Gazeteci-yazar Aslan Değirmenci son yazısında Paralel Yapının İslamofobi endüstrisinin aracı olduğunu yazdı. İlginç detaylar ve bilgilere yer verdiği yazısında Aslan Değirmenci, 28 Şubat sürecinde yaşananlara da mercek tutarak Paralel Örgütün hizmet maskesini düşürdü.
İslamofobi Endüstrisi, DAİŞ, Ulusalcılar ve Paralel Yapı
İslamofobi endüstrisi yine devrede.
Sanayi mühendisliğinin son ürünü DAİŞ..
Peki bu endüstri de paralel yapı ve ulusalcılar da bir araç mı?
Bu soruya cevabı sona salkıyarak başlayalım;
Hain bir tezgah ile karşı karşıyayız. Paris saldırısı sonrasında Batı, DAİŞ ile mücadele adı altında Müslümanlara adeta savaş ilan etti.
Sokaklarda cadı avı başlatıldı.
Camiler kundaklandı, başörtülü kadınlar yumruklandı, ırkçı açıklamalar tavan yaptı, sosyal medya üzerinden tüm değerlerimize saldırılar yapıldı.
Provokasyon amaçlı haberler devam ediyor, Müslümanlar hedef gösteriliyor. Bu ırkçılığa “Dur” diyen kimse de çıkmıyor.
Ankara’da meydanları kan gölüne çevirdiler; dünya sessiz kaldı.
Suruç ve Reyhanlı kana bulandı; dünya üç maymunu oynadı.
PKK son 3 aydır ülkeyi terör sarmalının içine sürükledi, güvenlik görevlilerini katletti, sivil insanları hatta sağlık görevlilerini ve çocukları hedef aldı, uluslararası örgütler bu zulme seyirci kaldı.
Suriye’de Esed 300 bin kardeşimizi katletti.
Yine Suriye’de 25 bin çocuğumuz vahşice öldürüldü.
İki gündür ise karadan, denizden ve havadan Türkmenler bombalanıyor. Hak, Adalet ve Özgürlüğe bedel olarak direniş iradesini kuşananlar, dünyanın derin suskunluğu eşliğinde katlediliyor.
İsrail Gazze’yi yerle bir etti, son 15 yılda küresel koalisyonun işgal girişimlerinde bir milyon kadın dul kaldı.
Bunlar terör değil mi?
Mısır’da İhvan Mensuplarına, Bangladeş’te Cemaat-i İslami üyelerine verilen haksız, hukuksuz idam cezaları devlet terörü değil mi?
Myanmar’ın batısındaki Arakan bölgesinde Müslümanlar’a yönelik katliamlar, Doğu Türkistan’da Çin’in yaptığı zalimlik terör değil mi?
Önce çifte standartları sona erdirmek gerekir. İslam Coğrafyasında yaşanan insanlık dramlarının, haksızlık ve hukuksuzlukların göz ardı edilmesi teröre verilen en büyük destek değil mi?
Herhangi bir Müslüman suç işleyince, suçlu İslamiyet mi olur? Hristiyan Sırplar, ne zulümler yaptı. Kim Hristiyan zulmü veya Hristiyan terörü dedi? Terörün dini, meşrebi, mezhebi ve ırkına bakmadan kınamak, karşısında durmak gerekir.
Daha ilginci şu ki; diyalogcular nerede? Kimse onlardan medet umduğumu falan düşünmesin. Aksine derdim maskelerini düşürmek. Temel amacımız ırkçılıkla mücadele, dinler arası diyalog diyen paralelciler; bugün İslam’a “ırkçı” saldırılar yapılırken neden o derin ilişkilerini kullanarak algıyı değiştirmeye çalışmıyorlar? O çok iyi ilişki içinde oldukları lobiler tarafından kin ve nefret pompalanırken, İslamofobi endüstrisine karşı neden tek satır tepki açıklaması yapmıyorlar?
Yapamazlar. Aksine destek olurlar. Çünkü aynı endüstrinin projelerinden biri de kendileridir.
O endüstrinin kendilerine çizdiği sınır içerisinde İslam’ı savunur, savundukları İslam’ın içini boşaltmak için mücadele ederler.
