MEDYAGÜNDEM- Cumhuriyet Gazetesi’nde Utku Çakırözer’in Suriye’nin eli kanlı diktatörü ile yaptığı ama en temel gazetecilik sorularını sormayıp, “Beşşar Esed’in PR işine soyunduğu” röportaja madde madde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından yanıt verildi.
Davutoğlu Çakırözer’in gazetecilik yapamadığını da ortaya koyacak biçimde madde madde Esed’in yalanlarını gazetecilere anlattı. Vatan Gazetesi bugün Bilal Çetin imzasıyla Davutoğlu’nun sözlerini manşetine taşıdı.
Ancak Vatan’ın internet sitesi o röportajı nerdeyse yok saydı. Cumhuriyet’te Çakırözer’in Esed röportajını manşetine çeken site, kendi gazetesinin manşetini görmedi.
İşte o yalanlama:
***
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Beşar Esad’ın iddialarını tek tek yanıtladı.
1- İletişim kanalları kapalı değil açık. Şam büyükelçimize hala ne zaman isterlerse ulaşabilirler.
2- Türk uçağı olduğunu biliyorlardı. Konuşma kayıtları, kimliğini tespit ettiklerine dair kayıtlar var.
3- Madem yanlışlıkla saldırdılar Türk uçağı olduğu belli olan CASA’ya neden saldırdılar?
4- Komisyon kurulmasını biz teklif ettik. Onlar ilişkileri normalleştirmek istediler kabul etmedik.
5- Şimdi İran’a sadakat belirtiyor. Ama daha önceleri ‘Bizim örneğimiz Türkiye’ diyorlardı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a sert cevap verdi: Yalan söylüyor… Esad’ın Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e verdiği demeci, Suriye Muhalifleri Konferansı için gittiği Kahire’den dönerken değerlendiren Davutoğlu, uçakta sorularımızı şöyle yanıtladı:
– Esad’ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esad’ın açıklamalarında hem genel yaklaşım bozuklukları var, hem de maddi hatalar var. Önce yaklaşım bozuklukları var, bütün mülakatta gerçeklerin açıkça saptırıldığını görüyoruz. Öncelikle uçağın İsrail’e ait bir koridordan gittiği için Türkiye uçağı olduğunun anlaşılamadığını söylüyor ki, neresinden tutup düzelteceksiniz bu sözü? Öncelikle Suriye hava sahasında İsrail’e ait bir koridor mu var? Öyle diyorsa orayı sürekli İsrail’in kullandığı anlamına geliyor ki, burada çok ciddi bir egemenlik zaafı var. Açıkça kendi hava sahalarının sürekli İsrail tarafından ihlal edildiğini itiraf ediyor. Madem İsrail süreli orayı ihlal ediyor, şimdiye kadar hangi İsrail uçağına ateş açılmış? Üstelik de hukuken zaten İsrail’le savaş halinde Suriye.
İsrail’e böyle bir saldırıda bulunmadığı halde bizim uçağımıza saldırıda bulunması, bize karşı hiç bir iyi niyet taşımadıklarını açıkça gösteriyor..
Askeri ataşemiz yok ki!
– “Uçağı radarda görmedik” diyor. Yalan söylüyor olabilir mi?
Kesinlikle yalan söylüyor. Ya Suriye hava savunması iddia ettiği kadar güçlü değil veya bu söylediği açıkça yalan. Bizim uçağımız Malatya’-dan hareket ettiği andan itibaren çevredeki bütün ülkeler o uçağın hareketlerini izleyebiliyor. Bu gizli değil açık bir misyon ve uçuşun profili en basit hava sahası sistemine sahip olan ülkeler tarafından da izlenebilecek bir uçuş. “Kimliğini tespit edemedik” demeleri de yanlış, çünkü bizde kimliği tespit ettiklerine dair de kayıtlar var.
Başka bir yalanları da “arayacak tek bir kişi bile yok” demeleri.Halep Başkonsolosumuz hala görevde. Nasıl arayacaklarını her halde biliyorlardır. Şam Büyükelçimiz Ömer Önhon’un Suriye cep telefonu hala faal ve açık. Müsteşar Yardımcımız Halit Çevik’e her istediklerinde ulaşabilirler. Ayrıca diyor ki “askeri ataşeyi aradık”. Bizim orada askeri ataşemiz yok ki, kimi arıyorlar? Dolayısıyla arayıp ulaşamaması diye bir durum söz konusu değil. İstedikleri anda ulaşabilecekleri her kapı açık.
