Star gazetesinden Fadime Özkan’a röportaj veren Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, dershane tartışmalarından medyada yürütülen haber çalışmalarına ilişkin geniş yelpazede bir açıklama yaptı.
Akıllara ziyan iddialarda bulunulduğunu söyleyen Avcı, “Biz meseleye eğitim sistemi bakımından sorunun nedenleri nedir, muhtemel çözümleri nelerdir diye bakıyoruz. Ama ummadığımız bir ‘iblisleştirme’ kampanyası yürütülüyor. Bunun dershaneleri aşan başka siyasal nedenleri olduğunu, olabileceğini ben de görüyorum. Ama bunun konuşulma düzlemi eğitim değil. Çözüm sürecini dahi gölgede bırakacak bir hararetle Türkiye, dershanelerin dönüşümünü tartışıyor. Esen/estirilen hava bunun Hizmet Hareketi’ne yönelik bir “operasyon” olduğu yönünde. Akıllara ziyan bulanlar olsa da buna benzer başka iddialar da var elbette” diye konuştu.
İŞTE AVCI’NIN KONUYLA İLGİLİ AÇIKLAMALARI:
BUNU ÇOK KOKUTMAMAK LAZIM
Erken gündeme gelmesinin nedeni Zaman gazetesinin “eğitime darbe” manşeti midir?
Ve onu izleyen spekülasyonlar. Bunlar artınca, Sayın Başbakan’ın Rusya dönüşünde söylediği gibi “bunu çok fazla kokutmamak lazım”. Çünkü hakikaten konunun bu üslupla ve bu çerçevede tartışılıyor olması bir süre sonra işin özünün gözden kaçmasına ve meselenin çok farklı yerlere taşınmasına yol açıyor, açmaya da başladı. Onun için biz bu olumsuz yan-etkileri bertaraf etmek için birkaç hafta öne almış olduk.
AK Parti’nin ve Hükümetlerin programlarında olduğunu, Bakanlığın da düzenlemeye ilişkin uzun süredir zaten çalışmakta olduğunu söylüyorsunuz ama kopan/kopartılan fırtınada sesi yüksek çıkanlara göre bu düzenleme bir “oldu-bitti”. En azından böyle bir algı oluşturulmak istendiği görülüyor. Sorum şu: Muhataplarınız yani dershane sahipleri bu düzenlemeden ne zamandan beri haberdarlar?
Bu, başından beri ilgili bütün paydaşların zaten bildiği, zaten konuştuğu ve öneriler de verdikleri bir konu. Mesela 2012 yılında mevcut olan üç bin küsur dershaneyle birebir görüşülerek hem fizikî alt yapıları, hem beşerî alt yapıları, hem de bu konudaki düşünceleri ayrı ayrı soruşturulmuş Millî Eğitim Bakanlığı tarafından.
2012’DE YÜZDE 70 ‘DÖNÜŞMEK İSTERİZ’ DEDİ
O zamanki tavır ne olmuş? Dönüşüm için işbirliğine giriliyor mu yoksa yine ayaklar yere mi vuruluyor “ka-pa-ta-maz-sın!” diye?
Hayır, hayır. Yüzde 70’i diyor ki, “gerekli desteği alırsak tabii ki biz de okullaşmak isteriz”. Eskişehir üzerinden bir örnek vereyim. 19 Eylül 2012 günü yani 14 ay önce Eskişehir’de bir toplantı yaptık, dershane sahipleriyle, yöneticileriyle. O günlerde bu konu yine gündem olur gibi olmuştu. Sayın Başbakan dershanelerin ülke çapında nasıl bir israfa yol açtığını vurgulayan bir konuşma yapmıştı. Onun üzerine kendisi dershanecilik de yapmış olan Eskişehir il başkanımız dedi ki “Hocam meslektaşlarım ayrıntılı bilgi istiyorlar, bu konuyu bir gün gelip Millî Eğitim Komisyonu başkanı sıfatıyla etraflıca izah eder misiniz?” Biz de 19 Eylül günü buluştuk ve şimdi konuştuğumuz konuyu bu perspektifle paylaşmıştık. Bereket o gün il başkanımız not da tutmuş, kim ne söyledi diye. Mesela orada diyorlar ki, “Tamam iyi güzel ama bunun için bize süre lazım”. Ne kadar lazım? “Bir yıl lazım”. 14 ay oldu. Geçen hafta Eskişehir’e gittim, bu arkadaşlarla tekrar toplandık.
‘BİZ BU İŞİ BLÖF SANMIŞTIK!’
Şimdi ne diyorlar?
