MEDYAGÜNDEM- Yusuf Ziya Cömert Star gazetesindeki köşesinde “camide içki” meselesine dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
“Bazı doğrular, mazlumdur. Bugünlerde tedavülde dolaşan iki ‘mazlum’ doğru var. Biri, iffetli bir kadının, sırf tesettürlü olduğu için, Kabataş’ta, bir grup namussuz çapulcunun saldırısına maruz kalması. İkincisi, bir grup göstericinin, Dolmabahçe’deki Valide Sultan Camii’ne, cami adabına hiç uygun olmayan bir şekilde girip işgal etmeleri. İki olay da saldırı. Biri, insan onuruna, biri mabede.” diyen Cömert, camide bira olduğunu net biçimde şöyle yazdı:
“Aynı gün internette bir fotoğraf dolaşıyor. Camiin halılarının üzerinde, biraz ezilmiş bir bira kutusu. Resim büyütülünce markası da okunuyor. Yazmayayım, erbabının bildiği meşhur bir bira markası. (Bunun montaj olduğunu tespit ettik ve Star’da kullanmadık. Ama bir fotoğraf daha vardı ve gerçekti şimdi onu anlatacağım.)
Bir de, ayakta duran bir genç adam, elinde bir kutu-kola, öyle dolaşıyor. Anladığım kadarıyla, bir çok kimse, o kola kutusunu bira sanmış.
Peki yok mu bira?
Var. Herkes biliyor ki var.
Caminin içindeki ayakkabılığın üstünde, içilmiş, bitirilmiş bir kutu.
Başka hiç bir emare bulunmasa bile, bu içilip boşaltılmış bira kutusu camiye girmişse, camiye birayla girildiği doğru demektir.
Cümleyi, bütün unsurlarıyla yeniden kurayım ki şüpheye mahal kalmasın:
Caminin içine birayla girildiği, hiç bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde, sabittir.
‘Efendim, dışarıda içilmiş olabilir.’ Dışarıda içtiyse kutuyu da dışarıda bıraksın.
‘Ama polis çok sıkıştırmış.’
Kaldırım taşını söküp atıyorlar, sapanla taş atıyorlar, molotof atıyorlar, her şeyi atıyorlar polise, o kutuyu da atsaymış!
Bundan kaçış yok, camide bira var. Yani, camiye birayla girildiği, ‘imbedded ajans’ın çektiği fotoğrafla sabit.
Birayı sağlam bir yere koyalım ve devam edelim. Başka şeyler de var çünkü.”
Cömert camiye ilişkin başka detaylara da dikkat çekerek şunları yazdı:
“Camide 70-80 kişi geziyor, 30 kadarı doktor. Haydiiii! İmam yok camide, 30 tane doktor var. Bizim memlekette cami başına kaç doktor düşüyor? Bizim CHP’liler, imam kadrosunun çokluğundan şikayet eder dururdu. Bu ne doktor bolluğu? Efendim, yaralılar vardı, tedavi etmeye geldiler. Nerden geldiler? Hastanelerde o kadar doktor yok, camiye nasıl geldi? Doktor olmayanlar can havliyle, dayak korkusundan kaçtı diyorsanız, 30 tane doktor ne havliyle geldi girdi camiye? Doktorlara mahsus ayrı bir tünel mi var Valide Camii’nde? Doktorlardan birinin sırtında büyükçe bir haç var. Haç kırmızı değil. Siyah veya koyu kahve. O neydi? Görüntülerde, doktor kıyafetli biri, camiin içinde sırıtarak yürüyor, sonra yine doktor kıyafetli bir arkadaşının önünde sırıtarak yere yatıyor. Doktorculuk mu oynuyorlar acaba? Hadi doktorlar bir yol buldu girdi diyelim, o kadar tıbbi malzeme nasıl girdi camiye? Bu nasıl bir can havliymiş? Sade benim gördüğüm malzeme ufak bir hastaneyi bir hafta idare eder. Sonra, bu kadar adamın içinde, hiç olmazsa bayram namazı adabından haberi olacak kadar terbiyeli bir tek kimse yok mudur ki, hepsinin ayağında ayakkabı, milletin secde ettiği halıların üstünde geziyorlar?”
Cömert’in şu saptaması ise camiye saldırganlığın da en net ifadeleri:
“Benim bildiğim, bu memleketin çocukları, camiye girerken ayakkabısını çıkarır. Türk çocukları çıkarır, Kürt çocukları çıkarır, Arnavut, Boşnak çocukları çıkarır, Çerkesler, Abazalar, Lazlar, Gürcüler, Romanlar, Pomaklar çıkarır. Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve diğer komşularımız, vatandaşlarımız da medeni oldukları için çıkarırlar. Arkadaşlar, siz ne milletsiniz? Hiç mi adap erkan görmediniz? Bir tane etine dolgun hocanız vardı, ona sorsaydınız hiç olmazsa. Belki söylerdi size? Özetlemem gerekirse, camiye birayla girildiği sabit, camiye saygısızlık edildiği sabit. Caminin içinde bir garip haller olduğu da sabit.”
Cömert’in şu son satırları ise camiye dair başka görüntüler olduğunun işareti:
“Hepsi bu kadar mı? Değil. Taksim ve civarında olan biten her şeyi kutsayan arkadaşlara kötü haber. Başka görüntüler de var. Müezzinin itiraf etmekten korktuğu görüntüler.”