Bu arada kurnazca bir şey yapıyor Esad. “Daha önce biz askerlerle konuşuyorduk, iletişimimiz daha sorunsuz yürüyordu, oysa şimdi askerden muhatap bulamıyoruz” diyerek bir taktik yapıyor aklınca. Eski askeri ilişki düzeyini yeniden kurmak istiyor. Biz buna yeşil ışık yakmayız. Halkını katleden bir orduyla askeri ilişkilerimizi sürdürmeyi düşünemeyiz. O kendine farklı bir meşruiyeti yeniden tesis etmeye çalışırken Türkiye’de asker-hükümet karşıtlığı çıkarabileceğini düşünüyor.
Komisyon teklifi bizden geldi
Vaka olarak açık yanlışlarından biri de şu: O gün akşam ortak bir açıklama metni üzerinde çalıştık. İlk ortak komisyon teklifini de biz yaptık, MİT müsteşarımız Hakan Fidan’a onların istihbarat başkanı bunu kabul etmediklerini bildirdi. Bu arada bu olaydan hareket ederek bizim taleplerimize karşılık ilişkilerimizi normalleştirme ön şartını getirdiler. Yani önce askeri uçağımızı düşürüyorlar, sonra bu hatalarını düzeltmek için ön şart getiriyorlar. Olayları saptırarak kendilerine bir avantaj elde etmeye çalışıyorlar. Yani uçağımızı düşürmek üzerinden yürütülen temasları kendileri açısından bir kazanca dönüştürmeye çalıştılar.
Neden bunu yapıyor? Çünkü kendi halkını katleden bir ordu olarak bizim ordumuzla temasa geçmek suretiyle bir meşruiyet restorasyonu yapmaya çalışmış oluyor. Daha sonra Hava Kuvvetlerimizi aradıklarında kabul ettik ama onlar Lazkiye’ye gelmemizi istediler. İyi niyetli olsalardı Ankara’ya gelirlerdi.
Casa’ya niye ateş açıldı?
“Türkiye uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik, alçak uçtuğu için düşürdük” diyorlar. Peki diyelim ki RF-4’ün Türk uçağı olduğunu bilmiyorlardı. O zaman yardıma giden Casa uçağına neden ateş açıldı? Onun Türkiye’den geldiği besbelliydi. Bunlar hep vaka olarak yanlış şeyler.
İlk gün dedik ki, herkes bilgilerini bizimle paylaşsın. Lavrov’la da görüştük daha önce. Amerika tarafına da Rus tarafına da, Amerikalıların verdikleri bilgileri de tekrar tekrar sorduk, çok sağlam kayıtları var Genelkurmay ve Hava Kuvvetlerimizin. Hala spekülasyon yapılması bu konuda kamuoyunu yönlendirmeye çalışmaktan başka bir anlam taşımıyor. Kaldı ki farklı bilgiler de olabilir. Ve biz her şeye rağmen olayın aydınlatılması için başka bilgilere kendimizi kapatmadık.
Ayrıca hava ihlalleri bir uçağa saldırmak için yeterli sebep değil ki. Daha önce Suriye de, Rusya da bizim hava sahamızı defalarca ihlal etti. Dost ve komşu ülke olduğu için ihlal ettiklerini bildirdik uyardık, onlar da sehven olduğunu söylediler.
Sayın Lavrov’la konuşurken de söyledim. Daha önce Rus uçakları Türk hava sahasını sehven ihlal etti. Biz de gerekli uyarılarda bulunduk. Uçaklarımız gerekli uyarılarda bulundu. Rus uçakları Türk hava sahasını terk etti ve bize de bunun yanlışlıkla olduğu belirtildi. Suriye hava sahasında olması, vurulması için bir sebep değil. Bu konudaki teamül, uyarılması ve bu uyarıyla uçağın hava sahasına çıkmaya zorlanması ve özür dilenmesidir. Görüyoruz ki, bu olayda hiç bir şekilde en ufak bir uyarı yapılmamıştır.
– “Hükümetin bu çatışmayı bir savaşa dönüştürmeye çalıştığı oysa hükümet istese bile halk bunu istemiyor” şeklinde bi değerlendirme var…
İsrail’in dilini kullanıyor
Açık söyleyeyim son derece basit bir kurnazlık yapmaya çalışıyor. Hükümetimizle halk arasında bir ayırım gözetmeye çalışıyor. Bir de Sezer dönemine atıfta bulunuyor ki, o dönem de AK Parti dönemiydi ve o günden bugüne kadar da Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, ben de defalarca görüştük. Lübnan savaşında herkes Suriye’yi izole ettiğinde Türkiye, Suriye’nin yanında durdu ve bu izolasyon çabalarına karşı engel olmaya çalıştı. Biraz dürüst olsa bu eleştirileri yapanlar şunu sorarlar: Bölgede en fazla Esad’ı destekleyen ülke olarak Türkiye’nin tutum değiştirmesi Türkiye’den mi kaynaklanıyor? Yoksa Esad’ın bütün uyarıları göz ardı etmesinden mi kaynaklanıyor. Türk halkı hiç bir zaman katliam yapan bir ülkenin yanında yer almaz. Bosna’da Miloseviç’in yanında durmadığı gibi, ona şiddetle karşı çıktığı gibi, İsrail’in Filistinlilere yaptıklarına karşı çıktığı gibi, Saddam’ı halkına karşı yaptıklarında desteklemediği gibi, Esad’ı da desteklemez. Esad aslında şu ana kadar biraz da Başbakanımızın uluslararası güçlerin baskısına karşı sağladığı desteğiyle ayakta durdu.
