Zehir Yok, Oy birliği Var!
Turgut Özal’ın zehirlenme iddiaları hakkında 100 farklı yerli ve yabancı literatürden faydalanılarak hazırlanan ve 400 sayfadan oluşan rapor Savcılığı gönderildi. “Oy birliği yok” diyen ve “zehirlenme konusunda şüphelerini dile getiren Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce kafaları karıştırdı. Adli Tıp’tan alınan bilgiler ise İnce’yi doğrulamıyor. Oysa Savcılığa gönderilen raporda Özal’ın naaşında bulunan maddelerin herkes bulunabilecek değerlerde olduğu belirtiliyor ve karar 10 üyenin tamamının imza atmasıyla, oy birliğiyle alınıyor.
Pazartesi günü yayınlanan yazımda “Özal’ın zehirlenmesi tartışması benim için kapanmıştır” demiştim. Yazıyı yazarken, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun nihai raporu tamamladığını düşünerek, tartışmanın biteceğini tahmin etmiştim. Yanılmışım…
Dün, birçok gazetede yayınlanan bir haber gündeme damgasını vurdu. Gazetelerde yeralan habere göre, Medyaya bir açıklamada bulunan Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, incelemeyi tamamladıklarını, raporun Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildiğini söyledi.
Adli Tıp’tan bize ulaşan bilgilere göre 400 sayfadan oluşan raporda 100’e yakın yerli ve yabancı literatürden yararlanılmış. Rapor ek dosyaları ile birlikte 1000 sayfayı geçiyor.
Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce’nin konuşmalarında ilginç bir ayrıntı dikkat çekiyordu.
Daha önceki açıklamalarında, rapor hakkında söz söylemeye yetkili tek ismin Ankara Cumhuriyet Savcılığı olduğuna vurgu yapan İnce, nihai raporun içeriği hakkında açıklama yaparak kafaları iyice karıştırdı.
Raporu açıklamaya yetkili olmayan Haluk İnce’nin “Zehir var ama ölüm nedeninin ne olduğu anlaşılamadı. Kararda oybirliği yok”şeklinde bir görüş bildirerek raporu yorumlaması beni şaşırttı.
Gün içerisinde gelen tepkilerden dolayı bu açıklamasını tekzip etsede, özellikle sıcağı sıcağına NTV’ye yaptığı açıklama, Adli Tıp Kurumu’nu ve verdiği kararları iyice tartışmalı hale getirdi.
Adlı Tıp Kurumu’ndan bazı kurul üyeleri ile telefonla görüştüm. Haluk İnce’nin yaptığı açıklamaları, onlar da şaşkınlıkla izliyor.
Oysa nihai raporda, zehirlenme olabileceği yönünde bir kuşku olduğundan ya da oy çokluğundan bahsedilmiyor.
Raporda, zehirlenmeye neden olduğu iddia edilen 4 maddenin, 20 yıl toprak altında kalmış her cesette bulunabilecek normal değerler olduğu belirtiliyor. Rapor, oy çokluğu ile değil, kurulda bulunan 10 üyenin tamamının imzası ile yani oybirliğiylekabul ediliyor ve savcılığa gönderiliyor.
Adli Tıp’tan 10 kurul üyesi ve bağımsız kurul üyelerinin katıldığı bu toplantıda, şüphelere neden olacak bir tartışma yaşanmıyor.
Rapor oy birliği ile Savcılığa gönderildiği halde, Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce’nin, neden “görüş birliği sağlanamadı” dediğini, raporda normal değerlerden bahsedilirken neden ısrarla zehirlenmiş olabileceği yönündeki kuşkuları destekleyen açıklamalar yaptığını anlayabilmiş değilim.
Milat okurlarının da bu konuda kafasının karıştığını tahmin edebiliyorum. Soru-cevap şeklinde gidersek meselenin anlaşılmasının daha kolay olacağını düşünüyorum:
“ZEHİR VAR AMA ZEHİRLENME YOK” NE DEMEK?
