde de bilinir oldu.
O suikastları hazırlayanlar paralel yapı mı?
– Ona bir şey diyemem ama şu bir gerçek ki; eğer bizi bu kadar çok takip ediyorlarsa, bu takip edilen şeyler başka istihbaratlar tarafından da ele geçiriliyor. Eğer sen toplumda itibarsızlaştırılıyorsan, senin hakkında başka kötü niyetli olan istihbaratlar bunu fırsat bilip sana suikast düzenlerler. O yüzden bizi itibarsızlaştırmaya çalışan bu paralel yapı, doğal olarak bize kötülük yapan bu yapılara da zemin oluşturuyor. Bu yüzden bunlar suçun ortağıdır.
‘CEMAAT İÇİNDE BÜYÜK KOPUŞ YAŞANIYOR’
Cemaatin son dönemdeki çıkışları sebebiyle marjinalleşmesi, grupta dağılmalara sebeb olur mu?
– Cemaatten çok kopuşlar oldu. Özellikle sempatizanlar tamamen ayrıldı. Onun dışında orta tabakasında ciddi ayrılışlar var. Üst tabaka içerisinde de bunu sorgulayanlar olduğunu çok iyi biliyorum. Yıllarını vermişler, böyle bir şeyi onlar da beklemiyordu. O sebeble üst tabakasının kopuşu biraz zor ama cemaat artık Türkiye ve dünyada itibarını kaybetti.
Cemaatin yayın organlarınca İHH aleyhine yapılan çirkin yayınlar, size gelen yardımları olumlu veya olumsuz etkiledi mi?
– 17 Aralık’tan sonra şu anda bu yıl itibariyle yardımlar yüzde 80 artmış durumdadır. Günden güne artan bir süreç var. Bu yayınlar bizi yıpratmadı. Türkiye halkında sağduyu var. Kim mazlumsa, ona sahip çıkıyor.
Peki 17 Aralık sürecinin gidişatı ne olur?
– 17 Aralık’ı yolsuzluk bahanesiyle darbe girişimine çevirenler, darbeci ve çete olarak da yarın öbür gün karşımıza çıkacak. Zannediyorum ki; bunlar da yargı önünde bir ceza alacaktır.
‘HÜKÜMETİN DEVRİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL’
Sizce komplolar sonucu AK Parti’nin devrilmesi söz konusu mu?
– Bu mümkün değil. Biz Tayyip Bey’in çocuklarını da tanıyoruz. Onların hepsi gerçekten pırlanta gibi insanlar. Herkes tanıyor. Yani bu camia birbirini tanır. Onun için onların üzerine atılan iftiralardan onlar itibarsızlaşmaz.
İkincisi; burada seçimle gelen bir insanın artık Türkiye’de böyle bürokratik bir darbeyle gidebileceğini düşünmüyorum. Çünkü biz Adnan Menderes dönemini yaşadık, 28 Şubat dönemini yaşadık, yani insanlar sokaklara çıkmasını bilir. İnsanlar meşru zeminlerde var olan güçlere karşı yapılan kumpasları reddeder ve gerekirse bunu savunmak için de meydanları, sokakları doldurur ve hiçbir şeyden de korkmaz.
Onun için bu kumpası kuranların hepsi büyük bir yanlışın içindeler. Halkı küçümsediler ama halk eski halk değil. Şimdi kitle iletişim araçları var. Herkes birbirleriyle irtibat kuruyor. Herkes bilinçlendi. (AKİT)