Şunu diyorlar: “Ya biz o zaman bu işi biraz blöf gibi algılamıştık”. Peki, kardeşim siz bizden süre istediniz, hazırlık istediniz, yaptınız mı? “Hayır, blöf sanmıştık”.
HİÇ UMMADIĞIMIZ ŞEKİLDE ‘İBLİSLEŞTİRME’ SÖYLEMİ KULLANIYORLAR
Ama gelinen noktada özellikle o grubun sesi yüksek ve önde çıkıyor. Verilen fotoğraf; bu bize yönelik bir “operasyon”dur fotoğrafı. Meselenin dershane boyutuna devam edeceğiz ama evvela şuna bir açıklık getirmenizi isteyeceğim: Biz gerçekten eğitimin sorunlu bir alanını, dershaneleri mi tartışıyoruz yoksa bu başka bir tartışma mı?
Ben elbette Millî Eğitim Bakanı olarak, Bakanlık açısından baktığımdan, meseleyi hep eğitim konusu olarak konuşmaya çalışıyorum. Millî Eğitim Bakanlığı açısından, Türk eğitim sistemi bakımından bu sorun nedir, bu sorunun nedenleri nedir, bu sorunun muhtemel alternatif çözüm modelleri nelerdir? Biz Millî Eğitim olarak meseleye böyle bakıyoruz ve olabildiğince de kamuoyuyla bu çerçevede bildiklerimizi, önerdiklerimizi tartışıyoruz. Bu çerçevede ilgili paydaşlarla görüşüyoruz. Ama bütün bunlara rağmen hiç ummadığımız yerlerden, hiç ummadığımız nedenlerle, adeta -burada İngilizceyle karışık bir tabir kullanmak zorundayım, kültürümüzde böyle bir şey olmadığı için Türkçede tam karşılığı da yok- tam bir ‘demonizasyon’ yani deyim yerindeyse bir ‘iblisleştirme’ söylemi uygulanıyor. Bazı gazetelerde, bizimle ilgili haberlerde kullandıkları fotoğrafları seçerken bile böyle yakışıksız yollara tevessül ediyorlar. Bunu da öyle parmağım gözüne bir üslupla yapıyorlar ki bizimle hiç alâkası olmayan insanlar bile bunu ayıplıyorlar. Yani burada bir takım çok kötü adamlar var ve bu kötü adamlar çok kötü bir şeyi başka şeylerle kılıflayarak bir şey yapmaya çalışıyorlar. Haksızlık bu. Eğitim düzeyinde konuşacaksak rakamlar ortada. Sorun ortada. Çözüm konusunda farklı alternatifler önerebiliriz, önerilmesini de bekleriz.
ÇOK AYIP!
Bu tartışmada kullanılan argümanlara ve kafa karıştıran noktalara dair notlar aldım. Tek tek sormak, cevabını almak isterim. Şuradan başlayalım. Bazıları açıkça yazsa da yine de üstü örtük bir şekilde dolaşıma sokulan iddialardan birine göre: Dershanelerin dershane olarak kalmasına izin verilmeyecek olmasının nedeni çözüm süreci kapsamında PKK’ya verilen bir söz, daha doğrusu tekinsiz bir tavizmiş. Hükümet, PKK istedi diye dershaneleri kapatacakmış, böylelikle iyi eğitim alamayan, okuyamayan çocuklar da dağa çıkacakmış. Asıl amaç buymuş. Bu “iddia”yı konuşmaya değer bulur musunuz?
Çok ayıp! Bir kere bunları söyleyenler çok ayıp ediyorlar. Ben size rakamları vereyim. Bizim SODES diye bir projemiz var Kalkınma Bakanlığının yürüttüğü. Bu proje kapsamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde binlerce etüt eğitim merkezi devletin parasıyla kuruldu. SODES projeleri iki türlü yürüyor. Bir: Ya doğrudan valilik ya da kaymakamlık kendisi bir şey yapıyor; iki: siz bir sivil toplum kuruluşu olarak bir proje getiriyorsunuz, proje değerlendiriliyor ve size finansman sağlanıyor. 2008 yılında GAP bölgesinde önce 8 ilde başlıyor SODES. 2013 yılı itibariyle Doğu ve Güneydoğuda 34 ile yaygınlaşıyor. Bölgede dezavantajlı çocuk ve gençlere yönelik olarak eğitimde fırsat eşitliğini artırmak için etüt merkezleri ve okuma salonları açılıyor. 2008-2013 arasında buralarda düzenlenen 1400 civarındaki kurslardan 48 bin 769 öğrenci, 3619 ortaöğrenime yönelik kurslardan 157 bin 452 öğrenci, ayrıca yine bizim desteğimizle oluşturulan 1222 adet etüt merkezi ve okuma salonundan ise 538 bin 886 öğrencimiz yararlanıyor. Ve SODES projelerinde eğitime ayrılan pay 282 milyon 121 bin 875 lira. Ve eğitim alanındaki 1786 projeden yararlanan sivil toplum kuruluşlarının da tam sayıyı hatırlamasam da üçte biri ya da dörtte biri bu suçlamaları yapan arkadaşların kendilerini izafe ettikleri grubun sivil toplum kuruluşları.
