Medyamızın bir bölümü neden savaş istiyor?
Başbakan Erdoğan Salı günü konuşmasında medyamızın bir bölümüne değindi ve anlamlı nitelendirmeler yaptı. O günden bu saate kadar her Türk vatandaşının aklında aynı sorunun kaldığına eminim; medyamızın bir bölümü neden savaş taraftarı, çatışma çığırtkanı hatta Esad sempatizanı?
Sevgili dostlar, ana konu “medya-haber-etik” değil! Ana konu Sayın Başbakan’ın sezaryen konusunda da vurguladığı gibi; “Money-money-money”! Nasıl mı? Arz edeyim; Ortadoğu’da özellikle Türkiye-Suriye merkezli genişleme ihtimali olan bir çatışma çıkarsa, bundan en çok “altın-petrol-çelik-bakır” fiyatları başta olmak üzere “emtialar” etkilenir. Askeri-endüstriyel yapının istediği hatta zorladığı “sıcak çatışma veya en azından ihtimalidir”! Patırtı olmazsa “fiyatlar yükselmez” ve birileri diğerlerinin kanı üstünden paraları cebine indiremez! Bu gerçek ışığında şimdi diğer soruya cevap arayalım; medyamızın bir kısmı neden SAVAŞKAN?
Türkiye’de kendini “ANA parça” olarak ifade eden medyanın “hissedarlarına” baktığınızda çok çarpıcı bir gerçeği görürsünüz “Kuzey Irak’taki petrol sahalarından-Türkiye’nin bakır alanlarına” kadar geniş bir yelpazede bu arkadaşlar “petrol-gaz-maden” işi yaparlar! Parayı bu işlerden kazanırlar, medya ve diğer şirketlerine basarlar!
Sevgili dostlar, bu tespitler sonrası hala “NEDEN böyleler” diyorsanız, daha fazla söylemeye gerek yok! Bakın ve lütfen GERÇEKLERİ görmeye çalışın! Türk medyası mı yoksa “medya görünümlü” askeri-endüstriyel yapı mı?
TANAP tamam sıra maden yapılandırmasında!
Bugüne kadar yaptığımız konferanslarda, aldığımız mesajlarda ve mektuplarda Anadolu insanımızın net bir endişesi olduğunu görmüş ve “madenler halka dönsün” başlığı altında bunu sizlere aktarmıştım. Türkiye topraklarından geçen boru hattı projeleri arttıkça, ülke “enerji havzasına” hızla dönüştükçe ve özellikle TANAP sonrası bu konuda soruların arttığını net olarak fark ettim….
Sevgili dostlarım, insanlarımız “madenlerimiz ne zaman bizim olacak” noktasında ciddi olarak endişelerini ifade ediyorlar ve soruyu çok açık soruyorlar; bu topraklar üstünde bizim evlatlarımız bu topraklar uğruna şehit olurken, altında yatan madenlerin yanlış politikalar ile “rezerv ne kadar büyük olursa olsun şahıslar tarafından işletilmesi kabul edilebilir mi? Haksız da sayılmazlar, yerüstünde ölenler bizler, yeraltını ALANLAR “ONLAR”!
Bu noktada soralım; hata nerede? Sorun aslında çok açık ve net; maden sahası düşük bir fiyatla satılıyor-işletmeye veriliyor, bu sahadan çok büyük bir rezerv ortaya çıksa dahi ülke ve halk, bu milli servete ortak olamıyor!.. Bir örnek vereyim; bir maden sahasını ihaleyle 5 milyon TL’ye işletmeye açtınız. Bu sahada 1 hatta 11 milyar dolarlık rezerv çıksa dahi siz aldığınız 5 milyonla kalıyorsunuz. Bu doğru bir işletme mantığı değil. Madeni alan ilk verdiği para harici çıkan rezerve göre bir artı değer ödemezken, orada bölge halkı en düşük ücretle çalışıyor ve en önemlisi ülkenin milli serveti bir şahısın üstünden akıp gidiyor! Bu noktada maden kaymağı yiyen babaların çok komik bir savunması var; ama vergisini veriyoruz! Halkın malını çıkar, sat bir de vergisini verme istersen!
Sonuç: Türkiye’nin “enerji havzasına” hızla dönüştüğü bir dönemde “eski maden politikası” ile yoluna devam etmesi mümkün değil! Bu ülkenin madenleri halen bakir! Böyle bir ülkede çok acil vatandaş menfaatlerine uygun milli yeni bir maden politikası geliştirilmeli. Birden fazla çözüm bulunabilir önemli olan bir köşesinden başlamak ve “her geçen dakika” kaybettiğimiz “milli serveti” dikkate almak! Çözüm ne derseniz, daha önce bu seçeneği yazmıştım bir daha hatırlatmak istiyorum. Bütün yeraltı kaynaklarımız TPAO veya kurulacak “MİLLİ MADEN A.Ş.” adlı bir devlet şirketine 99 yıllığına devredilip, bu şirketin hisselerinin % 99’u veya % 49’u halka arz edilebilir. Toplanacak parayla maden arama-işletme masrafları fazlasıyla karşılanacağı gibi çıkan değerler de bu milletin kasasında kalır!
Son söz: Türk Devleti her konuda halkına sahip çıktığı gibi ülkemin yer altı kaynaklarına da sahip çıkmalı ve yukarıdaki model ve geliştirilebilecek başka modelleri de dikkate alarak adım atmalıdır! Türkiye’de petrol-gaz arama-çıkarma çalışmaları “yeni düzenlemeler” doğrultusunda hareketlenecek ve yeterli kaynak sağlanacaktır. Bu model ile şahısların eline geçen maden sahaları DEVLET kontrolünde-HALKIN PARASIYLA işletilecek ve ortaya sağlıklı, halka huzur veren bir yapı çıkacaktır… Konu ÇOK ACİL ve adım atılmayan her dakika milli servet şahısların cebine akıyor!
YİĞİT BULUT/STAR