Sen de mi Ahmet Altan?
Büyük bir bıkkınlıkla ama artık maalesef şaşırmadan takip ettiğim bir tartışma var yine birkaç gündür. Medyada başta bir çok konuda ‘üstadım’ dediğim Ahmet Altan olmak üzere bir grup isyanlarda. Sebep? Opera binalarına mescid yapılacakmış. Bu ne rezaletmiş. Zaten tiyatroları kapatmak isteyen zihniyetmiş bu. Şimdi de operaya mescit yapıyormuş. Hele Ahmet Altan, ah Ahmet Altan… Ak Parti’ye karşı yaptığı muhalefeti çok doğru bir zemin olarak gördüğüm ve sık sık ‘Taraf artık Türkiye’nin ana muhalefetidir’ dediğim gazetenin baş yazarı Ahmet Altan… Dünkü yazısında operaya mescidden yola çıkarak Erdoğan’ı Çevik Bir ile kıyaslamaya kalkmış. Çevik Bir’in caminin yanına opera binası yaptırması ile opera binasına mescid yapılması arasında fark yokmuş!
***
Pes, diyorum yalnızca. Pes! Bu arkadaşlar cami ile mescidi karıştırıyorlar anlaşılan. Arkadaşlar: Mescid dediğimiz küçük bir oda, hepsi bu. Hani sigara odaları oluyor ya binalarda, onun gibi bir oda. O odaya isteyen gider namazını kılar, duasını eder, istemeyen gitmez. Öyle ayrı bir bina vs inşa edileceği yok. Bir binanın içindeki herhangi bir odayı ibadete ayırmak neden sizi rahatsız ediyor. Daha doğrusu siz neden bununla ilgileniyorsunuz? İşin aslını hatırlatayım: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapı denetimi hakkında kanun taslağı hazırladı. Bu taslağa göre ‘gazino, düğün salonu gibi eğlence yapılarında, sinema, tiyatro, opera, müze, kütüphane, konferans salonu gibi kültürel binalarda, eğitim, sağlık ve kamu hizmeti binalarında, liman, gar, terminal gibi ulaşım yapı ve tesislerinde, otel ve yurt binalarında çalışanların ve müşterilerin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması amacı ile kreş, ibadet alanı ve oyun alanı yapılacak.’ Soruyorum size: Böyle bir düzenlemenin nesi yanlış? Bundan ibadet alanı ayrılmasını cımbızla çekip onu da daha çok dikkat çekmesi için ‘operaya mescid’ diye sunmanın altında yıllardır kurtulamadığımız laikçilikten başka bir şey var mı?
***
Bu eleştirileri yapanları hiç yadırgamadım da Ahmet Altan’ı çok yadırgadım. O Ahmet Altan ki muhalefeti sivilleşme ile ilgili eksik adımlar üzerinden yapıyordu. Kemalizm’in laikçilik de dahil olmak üzere bütün hastalıklarını yüzüne vurmaktan geri durmuyordu. Ve Ak Parti’yi şimdiye kadar CHP’nin yaptığı gibi geriye düşürmeye değil, ileri götürmeye çalışan adımları hatırlatıyordu. Ta ki dünkü yazıya kadar… Hep kafa tuttuğu laikçilerle aynı çizgiye düştüğü dünkü yazıya kadar…
Hele o yazıdaki şu cümleler yok mu: ‘İnsanlar Don Giovanni operasının antraktında mescide namaz kılmaya mı koşacaklar?’ ‘Kuğu Gölü’nün balerinlerini seyrederken seyircilerin aklı bir yandan da kılacakları namazda mı olacak?’ Bu cümleler dindar kesimi hor gören Kemalist zihniyetin cümleleri olabilir ancak… ‘Don Giovanni gibi bir yüksek sanat eserini namaz kılan biri zaten izlemez’ diye düşünen bir zihnin. Demek Ahmet Altan’ın da bir sınırı varmış. İçindeki Kemalist ruhu su yüzüne çıkaracak bir sınır…
***
Üstelik işin bir de çalışanlar boyutu var. Opera binaları dahil olmak üzere yukarıda sayılan tüm binaların çalışanları var. O çalışanlar gün boyu aynı binanın içindeler. Müsait zamanlarında isteyene ibadet imkanı sunmak temel bir insan hakkı değil mi? Dileyen bu hakkı kullanır. Ya da kimse kullanmaz. Kime ne? Kreş de olacakmış aynı binanın içinde. ‘Opera izleyen yanında çocuğunu getirir mi?’ diye neden sormuyorsunuz?
Birkaç yıl önce Sabah gazetesine mescid açıldı diye de ortalık karışmıştı. Ben o dönem de ‘mescid açılması değil, bu güne kadar açılmamış olması haberdir’ deyip, BBC’yi hatırlatmıştım. BBC Arapça servis açtığında binasında Müslümanlar için ibadet yeri ayırmamış ve kıyamet kopmuştu. Kanalın 220 çalışanına karşı binada ibadet yeri gösterilmiş, BBC yetkilileri ibadet odası planlamadıkları için özür üzerine özür dilemişlerdi. Sabah’ta bir oda ibadet için ayrıldı da ne oldu? Birileri namaza mı zorlandı? Telaşa kapılanlar bundan etkilendi mi? Bir şey değişti mi?
***
Artık bu komik ve olmayan tartışmaları bir kenara bırakalım diyeceğim ama… Bakıyorum Ahmet Altan bile aynı virüsü taşıyor bünyede…
NAGEHAN ALÇI/AKŞAM