Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Gülen örgütü medyası tarafından kendisine yapılan “puşt”luğu yazdı, “altın nesil” iddiasındaki haşhaşilerin sefilliğini güne damga vuran bir yazıyla ortaya döktü.
İşte yazısı:
“PUŞT” KELİMESİ FARSÇA KÖKENLİYMİŞ
“Puşt” kelimesi Farsça kökenliymiş. Bilmiyordum. İlk kez rastlandığı Aşıkpaşa’nın Garipnamesi’nde “arka, sırt” manasında kullanılmış. Peştamal de aynı kökten geliyormuş. İngilizce’deki Push’la da bir uzak akrabalığı olabilir. Osmanlıca Azürde-püşt beli bükük yaşlı ihtiyarlara deniyormuş. “Bu gurbet ellerde candan usandım / El kahrını çekmede ömrüm puşt oldu” türküsünde gibi mahvolmak anlamında kullanıldığı vakiymiş. Fakat bu kelimenin en az 500 yıldır günlük hayattaki cazibesi bu manalarında değil muhakkak. O manayı ilk kez 16. Yüzyılda İstanbul’a gelen Floransalı Filippo Argenti, Regola del Parlare Turco (Türkçenin Konuşma Kuralları) kitabında yazmış. Tahmin edin artık, ipucu şimdikiyle neredeyse aynı manada.
Miting izleyen köşe yazarı, dünyanın her yerinde manşetlik haber tabii. Burnumu karıştırırken ya da kaşınırken de basabilirmiş, Allah korumuş. “İşte kalabalıkların önünde burnunu karıştıran, millete saygısı kalmamış pislik yandaş”, “işte onca insanın önünde kaşınan namus düşmanı sapık” fotoğrafları da profiline çok yakışırdı.
Röntgencilik dalındaki tüm ödülleri silip süpürebilir.
Biri tutunca, pişirip servis etmek de Altın Neslin başka bir şakirdine düşmüş. Zaman Gazetesi’nin Cumhurbaşkanlığı ve Savunma Muhabiri Emre Soncan da bu dili dışarda AKP miting izleyen yandaş gazeteci fotoğrafını Twitter’dan halkımızla buluşturmak gibi bir kamu hizmetinin, büyük gazetecilik başarısının altına imzasını atmış. Altın Nesil’den bir başka arkadaş, kendi kariyerini yakma pahasına YÖK arşivinde Cumhurbaşkanı’nın doçentlik tezini kopyalarken yakalanıp Yeni Zelanda’ya kaçınca ancak
böyle haberler kalıyor demek ki geriye. Herhalde bu fotoğraftan sonra Cumhurbaşkanı da daha dikkatli olur. Görsel iftira dalında uzman (doktoralıymış hatta) bu acar muhabir varken poker face dışında her şey riskli çünkü. Öyle köşkte boş bulunup esnemek, yüzünü manasız büzüştürmek, bıyıklarını dudaklarıyla kemirmek falan yok.
Ellerine namüsait bir yerinizi kaşırken bir fotoğrafınız düşerse ertesi gün Freudyen okumalarla sapık ilan edilmeniz işten bile değil. Ekrem Dumanlı, ne kadar şanslı elinin altında böyle bir ekip olduğu için. Bu ekiple Zaman Gazetesi The Sun, Paris Match ilavesi bile verebilir.
Yıllar önce devlet içindeki darbecileri teşhir için telefonlarının dinlemesinin meşruiyetini savunan, “Kenan Evren’in
telefonunu 12 Eylül 1980’den önce dinleseydi fena mı olurdu” diye sorduğum heyecanlı bir yazıyı bütün dinlemelere verilmiş bir Hayrettin Karaman fetvası gibi karşıma çıkaran, mahremiyet, özel hayat tutkunlarının her gece yükselen tape adrenalini kesecek malzemeyi bu saatten sonra Hugh Hefner ile Julian Assange ortak yapım şirketi kurup başına Fuat Avni’yi getirseler bile yetiştiremez.
dinlenen tek diktatörünü görmeye gelin diye kampanya yapılsa turizm patlar, o haldeyiz.
Yani pek iyi bir halde değiliz. Belki bir hafta sonra daha iyi oluruz. Bir dahaki Pazar günü halkın istemdışı nanik işareti yapacağı anı da fotoğraflamalısınız muhakkak. Akıl ve ahlak yere, eller deklanşöre!