MEDYAGUNDEM.COM- Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur Ankara’da yüksek yargıdaki paralel örgüte ilişkin “üç maymun” halini 1998 yapımı bir Hollywood filmine benzetti.
Oğur özellikle Anayasa Mahkemesi’ndeki Gülen örgütü yapılanmasına dair Haşim Kılıç’a bomba gibi sorular yöneltti. Kılıç, iki güm önce adli yıl açılış töreninde “Bana da fişleme usulü bir liste geldi ve ben o listeyi kaldırdım attım, bütün kuruma ilişkin bir listeydi. Ne imza var ne bir şey var hiçbir şey yok. Kendine göre bir fişleme yapmış” demişti.
Oğur MEDYAGÜNDEM’in ilk kez yayınladığı ve Anayasa Mahkemesi’ndeki paralel yapılanmayı açıklayan raportör Emir Kaya’yı da hatırlatıp, Haşim Kılıç’ın Kaya’yı kovmak dışında ne yaptığını sordu.
İşte yazısı:
ANKARA’DAKi PARALEL PLEASANTVILLE
98 yapımı filmde iki zıt karakterli kardeş televizyon izlerken Pleasantville adlı siyah beyaz dizinin içine düşerler. Pleasantville, bir mutluluk kasabasıdır, bütün aileler mesut, bütün çocuklar başarılı, bütün sofralar tıka basa doludur. Şehirde her şey tıkır tıkır işler. Suç yoktur, trafik yoktur, Yağmur yağmaz, şimşek çakmaz. Cinsellik yoktur, tıka basa dolu kütüphanedeki kitaplar da boştur…
Geçen hafta Ankara’da resepsiyonu, Adli Yıl açılışlarında bürokratların paralel devlet performanslarını izlerken insan Pleasantville’i hatırlıyor. Bütün bir memleket aylardır bu mevzuyla sarsılırken, onlar mutlu mesut kasabalarında, Devlet Mahalleleri’nde sorunsuz yaşayıp gitmektelermiş meğer…
Hesap vermeleri gereken bir mevzu hakkında bu kayıtsızlıkları bir tarafa, bir de üstüne atar yapmasınlar mı?
Eh birinin Pleasantville’e girip hayatın gerçekleriyle onları tanıştırması gerekiyormuş demek…
PARALEL YAPI İDDİALARI YARGITAY BAŞKANI’NIN UMURUNDA DEĞİL
İstanbul’da kıdemli bir avukata gitseniz, Yargıtay’a gitmiş davanızla ilgili, hangi dairenin cemaatin elinde olduğunu sorsanız, size şap diye daireleri sıralar hatta üstüne size bu işi halledebilecek paralel hukuk bürolarının adlarını verir. Ama Adli Yıl açılışında konuşup yargıya siyasi müdahalelerden bahseden Yargıtay Başkanı’nın bu iddialar umurunda değildir.
Hakimler görmedikleri dosyalar için Twitter’da “Selam örgütü çözüldüğünde Pers yayılmacılığının derin kökleri de sökülmüş olacaktır” yazar, savcılar Başbakan’a hakaret eder, sonun Kaddafi gibi olacak, diye tehdit eder, “Açılım sürecindeki ihanetler o kadar büyük ki” diye eser gürler, HSYK’nın dairesi haklarında tek bir soruşturma izni veremez, ama Yargıtay Başkanı’nın Devlet Mahallesi’ndeki mutlu mesut Pleasantville’nde internet çekmediği için o bunlardan da haberdar değildir ve Adli Yılı İsveç Yargıtay’ının başkanı gibi açar.
ORDUNUN KOMUTANI DA PARALEL YAPI KONUSUNDA BİHABER
Subayların eşlerinin saçı peruk mu gerçek mi, topuklarında namaz izi var mı yok mu, içki içer mi içmez mi konularında ihtisas sahibi bir ordunun komutanı, Wikileaks belgelerinde bütün dünyanın okuduğu, sokaktaki insanların bile “şöyle şöyle yapıyorlar” diye tarif ettiği ordudaki paralel yapılanma hakkında “Konuyla ilgili MİT ve Emniyet’ten bilgi istedik, gelmedi. İmzasız ihbarla işlem başlatmayız” deyip işin içinden çıkıverir.
