MEDYAGÜNDEM- Artık “medyanın yalan mahallesi” olarak nitelenen Taraf Gazetesi’nin önceki gün yayınladığı, “Ne giyse yakışıyor” başlıklı ve tam bir hadbilmezlik örneği kalpaklı Başbakan Erdoğan haberine esaslı cevap yine Taraf yazarı Orhan Miroğlu’ndan geldi.
Miroğlu, o haberde görüş bildiren Etyen Mahçupyan’a da, Taraf’ın o haberine de, Ahmet Altan’a da hadlerini fena bildirdi.
Miroğlu’nun Başbakan Erdoğan’la ilgili, “Erdoğan ve AKP nefreti Saramago’nun ‘Körlüğü’ gibi salgın bir hale geldi” şeklindeki çarpıcı yorumu dikkat çekiciydi.
İşte Miroğlu’nun yazısı:
***
İttihatçıyı kalpağından tanımak!
Başbakan’ın kalpaklı fotoğrafı siyasi yorumlara neden oldu; yarın fötr şapka giyse ne olur bilemem ama galiba şimdilik İttihatçı bir lider olduğunda karar kılındı.
Kalpaklı Erdoğan fotoğrafını yorumlayanların yalancısıyım ben, onlar bir analiz yapıyor ben de bu analiz doğru çıkarsa Türkiye’de ne olur sorusuna cevap arıyorum.
Cevap ararken de geçmişte kalan İttihatçı dönemin sonuçlarını ve şimdi Silivri’de olan Neo-İttihatçıların iddianamelere geçen amaçlarını ve hedeflerini hatırlıyorum.
Hatırlamakla yetinmeyip bir Ermeni aydınının analizlerine bakıyorum, kalpağı o da yorumlamış şöyle diyor:
“Tayyip Erdoğan’ın psikolojisinin bir sarkaç gibi olduğunu düşünüyorum ben…. devlete yanaştıkça daha Türkleşiyor, devletin kavgalı olduğu alanlarda ise İttihatçılaşıyor. Mesela Kürt meselesinde İttihatçılaşabiliyor, çünkü bir kavga var ve devleti temsil ediyor. Dolayısıyla da Kemalist rejimin Cumhuriyet sonrasındaki ilk dönem tavrına benzer bir tavır sergileyebiliyor.”
Bu analize göre, karşımızda İttihatçılığı elden bırakmayan bir devlet var ve bu devlet Erdoğan’ı kendisine benzetmeye çalışıyor, Erdoğan da halktan aldığı oyların hikmeti sebebini bir yana bırakıp hâlâ İttihatçı olduğu sanılan devlete benzemek için elinden geleni yapıyor.
Erdoğan’ın içinde bir sarkaç var, o sarkaç maazallah gelip İttihatçı yanda durursa “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuruluş yıllarına dönülebilir”.
Öyle olsa öpüp başımıza koyalım, bence devlet eğer gerçekten İttihatçı karakterini koruyorsa, Erdoğan ve devletin İttihatçılığı biraraya geldiğinde karşılaşacağımız şey Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarındaki tablo değil o dönem İttihatçılığın tasfiye edildiği dönemdir 1915 dönemi tablosudur.
Çünkü bunca olup bitenden sonra İttihatçılığı tatmin edecek olan dönem, İttihatçı kadroların korunduğu ama İttihatçı anlayışın siyasi manada tasfiye edildiği Cumhuriyet sonrası dönem olmaz.
“Kemalist Erdoğan”la bu olabilir, ama “İttihatçı Erdoğan”, Kemalist devletle değil, İttihatçı devletle anlaştığında başka vahim şeyler de olur.
Mesela gerçek bir İttihatçı dönemde, Silivri boşalır, KCK tutukluları serbest bırakılır. (Böylece, Türkiye Barış Meclisinin geçenlerde deklere ettiği talep yerine gelir.)
Esed’le barış ilan edilir, Suriyeli muhalifler kovulur, mülteci kampları dağıtılır, İttihatçı mütefekkirler, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’e özel bir uçak tahsis edilir, Şam’a oradan da Kandil’e nakilleri sağlanır.