Kafa karıştıran bu başlık, gazetelerde çok sık kullanılıyor. Sanki Özal’ı birileri zehirlemiş ama bu suikasti gerçekleştirenler, zehiri az koymuş, gibi anlam çıkabiliyor. Daha önceki yazılarımda madde madde sıralamıştım. Nihai raporda Özal’ın zehirlendiği söylenmiyor. Özal’ın naşından çıkan zehirlerin her mezardan çıkabileceği ısrarla vurgulanıyor. Ayrıca bu zehirli maddelerin kefende de bulunması, bu maddelerin çevre şartlarından geçmiş olduğunu belirten nihai raporu doğruluyor.
ÖZAL’IN NAAŞINDA BULUNAN 4 MADDE NE ANLAMA GELİYOR?
DDT: 1980’li yıllarda tarım ilaçlarında kullanılan ve sebze, meyvelerden alınan bu madde, vücuttan atılmadığı için yağ dokularında birikiyor. Özal’ın naşında bulunan DDT ise, herkeste olabilecek değerde bulundu.
AMERİKYUM VE POLONYUM: Özal, bu radyoaktif maddelerle zehirlenmiş bile olsa bu maddelerin 20 yıl içinde yokolmasıgerekiyordu. 20 yıl sonra hala naaşın içinde bulunuyor olması, çevre şartlarından alındığını doğruluyor. Ayrıca bu maddelerden zehirlenenlerde görülen, saçların dökülmesi, kilo kaybı ve cilt bozukluğu gibi belirtilerin hiçbiri Özal’ın sağlığında görülmüyor.
KADMİYUM: Ankara’da alınan ilk raporda kadmiyum oranı normal çıkıyor. İstanbul’da farklı bir kurum ise 10 bin kat daha fazla bir değer buluyor. Bu raporda bir anormallik olduğu düşünülerek rapor bu kez, Tübitak’ın Gebze’deki Marmara Araştırma Merkezi’ne gönderiliyor. Buradan çıkan rapor da Ankara’yı doğruluyor. Yani Özal’ın otopsisinde bulunan Kadmiyum isimli zehirli madde de normal değerlerde çıkıyor.
Yani Adli Tıp raporunda, Özal’ın naşında bulunan 4 zehirli maddenin tamamı, 20 yıl toprak altında kalmış her cesette bulunacak normal değerler olduğu belirtiliyor.
BU RAPOR SİYASİ BASKI ALTINDA VERİLMİŞ OLABİLİR Mİ?
Özal’ın akut zehirlenme ile değil kronik zehirlenme ile öldürüldüğü iddia edilmişti. Yani aylar süren bir zaman dili içerisinde damla damlaöldürüldüğü söyleniyordu. Bu iddiaya göre Çankaya’nın mutfağının, korumaların, doktorların, ailenin ve Özal’ın yakın çevresinin bu komplonun içinde yeraldığına inanmamız gerekiyordu.
Şimdi de Adli Tıp Kurumu, Eczacılık Fakültesi, Adli Tıp Enstitüsü, Tübitak ve bağımsız kurulların altına imza attığı raporun da siyasi baskılarla alındığına inanmamız bekleniyor.
Ben bu kadar büyük bir organizasyonun varlığına inanmıyorum.
Sonuç olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun raporu Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi. Bu tartışmının sağlıklı yürütülebilmesi için Savcılığın bu raporu kamuoyu ile paylaşması gerekiyor.
Bu rapor açıklandıktan sonra hala ikna olmayanlar varsa, geriye tek bir ihtimal kalıyor:
İki kez kalp ameliyatı olmuş, birçok sağlık sorununun yanı sıra obezite sınırında yaşayan, sağlığına dikkat etmeyen bir siyasi lider olan Özal’ın hala kalp krizinden ölmediğine inananları ikna etmek için, bir rapor da yurtdışındaki bağımsız kurullardan alabilir.
İSA TATLICAN/MİLAT