Ruh sağlığım gayet yerinde
İnsanın bazen durup inandığı şeylerin doğruluğunu sorgulaması ve bir muhasebe yapması erdemdir.
Bu erdemi göstermek yerine, karşısındaki insanı bilgisizlikle, cahillikle suçlaması ise her şeyden önce, ayıptır.
Etyen Mahçupyan tartışma konusu yaptığım bir açıklamasından yola çıkarak, ona yakıştıramadığım seçkinci bir üslupla bana önce bir “bilgi notu” yazdı, ben o bilgi notunun tartıştığımız konuya bir faydası olmadığını yazınca da, cevap mahiyetinde, ruh sağlığımın yerinde olmadığını keşfetti, geçmiş olsun dileklerinde bulundu.
Etyen’in, aklı ve ruh sağlığıyla ilgili bir şey yazmaya gerek yok. Öyle bir şeye hakkım da yok.
Ama bu tavrının belli bir narsizm ve bu narsizmden beslenen belli bir kibir içerdiği de açık.
Kendisine yakıştırıyorsa söyleyecek sözüm yok.
Etyen’in okuyucularına karşı dürüst davranmadığını düşünüyorum.
Çünkü tartışmanın konusunu gizliyor, benim onu eleştirmeme sebep olan nedir, o konuda tek kelime yazmıyor.
Ben yazayım öyleyse.
Başbakan Erdoğan’a katıldığı bir iftar yemeğinde, kalpak hediye edildi, o da hediye edilen kalpağı giydi.Taraf gazetesi bilim adamlarından ve yazarlardan bu kalpaklı Erdoğan fotoğrafını yorumlamalarını istedi. Yorumlayanlardan biri Mehmet Altan diğeri de, Etyen Mahçupyan’dı. Sanırım yorumlayacak başka birileri de bulunamamış.
Haberi okuyunca, Etyen’in, Başbakan’ın kalpaklı fotoğrafından yola çıkarak yaptığı yorumu eleştirdim.
Bir hükümetin birtakım yanlışlıklar yaptığını söylemek için alakasız tarihî referanslara başvurmanın ne anlamı olabilir?
Erdoğan ve partisi olmasa bugün Kürtleri ve Türkleri kapsayacak bir Ergenekon cumhuriyetinin yani neo-İttihatçı bir İmparatorluğun kurulması işten bile değildi. Bu küresel çağda böyle bir “imparatorluk” ne kadar sürerdi bunu kimse bilemez.
Ama Türkiye’nin demokrasi mücadelesi hâlâ bu eksende yürütülen bir mücadeledir.
Yeni İttihatçılık, Silivri’de yatanların temsil ettiği bir şey olmanın çok ötesinde, toplum içinde önemli karşılığı olan bir fikirdir çünkü, ve toplumun demokrasi talebi gelip bu fikrin çeperlerine çarpıyor.
Neo-İttihatçılığın bugün Türkiye’de gelişmesini, iktidar talebinin boşa çıkmasını sağlayan, yegâne güç AK Parti ve onun lideri Erdoğan’dır.
Ne CHP’nin ne BDP’nin İttihatçılıkla bir sorunu vardır.
Ama birtakım köşe yazarları ve medya bu gerçeği ters yüz ediyor, Kürt ve Türk İttihatçılığını aklarken, AK Parti ve Başbakan’ı İttihatçılıkla suçluyor.
Görmek isteyen herkes, bu zihin karıştırıcı kampanyalara bakarak, Stockholm sendromunun Türkiye’de en çok zulmü yaşamış Aleviler ve Kürtler arasında, ne kadar güçlü bir sendrom olduğunu görebilir.
Kürtler’in bir kısmı hâlâ “Ergenekon devletinin” Kürt sorununu çözeceğine, ama bunu Başbakan’ın engellediğine inanıyor.
19 Ocak’ta Hrant için yapılan anmalarda bir tek Ergenekon sloganı atılmadı, Hrant’ı öldüren Ergenekon değil mi?
Etyen, ona 24 Nisan 1915 ve 19 Ocak 2007 hafızasını hatırlattığım ve bu tarihlerin dışında tutulduğu bir İttihatçılık tanımanın bana doğru gelmediğini yazdığım için, epey öfkelenmiş.
Öfkelenmesine gerek yok, ona bir hatırlatmada bulunayım, belki rahatlamasına faydalı olur:
Eğer bu başbakan ve partisi olmasaydı, Hrant’tan sonra sıra onun da aralarında olduğu Ermeni aydınlarına, din görevlilerine ve gayrı Müslüman vatandaşlarımıza gelecekti.
Yanlış anlaşılmasın, Başbakan’a vefa borcumuz var, hiç eleştirmeyelim demiyorum.
Eleştirelim elbette, ama bu eleştirileri ortaya salınan AKP nefretinin gölgesinde de yapmayalım.
Ermeni ve Kürt aydınlarının Başbakan’dan ve bu hükümetten daha fazlasını beklemeleri elbette çok doğaldır.
Ama, İttihatçılıkla, faşistlikle, ırkçılıkla, Esad olmakla ve hatta aklını kaçırmış olmakla suçladığınız bir başbakandan demokrasi beklemenin ahlaki ve gerçekçi bir yanı olabilir mi?
Bir Ermeni aydınının hafızayı “vaka”dan ayırt etmesi gerekir diye düşünürdüm.
Ama bence Etyen kendi aklını çok beğeniyor, lakin “hafıza”yı “vaka”dan ayıramıyor. 24 Nisan 1915 ve 19 Ocak 2007 Etyen Mahçupyan’ın aklında sadece birer vaka olarak yer almamış olsaydı, her milliyetçi söylemi veya her otoriter davranışı İttihatçılıkla tanımlamaya kalkışmazdı.
Maalesef 1915 ve 2007 Etyen’in aklında, bir hafıza olarak değil bir vaka olarak var.
Böyle olmasaydı, sırf kalpak giydi diye bir siyasetçinin ruhunu analiz etmeye kalkmaz, ben bu akıl dışılığa itiraz ettiğim için de beni ruh sağlığı bozulmuş biri olarak sunmaya kalkışmazdı.
Etyen merak etmesin, ruh sağlığımın en iyi zamanlarını yaşıyorum.
Siyasi analizlerimin her geçen gün doğrulandığını görmekten, hafızamın işe yaradığına tanık olmaktan mutluluk duyuyorum; kimseye haksızlık yapmadığım, kimsenin ruh sağlığıyla filan ilgilenmediğim için de huzur doluyum.
Herkese iyi bayramlar..
ORHAN MİROĞLU/TARAF