Bundan tam iki yıl önce, 7 Şubat 2012 tarihinde İstanbul’da Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı gözaltına almaya çalıştı. Başbakan Erdoğan’ın ameliyat masasında olduğu saatlerde gerçekleştirilen bu operasyon, 17 Aralık darbesi gibi bir siyasi krize dönüştü. Paralel yargının ilk önemli operasyonu olarak tarihe geçen 7 Şubat darbesi, Başbakan Erdoğan tarafından aylar sonra “hedef bendim, beni de tutuklayacaklardı” şeklinde özetlenmişti.
17 Aralık operasyonu, Suriye’ye giderken durdurulan Tırlar, paralel devletin AK Parti iktidarına yönelik başlattığı topyekün savaş, 7 Şubat üzerindeki sis perdesini de büyük ölçüde kaldırdı. Paralel yargının aktörleri birer birer deşifre olurken 7 Şubat 2012’de Türkiye demokrasisinin nasıl büyük bir tehlike atlattığını şimdi daha iyi anlıyoruz.
7 Şubat MİT operasyonunun yada paralel yapının ilk yargı darbesi girişiminin yıldönümünde MİT Eski Daire Başkanı Prof. Mahir Kaynak’ın kapısını çaldık. Sağlık sorunları nedeniyle uzun zamandır ekranlardan uzak kalan Mahir Kaynak ile 7 Şubat operasyonu ile 17 Aralık darbesi arasındaki ilişkiyi, paralel yapıyı ve bu siyasi krizden çıkış yollarını konuştuk.
7 ŞUBAT MİT OPERASYONU “YENİ TÜRKİYE”YE KARŞI YAPILDI
-Mahir Bey, bundan tam iki yıl önce Türkiye 7 Şubat MİT operasyonunu ya da paralel devletin ilk yargı darbesi girişimini yaşadı. Sizce 7 Şubat operasyonunun amacı neydi?
Görünüş itibariyle Hakan Fidan’a karşı çıkıyor gibi bir hava yaratıldı. Aslında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görüşü değişiyordu. Çalışma usulleri değişiyordu. MİT yeni bir strateji geliştiriyordu. Buna karşı bir hareket yapıldı. Aslında bu operasyon Türkiye’deki değişime karşı yapıldı. Bugüne kadar MİT’ten hiç şikayetçi olmadılar. Çünkü MİT yanlış bir strateji uyguluyordu. Onu da şöyle özetleyebiliriz. İnsanları ideolojilerine göre tasnif ediyor ve bunların iyisi ve kötüsü olduğunu düşünüyorlardı. Halbuki istihbarat teşkilatının görevi, yabancıların operasyonlarını bulmaktır. Yani iyi bir ideolojinin de arkasına girebilirler. Mesela bugüne kadar darbeyi hep Atatürkçülük adına yaptırdılar. Fakat onlar da içindeydiler. Biz oturduk komünizm peşinde koştuk. Oysa Türkiye’de komünist yoktu…
-Çözüm Süreci ile 7 Şubat operasyonunun bir ilişkisi var mı?
Var tabi. Hakan Fidan’ın MİT’in başına geçmesiyle çözüm sürecinde mesafe alındı. Geçmişteki anlayışa göre PKK hiçbir şekilde affedilmeyecekti. Muhatap olarak alınmayacak ve müzakere edilmeyecekti. Başından beri PKK ve Öcalan’ın bölücü olduğu düşünüldü. Ben de başından beri bunların bölücü olmadığını söyledim.
-Yani Hakan Fidan’ın Kürt sorununun çözümünde izlediği yöntemi doğru buluyor musunuz?
Kürt sorunu barışcıl bir şekilde çözülebilir. Bence bu doğru bir yöntem. Nitekim son bir yıldır tek bir kurşun sıkılmamış olması, şehit cenazelerinin gelmiyor olması bunun göstergesi. Çünkü oradaki insanların Türkiye düşmanlığı yoktur. Orada birtakım problemler vardır. Bu problemleri çözdüğünüz zaman mesele biter. Bu problemler de çözümü olmayan problemler de değil. Yani onların herhangi bir şekilde ayrışma gibi bir politikaları yok. Yalnız dünya şartları onları Türkiye ile karşı karşıya getirdi. Bunda bizim de kabahatimiz var.
MİT’İN GÜLEN CEMAAT’İNİ İZLEMESİ ÇOK DOĞAL
Sizce Gülen cemaati ile Hakan Fidan arasındaki mesele nedir? Cemaat medyası ilk günden bu yana Hakan Fidan’a karşı tavırlı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bunda şaşırmamak lazım. Çünkü Cemaat bir dini hareket değil siyasi bir harekete dönüştü. Siyasi harekete dönüşünce onun MİT tarafından takip edilmesi doğal hale gelir. Hakan Fidan da onları takip edecektir. Cemaat bunu anladı ve Hakan Fidan’dan rahatsız oldu. Onun için Cemaat Hakan Fidan’ı tasfiye etmek istedi. Cemaat “MİT eskisi gibi irticaya baksın, cami etrafında birkaç kişi bulsun, irticanın bizimle ilgisi yok, onlarla uğraşsın” dedi. Ancak MİT’in yeni yapısı eski Türkiye’yi andıran bir istihbarat anlayışına izin vermiyordu. Cemaat bu yüzden ilk günden bu yana Hakan Fidan’a alerji duyuyor.