Bir de sanki TSK ile hükümetimiz arasında bir fark varmış da o farktan kendisine bir şey çıkabilir gibi davranmaya çalışıyor. Oysa düşürülen uçağın pilotları TSK mensuplarıdır. Aynı şeyi Mavi Marmara’da İsrail de yapmıştı. Bizim sorunumuz Türk halkıyla değil, Türkiye hükümeti ile demişlerdi. Şimdi aynı dili Esad kullanıyor. Esad’ın kullandığı dil Netenyahu’nun kullandığı dille aynı.
Üzüntüsü inandırıcı değil
Pilotlarımızdan birinin babası son derce vakur bir tutum takındı. Esad’a bu konuda inanmak mümkün değil. Bir yıl içinde yirmi bine yakın insanı katletmiş oldu. Pilotlarımıza üzülecek özelliği olsa onlar için bir damla gözyaşı döker onlar için de üzüntüsünü ve taziyesini ifade ederdi. Suriye’den kaçmak zorunda kalan 300 bini aşkın Suriyeli ile o 20 bin kişiye terörist demekten başka bir şey yapmadı şimdiye kadar. Halkına kurşun sıkmamak için ordusundan kaçmayı tercih eden askerleri terörist. Kendi ülkesi içinde evini terk etmek zorunda kalan üç milyona yakın insan terörist. Öldürülen binlerce insan terörist. Başka ülkelere kaçan sivil insanlar terörist. Sonra İki kahraman pilotumuz için çok üzüldüğünü söylüyor. Hiç inandırı değil.
Bir gün bile kalmamalı
– Esad hiç mi doğru söylemiyor?
Doğru söylediği tek bir yer var. O da Esad’ın “ülkem için faydalı olacağını bilsem bir gün bile durmam” sözleridir. Son derece haklı ve bir an önce bunun gereğini yapması gerekiyor. Bir gün bile orada kalmaması gerekiyor.
– Esad’ın Cenevre’de ortaya çıkan metinin de geçen geçici hükümet önerisinin de kendisini doğruladığı söylüyor…
Cenevre metninden çıkardığı tek şey o. Oysa Cenevre metninde geçiş hükümetinden bahsediliyor ve o geçişte bütün yetkilerin geçiş hükümetine verilmesi ön görülüyor. Yeni bir geçiş hükümetine neden ihtiyaç duyuluyor? Bugünkü hükümetin artık meşru ve işlevsel olmadığı düşünüldüğünden geçiş hükümetinden bahsediliyor. Esad bu gücü kullanmaya devam edecekse neden geçiş hükümetinden bahsedilsin? Dolayısıyla Esad hayal aleminde yaşıyor. Ne bölgesindeki değişimi görüyor ne de dünyanın değiştiğini.
Artık Cenevre’de bile Esad sonrası konuşulmaya başlanmışken Esad hala her şeyi düzeltebileceğini zannediyor.
Gerçekten de Esad kendisine giden herkese herkesin duymak istediğini söylüyor. “Barış için örnek aldığım ülke Türkiye’dir” diye bizzat kendisi söyledi. Onu İran’la ilişkilerinden dolayı eleştirenlere de, “Türkiye bizim daha yakın dostumuz” dedi. İran’la aynı resim karesine girmemeye özen gösteriyordu. Geçen Ağustos ayında mutabık kaldığımız 14 maddelik plana da tamam demişti. 3 gün sonra Ramazan’da camide insanları namaz kılarken, en kutsal anlarında katletti.
Cenevre’den önce Annan planı vardı, onu da uygulamadı. Çünkü, bütün hesabı zaman kazanmak. Aslında bütün yaptığının doğru olduğunu düşündüğünden uluslararası toplumu oyalamaktan başka bir ihtiyacının olmadığını düşünüyor.
‘Bu, cezasız kalmayacak bir suçtur!’
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kahire’de düzenlenen “Suriye Muhalifleri Konferansı” sırasında Arapça yayın yapan bir televizyon kanalında da konuştu. Bakan Davutoğlu, Türkiye-Suriye sınırındaki gerilimden Şam yönetiminin sorumlu olduğunu belirtti ve “Uçağımızın düşürülmesi cezasız kalmayacak bir suçtur” dedi.
BİLAL ÇETİN/VATAN
***
medyagundem.com