Peki habersiz kuş uçmaması gereken karargâhlarınıza muhtelif kargo uçakları inip kalkarken “siz ne yaptınız, hangi idari soruşturma açtınız, iddialarını soruşturdunuz mu? Yalansa çıkıp yalan dediniz mi? Yoksa muhtemelen bir paralel cuntayla birlikte yaşıyoruz da farkında değil miyiz” soruları nizamiyenin kapısından bile giremez.
O RAPORTÖRLE İLGİLİ NE YAPTIN HAŞİM KILIÇ?
En acayibi, 2010 referandumunda halkın yüzde 58’inin yargı sistemimizin tepesinde bir temyiz mahkemesine çevirdiği, büyük bir sorumluluğu emanet ettiği Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı’nın sözleri.
Ayyuka çıkmış iddialar hakkında doyurucu bir cevap vereceğine, kurumundaki paralel yapılanma hakkında “Bana da fişleme usulü bir liste geldi ve ben o listeyi kaldırdım attım, bütün kuruma ilişkin bir listeydi. Ne imza var ne bir şey var hiçbir şey yok. Kendine göre bir fişleme yapmış” deyip atar bile yaptı.
Halbuki daha bir ay önce kuruma bizzat kendisinin aldığı, Harvard’da Soas’da eğitimini tamamlamış raportör Doç. Dr. Emir Kaya kamuoyuna açık bir mektup yazıp şöyle demişti: “Fethullah Gülen cemaati olarak bilinen oluşum, Mahkemenin tüm resmî ve gayriresmî noktalarını ele geçirmiş, yumuşak-sert yöntemlerle nüfuzunu arttırmış, kendi plan ve gündemlerini en belirleyici unsur hâline getirmiştir. Bu durum, kurum içi haksızlıklar sistematiğinin olduğu kadar, büyük ölçüde kontrol altında tutulan ve kamuya açık olmayan yargılama süreçlerinin de ana etkenidir.”
Peki, haklı olarak imzasız ihbar mektuplarına, fişlemelere karşı çalışanlarını koruyan Haşim Kılıç, raportörünün isim, rakam, olay vererek anlattığı bu ciddi iddialarıyla ilgili ne yaptı? Herhangi bir idari soruşturma açtı mı? İnceleme yaptırdı mı?
Hayır, raportörü işten çıkardı.
BU SORULARA CEVAP VER HAŞİM?
Peki Haşim Kılıç’ın aylardır etrafta dolaşan şu sorulara en yüksek mahkemenin başkanı olarak mugalata, hukuk devleti demagojisi dışında bir cevabı var mı?
Gerçekten de Anayasa Mahkemesi’nin genel sekreteri, genel sekreter yardımcıları, bütün başraportörleri aynı cemaatin üyesi mi? Neden sadece onlar AİHM’ye staja gönderildiler? Bu tuhaf bir durum değil mi?
Mahkemenin bireysel başvuru hakkına bakan mekanizmasındaki idari kadrosunun hepsinin cemaatten olduğu doğru mu? Bu bir rastlantı mı? Fethullah Gülen aleyhine bir bireysel başvuruda bu sistemin adalet sağlayacağını garanti ediyor musunuz?
Her pazartesi saat 09.00’da mahkemede cemaatin AYM istişaresi yaptığı iddiası doğru mu? ABD Yüksek Mahkemesi’nde Mormonların ya da AİHM’de Opus Dei tarikatı üyelerinin benzer toplantıları var mıdır?
Başvurular hakkında uzman olmayan üyelerin birbirinden habersiz gibi benzer raporlar yazan başraportörler ve raportörler tarafından yönlendirildiği doğru mu?
Aksi bir örnek olan Balyoz kararında raportörlerin direnmesine rağmen kamuoyu beklentileri yüzünden karar verildiği iddiaları için ne diyorsunuz?
Twitter kararında CHP’li vekilin başvurusunun bir gün sonra incelemeye alınması, üyelerin okumadan kararın verilmesinin arkasında herhangi gibi siyasi motivasyon, mesaj verme kaygısı, organizasyon var mıdır?