7 ŞUBAT İLE 17 ARALIK KARDEŞ DARBELERDİR
-Sizce 7 Şubat operasyonu ile 17 Aralık darbesi arasında bir bağlantı var mı?
7 Şubat ile 17 Aralık operasyonları aslında kardeş darbelerdir. İkisi aynıdır. Bir yanda MİT’in yeniden dizayn edilmesini önlemek ve Hakan Fidan’ı tasfiye etmek istediler. Diğer taraftan Türkiye’de “yolsuzluk” adlı bir oyun oynadılar. 7 Şubat’da vatan hainliği, 17 Aralık’ta yolsuzluk maskesi ile yargı operasyonu yapıldı. Sürekli yolsuzluktan bahsediyorlar. Bende onlara şunu sordum: Bunların hepsi aynı anda mı oluştu? Çeşitli zamanlarda olan olayları, neden o zaman takip etmediniz de bir bütün haline getirerek bugün sahneye koydunuz. Amaç açıkça iktidarı zayıflatmaktır.
FETHULLAH GÜLEN HOCA’NIN ABD İLE NE İLİŞKİSİ VAR?
Fethullah Gülen Hoca ABD’ye giderken bir yazı yazdım. Yazının ismi “Av Partisi” idi. Geçmişte avlanmak isteyen asilzadelere karşı avlar gürültülerle önlerine sürülür. Burada da öyle oldu galiba, dedim. Fethullah Gülen Hoca’nın ABD ile ne ilişkisi var? Onu gönderen de Çevik Bir. Burada problem çözülmeliydi. ABD’ye gidince Fethullah Gülen sorununun büyüyeceği düşünülmeliydi.
AK PARTİ-CEMAAT KAVGASI ASLINDA KÜRESEL BİR MEYDAN MUHAREBESİDİR
Ben eskiden beri böyle bir çatışma olacağını tahmin ediyordum. Şöyle bir tarif yaptım: Dünya üzerindeki büyük mücadelenin meydan muharebesi Türkiye’de yapılacaktır. Bu çok açık bir Meydan Muharebesidir. Kim kazanırsa dengeler o yönde değişecektir. Bu savaşta Gülen Cemaati’nin destekleyen küresel güçler, bu nedenle Tayyip Bey’i tasfiye etmek istiyorlar. Bu kişiliğinden ya da yolsuzluk iddialarından kaynaklanmıyor.
GÜLEN CEMAATİ KÜRESEL SERMAYENİN YANINDA YERALDI
Gülen Cemaati’nin küresel bağlantılarından bahsettiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Gülen Cemaati dünya çapında bir organizasyondur. Buna bir renk vermek lazımdır. ABD kendi rengini veremeyeceği için İslam rengini verdi. Cemaatin hangi dünya gücü tarafından desteklendiğini çözmek lazım. Kendi başına bütün bu işleri yapmasına imkan yok. Ben şöyle düşünüyorum. Dünya üzerindeki çatışma ulus devletlerle küresel sermaye arasındadır. Hatta 11 Eylül’de uçaklar düştüğü zaman televizyonda da bunu söyledim ve “Bu savaş başlamıştır” dedim. Cemaatin küresel sermaye tarafından desteklendiğini düşünüyorum. Onun için tasfiyesi kolay değil. Öteki tarafta Obama’nın temsil ettiği, Putin’in temsil ettiği daha sonra da Erdoğan’ın eklendiği ulus devletler var. Şimdi bu iki cephe savaşıyor.
BU KRİZDE İKTİDARI BAŞARIYA YAKIN GÖRÜYORUM
-Sizce bu savaşta bir uzlaşma olur mu? İktidarın geri adım atma ihtimali olabileceğini düşünüyor musunuz?
Aslında çözüm olur ama ben bunun olabileceğini zannetmiyorum. Sonuna kadar mücadele edecekler. Halk başarı kazananı reddetmez. Başbakan dindar değil mi? Halk, cemaatin dindar bir Başbakan tarafından tasfiye edilmesinden rahatsızlık duymaz. Ben bu savaşta iktidarı başarıya daha yakın görüyorum. Ancak iktidar birtakım siyasi güçlerle birleşmek durumunda. CHP Cemaat kanadına geçmiş gibi görünüyor. Şu anda istikameti belli olmayan MHP’dir. O da yerini tayin etse Türkiye’de hangi tarafın güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
CEMAAT, KÜRESEL GÜÇLERİN SİYASİ SİMGESİ HALİNE GELDİ
-Çözüm öneriniz var mı?
Çözüm önerim şu: Cemaat Türkiye içerisindeki siyasi hareketlerden herhangi birini destekleyebilir. Aslında dini harekete yakışmaz ama bu kadarını yapmasında sorun yok. Halbuki şimdi dünya ölçeğindeki küresel bir hareketin siyasi simgesi haline geldi. Bundan kurtulmalıdır. Sadece Türkiye’yi düşünmelidir. Küresel sermayecilerle aynı politikayı izliyor. Gelsin Türkiye’yi ulus devlet olarak kurtarmaya çalışsın. Çevremizle ilgili ilişki kuralım. Benim Gülen Cemaati’ne bu krizden çıkış önerim budur.
(SABAH.COM.TR)