Görevlerinden biri emperyalizm karşıtı ne kadar yapı varsa onlara karşı mücadele etmek olarak belirlenmiştir. Bu görev dahilinde “Dünya 5’ten büyüktür” diyenler dahil herkes onlar için radikaldir, tehdit ve düşmandır. Bu tehdidi bertaraf etmek için “Kamikaze hareketi” dahil her yol denenmelidir. Çünkü kendilerine görev tebliğ edilirken emperyalizm karşıtı duruşun alternatifi olarak Ilımlı İslam projesi sunulmuş; bu proje dahilinde kendilerine ütopik bir dünyada, ütopik bir saltanat teklif edilmiştir. Batı menşeli kavramlar verilmiştir ellerine; Radikal (Siyasal) İslam, İslami ( Köktenci) terör…
Tanıdık geldi değil mi?
Evet! İsrail patentli post-modern darbe sürecindeki fişlemeler geldi aklımıza…
Ha bir de Selam Tevhid var. “Selam Tevhid” olarak bilinen “Sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü” kumpası kapsamında Paralel Devlet Yapılanması tarafından yapılan fişlemelerde de aynı kavramlar vardı.
Şaşırdık mı?
Hayır…
Batı Çalışma Grubu imzalı belgelerde de, Paralel yapı imzalı belgelerde de aynı kavramlar var.
Çevik Bir’in talimatıyla yapılan fişlemelerde de aynı kavramlar kullanılmış, Pensilvanya talimatıyla gerçekleştirilen fişlemelerde de aynı kavramlara yer verilmiş.
Hedef alınan kim?
28 Şubat sürecinde Siyonizme, 17 Aralık sürecinde topyekun emperyalizme karşı direnenler…
Kafanız karıştı…
Karışmasın.
28 Şubat döneminde tankları sahaya sürenler “ulusalcı” ama diye soruyorsunuzdur kendi kendinize…
Ama maskeleri unutuyorsunuz…
Hizmet maskesi ile 17 Aralık darbe girişimini hatırlayınca aynı ekip eliyle; paralel yapının İslam’a alternatif olarak büyütülüp beslendiğini, hücre yapılanmasına sokulduğunu, gerektiğinde de proje kapsamında uyandırıldığını anlamakta hiçte zorlanmıyorsunuz! Çevik Bir’e gönderdiği mektubunda, “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız’ın İkinci Başkanı….” diyor, Fethullah Gülen… Gülen mektubunu, “Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arz ederim efendim” diye bitiriyordu. Aynı günlerde Başbakan Necmettin Erbakan’a “istifa et” çağrısı yapıyor, Erbakan aleyhindeki sözleri, operasyon gazetelerinde “Beceremediniz artık bırakın” şeklinde manşet oluyordu. İlişki ve ittifak yeterince açık değil mi?
Ortak proje; Ilımlı İslam…
Düşünün; Batı Çalışma Grubunun izlerini tamamen kim sildi?
Peki BÇG’nin devamı olan Başbakanlık Takip Kurulunu kim lağvetti?
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan..
Bunları yaparken kimin hedefi oldu?
Aynı iki yapının…
Yani İslam Dini’ni farklı isimler altında mecrasından saptırma, özünü değiştirme ve birtakım siyasi projelere alet etme maksadıyla sahada olan 28 Şubatçılar ve 17 Aralıkçılar.
Uzun uzun 28 Şubat’da yaşananları, İsrail ile bağlantıları, topyekun İslam coğrafyasıyla yıkılan ilişkileri, D-8’e yapılan operasyonları anlatacak değilim. Ama aynı çıkarlar doğrultusunda paralel yapının İsrail’le ilişkileri, bölgedeki devrimci, yenilikçi ve diktatörlere karşı onuruna sahip çıkan hareketleri terörist ilan etmeleri, onuruna sahip çıkanlara gönderilen yardımları engellemeleri, DAİŞ üzerinden Türkiye’ye operasyon denemeleri, Gazze’ye sahip çıkılmasından rahatsızlık duymaları, sömürgeciliğe, emperyalizme ve Batının hegomanyasına direnenleri hedef almaları İslamofobi endüstrisine hizmet ettiklerini gözler önüne seriyor…
Emperyalistlerin küresel egemenliğini süresiz kılmak amacıyla hayata geçirdikleri projede kendi sınırlarımız içindeki paydaşlarını da gördüğünüze göre; DAİŞ üzerinden Ortadoğu’da yapmak istediklerini anlamakta zorlanmazsınız.
Ortak düşmanları;
İhvan,
Hamas,
Cemaat-i İslam,
ÖSO,
AK Parti…
Ortak dostları;
Sisi,
Esed,
Netanyahu,
Şeyh Hasina,
Kullandıkları;
Bağdadi…
Direnenler;
Daha adil bir dünya için mücadele verenler…
@aslandegirmenci
(ASLAN DEĞİRMENCİ/HABER 10)