Mehmet Altan neden Taraf’ta yazmıyor?
Mehmet Altan hocayı geçen hafta, elinde Ali Akel’in yazısı, ekran ekran dolaşırken gördük ve çok mutlu olduk.
Şunları söylüyordu hoca: “Onuru olan, bu yazıyı köşesinde yayınlar…”
Kim icabet etti, kaç kişi icabet eder bu çağrıya, bilmiyorum.
Bir “ilke”den bakan ve kişilerden değil, “olgu”lardan hareket etmeyi düstur edinmiş Mehmet Altan için yerinde bir eylem çağrısıydı.
Merakım şu:
Mehmet Altan hocamız Star gazetesiyle yollarını ayırmasaydı ve Ali Akel benzeri bir mağduriyetle karşısına çıksaydı,“Durun bir dakika, ilkeli bir duruş sergiliyorum ve bu yazıyı köşemde yayınlıyorum” der miydi?
Bunu sınama imkânımız yok ama bence demezdi.
Hükümetin baskısı sonucu işinden ayrıldığı ya da gazetesiyle ilişkisi kesildiği söylenen sair isimlerle ilgili en ufak bir rahatsızlık içinde görmedik çünkü onu…
Burada sihirli ifade, “hükümetin baskısı…”
Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun’un mağduriyetleri için de kullanılmıştı bu ifade…
Kişilerin durumunu, konumunu, ideolojik tercihlerini değil, bizatihi o kişilerin karşılaştığı baskıyı (hükümet baskısının ortaya çıkardığı “olgu”yu) dert edinmiş Mehmet Altan’ın, en azından Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun için de bir eylem planı yapması gerekiyordu ama yapmadı… Onurlu bir duruş sergileyip, “mağduriyetlere” yol açan yazıları köşesinde yayınlayabilirdi ama yayınlamadı… Elinde Çölaşan ve Coşkun’un yazıları, ekran ekran dolaşabilirdi ama dolaşmadı.
Demek ki, her zaman ilkeden bakmıyor.
İdeoloji seçiyor. Hatta, adam seçiyor.
Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun söz konusu olduğunda, vaki “hükümet baskısı” tolere edilebilir, üzerinde durulmayabilir, onurlu davranış sergilemeyi gerektirmeyebilir bir şeye mi dönüşüyor? Hükümet baskısı anti-demokrat düşüncelere yöneldiğinde meşru, demokrat düşüncelere yöneldiğinde gayrı meşru mu sayılıyor?
Böyle mi oluyor?
Hükümet baskısı, hükümet baskısıdır oysa… Kime yönelirse yönelsin, niteliği değişmez.
Emin Çölaşan’a da yönelse hükümet baskısıdır, Ali Akel’e de yönelse hükümet baskısıdır.
Hayatını ilke üzerine kurmuş Mehmet Altan neden böyle şeyler yapıyor, neden ideoloji ve adam seçiyor?
İkinci merak ettiğim husus da şu:
Mehmet Altan, Star gazetesiyle yollarını ayırdıktan sonra, birtakım internet mecralarına röportajlar verdi ve “ülkenin cami ile kışla arasında korkunç bir çatışmaya sürüklendiğini” söyledi.
Hayatımızın bir gerçekliği olan “cami ve kışla” ikilisi ya da dilemması, Mehmet Altan Star’da yazarken de hayatımızın bir gerçekliğiydi… Bu dilemmanın, korkunç bir çatışmanın habercisi olduğu, hoca Star’dan ayrılır ayrılmaz, hemen o gün, hemen o gece, hemen o dakika mı ortaya çıktı?
Ben Mehmet Altan’ın yerinde olsam, içinde “cami ve kışla” geçen cümleler kurarken, dikkat ederdim. En azından,“Bunları Şerif Mardin de okuyor. Ayıp olur…” diye düşünürdüm ve mahut dilemmayı “çevre ve merkez” olarak değiştirirdim.
Bu cami ve kışla meselesine sonra döneriz, bir de şunu merak ediyorum:
Mehmet Altan, gazetesiz kaldıktan sonra “hiç teklif almadığını, Türkiye’de medyadan herhangi bir teklif gelmesi için siyasi iktidarın medya üstündeki ağır markajı ile medya dünyasının siyasetten para kazanma refleksinin değişmesi gerektiğini” söylüyor.
İyi söylüyor da, bence Taraf gazetesine haksızlık ediyor.
Ne yani, abisinin patronajında ve yönetiminde çıkan Taraf gazetesi de mi hükümetin ağır markajı altında?
Başbakan için “zorda olan sensin aslanım” diye başlık atabilen bu gazetenin “hükümet baskısı” tanımadığını, meselelere “demirden korksaydık treni binmezdik” görüngesinden baktığını biz biliyoruz… Mehmet Altan bilmez mi?
İşin içinde hükümet baskısı olmadığına, olamayacağına göre, hocamız pekâlâ Taraf gazetesinde yazabilir.
Neden yazmıyor?
Teklif almadığı için mi, “siyasetten para kazanma refleksiyle hareket eden gazetelerden” hoşlandığı için mi?
AHMET KEKEÇ/STAR