Gariban İslam’ı
Hayır, “cami çukura yapılır” gibi zırvaları tartışmayacağız. “İslam tevazu demektir” felsefesini tartışacağız.
Daha doğrusu, “İslam eşittir yoksulluk” saplantısını…
Düne kadar böyle bilinirdi. Osmanlı yıkılmıştı ve imparatorluğun çekirdeği olan Türkiye bir türlü kendine gelemiyordu. Arap ülkeleri koyu sefalet içindeydi, İran’ın da pek bayındır olduğu söylenemezdi. Afrika’nın ve Uzakdoğu’nun Müslüman ülkeleri belirleyici olmaktan çok uzaktılar.
Demek ki İslam, gerilik ve gericilik olduğu kadar pislik, bakımsızlık, çapaçulluk, yoksulluk anlamına da geliyordu! Öyleyse ona sırt çevirmek şarttı. Kemalistler bize böyle öğrettiler.
Oysa “Osmanlı” ile “tevazu”, birbirinin yakınından bile geçmemiş iki kavramdır!“Osmanlı alçakgönüllüydü” diyen, “ben tarih bilmiyorum” der.
Fakat işe bakın ki, çelişkiye bakın ki, Kemalistler de yoksul olmakla pek övünüyorlar, bundan gizli bir “mazoşist zevk” alıyorlardı!
“Yemeyeceğiz, içmeyeceğiz, kendi yağımızla kavrulacağız” felsefesi günümüzde de “sağ Kemalist” kesimlerde cazibesini korumaktadır. “Gerekirse ekonomik kriz çıksın, yeter ki bu hükümet gitsin” saçmalığı da bunun aşırı uç yansımasıdır.
Bizim de aklımız ermiyordu, “fakiriz diye ağlayacağınıza zenginleştirin öyleyse, yatırım yapın” diyemiyorduk. Zaten bize “sorgulama” eğitimi ve kültürü de verilmemişti. Yaş kemale erince aklımız da başımıza geldi (çoğumuzun henüz gelmedi, çoğumuzun da geleceği meleceği yok.)
Bunun üzerine, sol Kemalistler yani sosyalistler de “yoksullukta eşitlik” özlemine sığındılar. Doğu Bloku’nun çuvallama düzeyini matah bir şey, özlenecek bir hedef sandılar.
Zenginleşmek isteyenler de, ister sağ ister sol her Kemalist’in gözünde “hırsızla”eş tutuldu, tüccar kötü adamdı, yani memur olmayan herkes…
Şu anda Türkiye, azgelişmiş olmaktan orta derecede gelişmiş olma düzeyine çıkmıştır, aklını kullanıp savaşlara bulaşmazsa gelişmiş ülke olma düzeyine de yirmi yıl kadar sonra ulaşacaktır. Burada şaşırtıcı olan, bazı Müslüman fikir adamlarının bundan rahatsızlık duymalarıdır!
Ülke kalkınıyor, ortaya bir “Müslüman burjuva” sınıfı çıkıyor, bu sınıf halkını eskisinden, yani bürokratların yaşattığından daha iyi yaşatıyor, yani daha şimdi şimdi üretilen refahtan ona da pay veriyor. Bunlar beğenmiyorlar.
Başını Mehmet Şevket Eygi’nin çektiği bu harekete başkaları da katıldılar. Müslüman’ın sınıf değiştirmesi onları rahatsız etti.
Bu “garibanizm” tutkusunun, sosyalistlerin ve bürokratların “yoksulluğa övgü” yanlışından ne farkı var?
Yaptıkları, akıntıya kürek çekmek… Çünkü en hakiki mürşit ilim, burada belirleyici olan da ekonomi bilimidir.
Müslüman para kazanınca dört çarpı dört araba da kullanacak, marka da giyinecek, uçağa da binecek, tatil de yapacak, kısacası daha iyi yaşayacaktır. “Görkemli cami” yapmak isterse onu da yapar, Osmanlı anıtlarını aşmak isterse onu da dener.
“İslam garibanizmi” özleyenler de, “Kemalist garibanizm” isteyenlerle “sol garibanizm” sevenlerin gittiği yere giderler: Tarihin dışına.
Peygamber efendimiz “tüccarın piri” değil midir yahu, sizinki ne yaman bir çelişki?
ENGİN ARDIÇ/SABAH