MEDYAGÜNDEM- SABAH yazarı Haşmet Babaoğlu bugün “Nilüfer Göle efsanesi”ni yerle bir etti. “Vah bu sosyolojiye!” başlıklı yazısında, özellikle medyanın ve aydın çevrelerin en önemli referans kabul ettiği “sosyolog” Nilüfer Göle’nin son Gezi Parkı sürecinde nasıl sosyoloji değil siyasetle analiz kurmaya çalıştığını gözler önüne seren Babaoğlu, “Çok değerli bir sosyologu güncelin baskısı ve zamanın ruhuna kurban verdik!” diye yazdı.
Babaoğlu’ndan bazı bölümler aktaralım:
(…)
Gezi olayları sırasında T24 sitesinde Göle’nin olup bitenleri yorumlayan yazıları çıktı.
Gözler heyecanla bu yazıların üzerine çevrildi tabii.
Peki sonuçta ortaya ne çıktı, derseniz… Göle’nin Taliban için bile sakındığı şeyi birdenbire Türkiye için yaptığını gördük; “yobazlık” kavramını tekrar devreye soktu ve bunun sosyolojik bir değişken olduğuna inanmamızı istedi.
Yetmedi! Taksim’deki “Duran adam”ın tıpkı bir zamanların başörtüsü eylemcileri gibi “toplumsal muhayyile”ye dayandığını iddia edecek kadar uçtu!
Göle belli ki, “görünme” meselesine fena takılmış!
O kadar ki, “örtünme”yi de, “durma”yı da sadece bir “gövde dili”ne indirgedi.
Kentlerin bir “tiyatro sahnesi” olduğu vurgusu ilginçti.
Tabii sonuçta onun baktığı yerden bakınca, Kemalistler de muhafazakârlar da, bir türlü “yaşayan” insanlar olamıyordu.
Şu çok net: Sahnenin arkasına geçemiyor Göle!
(…)
Toplumsal dinamiklerden, Gezi’nin dayandığı zeminden hiç söz etmeyen Göle’nin meydan ve sokak karşıtlığı üzerine kurduğu tezleri de problemli.
“Sokak hareketine katılan yüzünü lidere döner” diyor Göle.
Meydanı ise “tıpkı Meclis gibi demokrasinin vazgeçilmez mekânı” olarak görüyor.
Sokağı ve sokaktaki kalabalıkları iktidar yanlısı olmakla aşağılıyor; meydanı (Gezi ve Taksim’i) dolduranları ise “kamusal sahne”nin aktörleri olarak selamlıyor. Tahrir’in güncelliği bir yana… Asıl özgürlük ruhuyla dolu olan; kaçak, sivil ve fırlama olan sokak değil miydi? Ciltler dolusu Batı literatürü bunu anlatmıyor mu? Neden sokak birden tu kaka oldu?
İktidar ayinlerine yataklık edişi ve yüksek disipliniyle geçen yüzyıla damga vuran Batı kentlerinin meydanı şimdi hangi eli çabuklukla sivil ve özgürlükçü oluverdi?
Son sözüm şu: Bu sosyoloji değil, yapma güzel!
Bu en makrosundan siyaset!
(…)