ÇOCUKLARI KÖTÜ ALIŞKANLIKLARDAN YİNE KORUYABİLİRLER
“Cemaat insan kaynağını dershaneler sayesinde ediniyordu, şimdi devlet bunun önünü almak istiyor” argümanına cevabınız nedir?
Bizim önerdiğimiz gibi dershaneler ister özel okula dönüşsünler, ister bizim açık lise dediğimiz ama sektör temsilcilerinin “açık lise çağrışımı biraz ikinci sınıf okul çağrışımı yapar, onun için içeriğini de öyle düşünmek kaydıyla Akademik Lise demek daha doğru olur” dedikleri okul türüne dönüşsünler, isterse yine bizim desteğimizle etüt eğitim merkezi olsunlar, bunların hiçbirinde şu anda dershanelerin yaptığını söyledikleri olumlu çalışmaların akamete uğraması söz konusu değil ki… Gerek eğitim, gerekse öğretim bakımından, yani “biz çocuklarımızın bir takım kötü alışkanlıklardan, sokağa düşmekten, sokakta farklı olumsuz arkadaşlıklar veya ilişkiler kurmalarından endişe ediyoruz; dershaneler çocuklarımızı aynı zamanda bu tür olumsuz ihtimallerden de koruyor” söylemini, özel okula da dönüşseler, akademik liseye de dönüşseler, etüt merkezi de olsalar, bunları yapma şansları var yine. Çocuklarımızı kötü alışkanlıklardan kurtarmaları veya korumaları için etüt eğitim merkezleri uygun bir vasat değil mi? Nitekim öyle olduğunu için Doğuda, Güneydoğu Anadolu’da, SODES’ten sağlanan finansmanlarla etüt eğitim merkezleri, okuma salonları açılmadı mı?
‘OKUMA SALONLARINI KAPATIYORLAR’ DEMEK ÇOK İNCİTİCİ BİR BÜHTAN
Ama “okuma salonlarını da kapatıyorlar” diye yayın yapıldı aynı mecralarda?
O da çok incitici bir bühtandı. Olur mu ya, rica ederim, Eskişehir Odunpazarı’nda belediyenin katkı yaptığı okuma salonunu ben açtım. Bunlar belediyelerle SODES destekli Türkiye’nin her yerinde ama ağırlıklı olarak Doğuda ve Güneydoğuda açılan eğitim kurumları. Israrla etüt eğitim merkezleri kapatılıyor, okuma salonları kapatılıyor, hatta kapatmayanlara da çok astronomik cezalar geliyor denmesi doğru bir şey mi?
BU KAMPANYANIN ARKASINDAKİ ‘ŞEY’İ BAKAN OLARAK BEN ÇÖZEMEM
Peki niye sadece belli bir gruptan böyle bir hava esiyor? Niye bu düzenlemeyi üzerine alınıyor Cemaat?
Dediğim gibi işin eğitim boyutundan baktığımız zaman dershanelerin kurumsal sorunlarına, bizim getirdiğimiz çözüm önerilerine falan baktığımız zaman böyle bir kampanyayı hak eden bir şey yapılmıyor. Kampanyanın arkasında başka bir şey var.
Konuşulabilir bir şey midir o “şey”?
Bu benim Millî Eğitim Bakanı olarak çözebileceğim bir şey değil. Böyle bir kampanya olduğuna dair izlenimleri ben de paylaşıyorum, bunun eğitim dışı başka gerekçeleri, dershaneleri aşan başka siyasal nedenleri olduğunu, olabileceğini ben de görüyorum. Ama bunun konuşulma düzlemi eğitim değil.
PARTİLİ MİLLETVEKİLLERİ MEMNUN, MUTMAİN
AK Partili milletvekillerinin bile düzenlemeyle ilgili ikna olmadığı, içerde büyük huzursuzluklar olduğu haberleri de yapıldı sistematik olarak. Biz bu işten vazgeçelim diyenler mi var parti içinde?