HSYK’nın cemaatçi bilinen üyelerinin yakın akrabalarının mahkemede başraportör, raportör, üst düzey idari memur olarak görev yapması rastlantı mıdır, bu iki kurum arasındaki tuhaf paralellik rutin midir?
HSYK üyesi Ahmet Hamsici’nin hükümete karşı yaptığı deklarasyonun aç bir Anayasa Mahkemesi başraportörü tarafından yazıldığı doğru mudur? Bu deklarasyon üzerine bir değerlendirme yazması için aynı raportöre görev verdiğiniz doğru mu?
Mahkeme’deki bir törende “Yasamayı da, yürütmeyi de, yargıyı da hizaya soktuk, sokacağız” dediğiniz doğru mu? Söylediyseniz bu sözleri güçler aykırılığı ilkesiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?
En son yaptığınız konuşmayı cemaatten olduğu söylenen bir raportörün hazırladığı iddiaları gerçek midir?
Mahkeme raportörlerinin yüzde 60’ının aynı cemaatin mensubu olması, 15 cemaatçi raportör yardımcısının 5 yıl sonra raportör olup 40 yıl kurumda kalmayı garantileyeceği iddiaları dedikodu mudur, bu iddialar soruşturulmayı hak etmemekte midir?
Ülkenin en önemli mahkemesinin bir cemaat tarafından ele geçirilmesi, 40 yıllık kadrolarının şekillendirilmesi gibi iddialar “yırtıp attım”la üzerini kapatabileceğiniz iddialar mıdır? Bir hukuk devletinde böyle paralel kadrolaşmaya izin verilir mi? Bu her vatandaş için endişe verici değil midir?
Bir sene sonra emekli olacağınız Anayasa Mahkemesi’ni Kemalistlerden alıp Gülenistlere teslim etmek bir liberal demokrat bir hukuk adamı için övünç kaynağı mıdır?
Sorumlu olduğunuz 70 milyon vatandaşa bir açıklama borcunuz yok mu?
Ve son soru: Pleasantville filmini izlediniz mi?
On numara! Haşim Kılıç’a göre Emir Kaya yalan söylüyor, birileri liste göndermiş imzasız diye yırtmış atmış…falan falan! Hep Haşim haklı hep Haşim! Madem mahkemeniz hakkında bu kadar iddia var, bu ülkenin istihbarat, emniyet kaynakları vardı, sende soraydın. Yoook olur mu? İlla imzalı, hatta kaşeli ve antetli mektup olacakmış! Bırak bunları, kendini kandırdığını iki gün sonara emekli olduğunda çok iyi görüp, yaşayacaksın, bakalım o zaman ne hikaye anlatacaksın, o zaman da her halde mektuplar taahhütlü değildi dersin artık.
HSYK’nın bugünkü konumunun en büyük müsebbibi sizlersiniz. Yok HSYK’da Adalet Bakan olur mu, yok şu olur mu, bu olur mu…gibi hikayelerle iptal ettiğiniz HSYK düzenlemesinden aldıkları cesaretle Adaletin, Hukukun ırzına geçtiler be, geçtiniz be! Zahmet olup yurt dışındaki bir örneklere baksaydınız HSYK’da kimlerin olup olmadığını-olmayacağını daha iyi öğrenmiş olurdunuz. Büyük ihtimalle de biliyordunuz ama işinize gelmedi, gelmeyince de ‘yaz kızım’ diye başladığınız hikaye gerekçelerle HSYK’ı hilkat garibesi olmasına neden oldunuz. Yalan mı?
Hiçbir şeye geç kalınmış değil, kurumunuzun bu suçlamaları hak etmediğini düşünüyorsanız vakit geçirmeden bu ülkenin istihbarat, emniyet birimlerinden durumu en azından şifai olarak da öğrenebilirsiniz. Ha, öğrenmemede ısrarcıysanız durumu kabullenmiş olduğunuzu bu toplum kabul eder, sizin de kabul etmeniz gerekecektir. Bu işler böyle olur Haşim Kılıç!