Taraf gazetesi yazarı Semih İdiz bugünkü köşe yazısında Mısır’daki katliamın şartlar gereği olduğunu ve Türkiye’nin Mısır’ı anlamadığını yazdı. Mısır’daki darbe ve katliamı görmezden gelen Taraf yazarının “Öp beni Sisi” yazısı “postal yalayıcı gazeteciler ligi”nde önemli bir yer alacak!
İşte Semih İdiz’in o köşe yazısı:
(…)
Başbakan Erdoğan’ın “Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği”nin iftarında, Mısır’da yaşanan katliamla ilgili, “Hani nerede Avrupa Birliği, hani nerede Avrupa değerleri? Nerede demokratik değerler? Birleşmiş Milletler nerede?” diye sitem etmesi ahlaken doğru görünse de gerçek durumla tam uyuşmuyor.
İster Batılı ülkeler, ister bölge ülkeleri Mısır’da olanları pür dikkat kaygıyla izliyor. Erdoğan’ın aksine dertleri, demokratik yollardan iktidara gelmiş olsalar bile, İhvan’ı ve Muhammed Mursi’yi kurtarmaya çalışmak da değil. İlk ciddi demokrasi sınavında çuvallayan Mısır’daki bu tehlikeli gidişatın nereye varacağını anlamaya çalışıp ona göre pozisyon belirleme çabasındalar.
Cumhurbaşkanı Gül’ün konuyla ilgili ihtiyatlı açıklamaları da bu yaklaşımı yansıtıyor. Özetle dünya Erdoğan’ın arzuladığı gibi Mısır’a müdahale etmiyorsa bunun somut nedenleri var. Mursi’nin ülkeyi bölen hatalarının bu noktalara gelinmesindeki etkilerini gözardı etmek ise hikâyenin yarısını görmemek anlamına geliyor.
MÜBAREK MURSİ’DEN DAHA DEMOKRATMIŞ
“Seçildim istediğimi yaparım” zihniyetinin demokratik kontrol mekanizmaları olmayan bir ortamda yol açtığı sorunlar aslında çok da şaşırtıcı değil. Ordusuyla ve mahkemeleriyle devleti tümüyle eline geçirmesi hâlinde, Mursi’nin de zamanla muhaliflerine karşı şiddete yönelmeyeceğini garanti eden hiçbir şey yoktu ortada.
Kaldı ki Mursi, anti-demokratik bir kararla kendisine devrilen Mübarek’te bile olmayan yetkiler verip, muhaliflerine karşı otoriter eğilimlerini dışa vurmaya başlamıştı bile. Mısır’ın çok ötesinde bir demokratik geleneği olsa bile bu zihniyetin Türkiye’de de sert kayalara çarpmaya başladığını görüyoruz.
SİSİ’NİN MÜCADELESİNİ ANLAMIYORUZ
“Mısır” derken herhangi bir ülkeden de söz etmiyoruz. Ortadoğu’nun üstelik bölgenin kaderi açısından Türkiye’den çok daha önemli olan bir ülkesinden bahsediyoruz. Erdoğan ise, Mısır’daki mücadelenin asıl mahiyetini anlamamakta ısrar ediyor.
“200’ü aşkın kardeşleri şehit edilirken, beş bine yakın kardeşi orada yaralanırken Tahrir Meydanı’nda havai fişeklerini atmak suretiyle eğlenenler vardı” derken, gerçekten garip olan bir duruma işaret ediyor, ama bunun nedenlerini pek düşünmek istemiyor.
KATLİAMIN BİR MANTIĞI VARMIŞ
Yoksa Mısır’da askerin yaptığı elbette ki bir vahşettir ve lanetlenmelidir.
Fakat normal demokratik koşulların geçerli olduğu bir ülkeden söz etmiyoruz. Yaşama köklü şekilde farklı bakan iki bakış açısının çatıştığı tehlikeli bir durumdan söz ediyoruz ki bunun mantıki uzantısı iç savaştır.
Özetle Mısır’da ordunun sergilediği vahşet gibi, yakında “demokrasi” değil “İslam” adına hareket eden ve Somali’deki büyükelçiliğimize karşı yapılan insanlık dışı saldırı gibi eylemlere girişenlerin peyda olması da gözardı edilemeyecek bir olasılıktır.
TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİNİ ÇEKMEDİ
Aslında Erdoğan’ın söylemine rağmen Türkiye devlet olarak Mısır konusunda çok ihtiyatlı davranıp dünyadan çok da farklı bir tutum sergilemiyor. Ankara ne Kahire’deki büyükelçisini geri çekti, ne de Mısır ile diplomatik ilişkilerini dondurdu.
Hatta yakında yeni büyükelçisini Kahire’ye gönderiyor, ki diplomatik geleneklere göre büyükelçi güven mektubunu geçici yönetimin başına sunacak.
Bu da Türkiye’nin ordunun atadığı iktidarı tanıması anlamına geliyor. Özetle Türkiye açısından bariz bir “perhiz ve lahana turşusu” vaziyeti sözkonusu.