Tahşiyeciler kumpası ile tutuklanan Mehmet Doğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal, “Paralel yapı bu operasyonla ilk kez açık verdi. Önce hedef gösterdiler, haber yaptılar. Sonra paralelci polisler ortaya ‘Tahşiyeciler’ diye olmayan bir örgüt çıkardı” dedi.
Sabah Gazetesi’nde yer alan haberde, Tahşiyeciler kumpası ile tutuklanan Mehmet Doğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal: “Tahşiyeciler adı altında büyük bir komploya maruz kalan 120 kişi aylarca suçsuz yere hapis yattı. Evlerinde bulunan el bombalarından polislerin parmak izi çıktı. 17 Aralık’ta da başarılı olsalardı bütün muhafazakarları dalga dalga sindireceklerdi”
Gerçekleştirilen operasyondan çıkan ayrıntılarla ülke üzerinde oynanan tehlikenin farklı bir örneğine daha şahit olduk. Hiçbir konuda ön planda görünmeyen Fethullah Gülen, emniyetin Taşhiyeciler operasyonunda belki de hayatında ilk kez büyük bir açık vermişti. Fethullah Gülen, bir konuşmasında kendisine muhalif bir Nurcu grubu 2010 yılında “Tahşiyeciler” adı ile silahlı bir örgüt olarak tanıtıp hedef gösteriyordu.
MEDYA ÜZERİNDEN AJİTASYON YAPILIYOR
-Mustafa Bey siz son tutuklamaların konusu olan Tahşiyeciler kumpasının mağduru Mehmet Doğan’ın avukatısınız. Davadaki hukuksuzluklara geçmeden önce günlerdir Paralel medyanın yürüttüğü algı operasyonunu sormak istiyorum. Neden böyle bir yöntem izliyorlar?
Evet son yapılan operasyon daha başlamadan medyayı susturma ve nefret operasyonu olarak kamuoyuna sunulmuştur. Aslında ironik olan operasyonları bile önceden bilebilen bir istihbarat ağını devlet içinde hala muhafaza etmeleridir. Soruşturma henüz başladığı için tam olarak deliller nedir bilmiyoruz ama kendilerinden olduklarını düşündüklerine kayıtsız şartsız sahip çıkan bu anlayış, başkalarının hukukunu çok kolayca çiğnedi. İnsanlara kolayca terörist, hırsız diyenlerin masumiyetini biz onlar gibi peşin peşin ayaklar altına almayalım ama yapılan hukuksuzlukları da görmezden gelmeyelim.
-Geçmişte her türlü kumpası “mübah” sayanların şimdi kendi tabanını aynı söylemlerle provoke etmeleri ironik bir durum değil mi?
Elbette, güç ellerinde olduğu zaman ‘açın yargının ve polisin önünü’ diyenler bugün toplumu galeyana getirecek retorikler üzerinden medyayı etkili bir şekilde kullanarak psikolojik bir savaş vermektedir. 17/25 Aralık sürecinde bir kısım medyanın adeta insanlara karakter suikastı yaptığını gördük. İnsanlar kayıtsız şartsız suçlu ilan edildi medya üzerinden. Gelinen noktada yine medya üzerinden ajitasyon yapılmaktadır.
HİÇ SUÇA BULAŞMAMIŞ 122 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
-Dün Paralel yapının medya ve polis ayağına yönelik gerçekleştirilen operasyona dönelim. Nedir bu Tahşiyeciler?
Bakın 2010 yılında adına Tahşiyeciler dedikleri guruba yapılan bir operasyon yapıldı. Emekli din görevlisi yaşlı ve gözleri görmeyen bir adam El-Kaide lideri olarak takdim edildi. Emekli cumhuriyet savcısı, öğretim görevlisi ,doktor, avukat, öğrenci, işadamı, vaiz, noter toplam 122 kişi gözaltına alındı bu iddialarla. Hayatlarında hiç suça karışmamış bu insanlar bir anda tutuklandı ve örgüt üyesi ilan edildi.
-Fethullah Gülen’in bir vaazı ile bu operasyonun startının verildiği söyleniyor. Biraz bu süreci açar mısınız?
Bu olayın başlangıcı çok ilginçtir. Önce Nisan 2009’da bir vaazda bahsediliyor bu Tahşiyeciler denilen guruptan. Ellerine silah vs alacakları ve terör örgütü oldukları. Arkasından belirli bir medya gurubunda ilginç bir şekilde bu gurubun tehlikeli bir gurup olduğu anlatılıyor köşe yazısı ve haberlerde. Sonra bir televizyon kanalında iki ayrı bölümde bu konu işleniyor tahşiye ve rahle diye 2 örgütten bahsediliyor. Burada bahsettikleri Tahşiye ve Rahle gözaltına alınanların neşriyat yaptıkları yayınevleri. Yani rastgele seçilmiş isimler değil. Örgütü kuranlar ismini de koyuyor, sonra bu insanlarla ilgili teknik fiziki takipler yapılıyor.
ARAMALAR KAYIT ALTINA ALINMADI
-Yani Gülen konuşuyor, gazete haberini yapıyor, televizyon dizisini yapıyor, savcı da teknik takip başlatıyor. Peki bundan sonra neler yaşandı?