Kürtçe akademik çalışma yapacağım diye çırpınıp duran başta Artuklu Üniversitesi olmak üzere Muş, Dersim, Hakkâri Üniversitelerinin kapısına kilit vurulur.
PKK savaşı hâlâ sürdürmeye devam ederse ya da bölünür de bir taraf savaşa devam ederse ki sanmam İbrahim Şahin ve Mehmet Ağar ne güne duruyor, yeni bir MGK oluşturulur, Arif Doğan’ın tecrübeleri ve Mehmet Ağar’ın hazırlayacağı raporun ışığındaJİTEM ve Susurluk çetesi, yeniden faaliyete geçirilir.
Pamukoğlu Paşa Kandil operasyonunun başına getirilir ve Sri Lanka modelini uygulamak en çok onlara yakışacağı için Neo-İttihatçılar Kürt sorununda Sri Lanka modelini uygulayanlar olarak tarihe geçerler.
Türk ordusu Veli Küçük komutasında, bir şafak vakti Erbil’e girer.
Ordu Kürt parlamentosunu yerle bir ettikten ve Barzanilerin yaşadığı Selahattin’i de haritadan sildikten sonra Musul ve Kerkük’e geçip Türk bayrağını Ninova’nın tepelerine ve Kerkük kalesine diker.
İstanbul’da yaşayan Ermenilerin önde gelen aydınları meçhul bir yolculuğa çıkarılır, sonra da Ermeniler Ermenistan’a, kalan üç bin civarında Süryani de Avrupa’ya yollanır.
Medyada, Tekirdağ’dan başlayıp Musul’a kadar uzanan yeni İttihatçı İmparatorluğu selamlayan yepyeni yazılar okumaya başlarız.
Bu yeni İttihatçı İmparatorluk döneminde, İmparatorluğun sınırları içinde kalan Kürt nüfusun “Demokratik Özerklik” adı altında kime emanet edileceğini varın siz bulun artık.
Ergenekoncuların devleti yönetiminde olduğu yeni bir İttihatçı iktidar bu, ve fazlası demektir, bu iktidarı hayal ederken ne olur diye düşündüm, benim hayal gücüm bu kadar..
Ama bunların hiç biri olmayacak, çünkü ne bu devlet İttihatçı artık, ne geriye dönüş olanaklı, ne de Türkiye toplumunu başarılı bir siyasi liderin ruhunda sallanıp duran sarkaca bakarak anlamak mümkün.
Nasıl ki, Kılıçdaroğlu, yaz aylarında Che baskılı tişörtle, kış aylarında boynunda kırmızı kaşkolle dolaşsa, enternasyonalist solcu olmayacaksa, Erdoğan da fötr şapka giyse Kemalist, kalpak taksa ittihatçı olmaz..
Ama eğer Neo-İttihatçılar başarsaydı, herkesin felaketi olurdu bu.
Bir İttihatçı darbe, çok mu sürerdi az mı sürerdi onu bilemem, ama bu dünyada, bir soykırımı dahi gerçekleştirmek için gerekli olan zaman birkaç haftayı hatta birkaç günü geçmiyor.
Dünya müdahale eder, halk isyan eder filan diye düşünmeyin, Suriye yakılıp yıkılıyor, iki yılda Esed 20 bin kişi öldürdü, hani dünya nerede?
Beğdıl xarab ıl Basra (Basra harap olduktan sonra) dünya müdahale etmiş etmemiş neye yarar?
Türkiye’nin şu son on yılı kendisini solcu sanan Kemalistlerin ve kendisini liberal sanan Kemalist solcuların, kendisini Kürt solcusu ve ulusalcısı sanan İttihatçıların başına bela oldu vesselam..
Erdoğan ve AKP nefreti Saramago’nun “Körlüğü” gibi salgın bir hâle geldi.
Salgına yakalananlar, İttihatçıyı, artık giydiği kalpaktan tanır oldular!
***
medyagundem.com