Bu yanlış. Bu tür kulis dedikodularına neden olan hikâye şu: Salı günleri grup toplantısından sonra zaman zaman, herhangi bir konuda, ilgili bakan gruba, basına kapalı bilgi veriyor. Bana da dendi ki, bu mesele çok tartışılıyor, milletvekilleri de illerine gittiklerinde olası sorulara daha doğru ve emin şekilde bilgi verme imkanı doğsun, milletvekillerimize bir brifing verir misiniz? Ben de hazırlandım. Fakat o gün 10 ilin başkan adayları açıklandı. Bu da epey vakit aldı. Saat 14 gibi de genel kurul çalışmaları başlıyordu, milletvekilleri gruptan çıkıp Genel Kurula gidecekti ve dolayısıyla çok az vakit var. Bana dendi ki “hocam durum böyle, 20 dakikada anlatın.” Hatta ben de dedim ki “20 senelik meseleyi 20 dakikada nasıl anlatayım?”. Bir 10 dakika daha verdiler, o 30 dakikada ben hem derdimizi, ne yaptığımızı, ne yapacağımızı, neden yapacağımızı anlatacağım; hem de milletvekillerinden soruları alacağım. Olmaz. Olmuyor. Dolayısıyla ” Ya bu akşam Genel Kurul kapandıktan sonra toplanalım veya perşembe sabahı olsun. Perşembe sabahı toplandık ve vaktin elverdiğince anlattım, ne yaptığımızı, ne yapmadığımızı, neyi niçin yaptığımızı…
İkna oldular yani?
Benim şimdi “çok esaslı anlattım ve arkadaşların hepsini ikna ettim” diyecek halim yok haliyle… Ama anladığım kadarıyla arkadaşlar memnun oldular, mutmain oldular, inşallah bu tür kulis dedikodularına mahal vermeyecek şekilde ayrıldılar.
HÜKÜMET TAM OLARAK NE YAPMAK İSTİYOR?
Tartışmanın pek çok boyutu var ama en basit haliyle biraz da başa dönerek sormak istiyorum: Bir paralel eğitim vardı da bunu mu tasfiye etmek istiyorsunuz? Sınavlarda başarı için ücretsiz telafi eğitimine mi geçmek istiyorsunuz? Hükümet ne yapmak istiyor?
Bir kere şunda anlaşmak lazım: Gerçekten biz yıllardır “çocuklar yarış atına çevrildi, hiç sosyal faaliyetlere, sanat faaliyetlerine, spor faaliyetlerine zamanları kalmıyor, işleri güçleri test çözmek, analitik düşünme kabiliyetleri kalmadı, tüm gün okula gidiyorlar, hafta sonlarında da dershanelere gidiyorlar ne bu” diye yakındık mı yakınmadık mı?
HAZİRAN SONU GİBİ DÖNÜŞÜM BAŞLAR
Pazartesi günü taslak Bakanlar Kuruluna gelecek ve daha sonrada Genel Kurula inecek. Ne bekliyorsunuz? Ortalık yatışır mı, daha da sertleşir mi? Takvim nasıl işleyecek?
Biz Bakanlar Kuruluna daha önce sunduk, orada bakanlarımız da görüşlerini ifade ettiler, hem onların değerlendirmelerine hem de paydaşların son bir kez daha görüşlerine göre nihai düzenleme yapılsın denmişti. Bu hafta bunu yaptık. Pazartesi günü buna göre biz sunumunu yapacağız. Ocak’a kadar bütçe çalışmaları sürer. Parlamentodan çıktıktan sonra Haziran sonu itibariyle de mevcut dershaneler kanun çerçevesinde hangi eğitim kurumuna dönüşeceklerine karar vermiş ve öngörülen şartlarda dönüşmeye başlamış olurlar.
Bu sürenin sarkma ihtimali var mı?
Doğrusu sektör temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerden sonra, hazırlıklarımızın kamuoyunu tatmin edecek bir kıvama geldiğini görüyorum.
FADİME ÖZKAN’IN STAR GAZETESİ’NDEKİ RÖPORTAJI İÇİN TIKLAYINIZ
Sayın Bakanım, dünyadaki farklı inançların İblis’lerinin isimleri şöyle; Adramelech, lucifer, asmodeus, azazel, balam, baphomet, behemoth, dagon, dracula, haborym, lilith, loki, mastema melek, taus, faust, milcom, nihasa, o-yama, pwcca, rimmon, saitan, samnu, sedit, seth, shaitan, t’an-mo, Dickens, belial, leviathan, deccal, haris, satan, + bizdeki ? iblisler!