Nihayetinde 23 ocak 2010 tarihinde operasyon başlıyor. İstanbul da izlenen ve takip edilen evlerden olmadığı halde operasyon günü Siyavuşpaşa’da bir ev aranmak isteniyor. Şüphelilerden Turgut Yıldırım’ın evine giden polis bu evin kimin olduğunu soruyor. Turgut Yıldırım da bu evin ölen abisinin evi olduğunu mahallede insanların taziye yada sohbet evi olarak kullanması için boşaltmadıklarını söylüyor. Evin anahtarının birçok kişide olduğunu ve kolayca kapısının açıldığını belirtiyor. Turgut Yıldırım’ı da alıp eve giden polis arama yapacağını söylüyor ve başlıyor evi aramaya. Aramak için evde bulunması yasal gereklilik olan hazirun olmadan, kamera çekimi yapılmadan başlıyorlar aramaya. Turgut yıldırım sabah namazı kılacağını duş alması gerektiğini söyleyince git yap diyorlar. Yani aramada hiçkimse kalmıyor.
EL BOMBALARINDA SADECE POLİSİN PARMAK İZİ VARDI
-Peki o evde 120 kişiyi tutuklatıp aylarca hapiste tutacak ne bulunuyor?
Turgut Yıldırım döndüğünde çekyat üzerinde 3 adet el bombası ve bir miktar merminin olduğu poşeti görüyor. Bu nedir deyince, evde bulduk diyorlar. Bulunan bu mühimmat ile ilgili kriminal incelemeler, parmakizi incelemeleri yapılıyor. Evden DNA örnekleri alınıyor.Havludan, pijamadan alınan örneklerle tüm şüphelilerin DNA’sı ile karşılaştırılıyor ama hiçbir şüphelinin ne parmak izi nede DNA uyumu çıkıyor. Bombalar üzerinde 3 parmak izi bulunuyor. Parmak izlerinin üçünün de polise ait olduğu ortaya çıkıyor. Bunu duruşmada sorduğumuzda polisler eldivenlerinin yıpranıp yırtılmış olabileceğini söylediler.
-Tutuklamalardan sonra neler yaşandı?
Bu hukuksuzluklar yüzünden insanlar aylarca cezaevinde kaldı. İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Adana’da bu kişilerle ilgili örgüt davaları açılıyor. Ben bu davanın başından bu yana 10 avukat arkadaşla birlikte avukatıyım. Tüm süreci hukuki olarak takip ettim. Gerçekten çok ilginç şeyler oldu.
-Mesela?
Daha operasyonun yapıldığı gün bir Televizyon kanalının internet sitesinin ana sayfasında manşetten günlerce Tahşiyecilerin lideri diye Mehmet Doğan’ın bir videosu yayınlandı. Algı işi tamamlanmıştı artık ve 4 günün sonunda tutuklandı zaten.
TAŞHİYECİLER DEĞİL RİSALE-İ NUR GRUBU
-Tahşiyeciler davası nasıl sonuçlandı?
Bu davalardan İzmir ve Adana’da açılanlar beraatla sonuçlandı. Ama 4 yıl insanlar terörist yaftasıyla yaşadılar. Bu insanların tek ortak noktası Risale-i Nur okuyucusu olmaları ve kendilerine operasyon yapanların Risale-i Nur hareketinden kopuk ve gayri İslami bir yapı olduklarını iddia etmeleriydi.
-Siz 17/25 Aralık kumpasını, Tahşiyeciler ve Selam Örgütü operasyonlarını başından bu yana takip ediyorsunuz. Bu örgüt başarılı olsaydı sonuçları ne olurdu?
Bu operasyonlar başarıya ulaşsaydı öncelikle bu yapı ülkede egemen güç olacak ve herkes sindirilecekti. Devlet tamamen bu örgütlü yapının kontrolüne geçecek ,hukuk büyük bir sopa olarak halkın üzerinde korku yaratacaktı. Bu süreç yeni dalgaların başlangıcı olacak adeta muhafazakar kesim dalga dalga sindirilecekti. Açıkçası ülke için büyük bir kaos başlayacaktı.
ULUSLARARASI BİR ORGANİZASYON
-Bu operasyonlar nasıl ve kimler tarafından kurgulandı?
Bu operasyon sıradan bir kolluk amiri yada görevlisi tarafından kurgulanabilecek bir operasyon değildir. Bir çok operasyonun birbirinin parçası olarak üst bir akıl tarafından kurgulandığını düşünüyorum. Birbirinden bağımsız gibi görünen ama birbirine paralel yürütülen bu soruşturmalarda hiçbirşey şansa bırakılmamıştır. Bir yandan yolsuzluk iddiasıyla ülkenin başbakanı dinlenip izlenirken diğer yandan selam-tevhit diye uyduruk bir casusluk soruşturmasında yine hedefte başbakan ve yakın çevresi bulunmaktadır. Adeta hükümetin etrafında bir ağ örmüşler ,herkesi bir şekilde dinlemişler. Bu kadar geniş ve örgütlü yürütülen hukuk dışı organizasyonu yerel birkaç polis müdürünün ve bağlı bulundukları savcılık makamının yaptığına inanmak çok basit bir düşünce olur. Ben uluslararası örgütlerin de içinde bulunduğu geniş tabanlı olan ama taşeronluğunu dışarda uzantısı olan yerel bir yapının tüm bu olayları organize edip planlandığını düşünüyorum