Yeni Ankara’nın bürokrat-savcı-gazeteci üçgeni
Yeni Ankara’nın şu anki vaziyetini aktarmaya,fotoğrafını sabah.com.tr okurlarıyla buluştuğum ilk yazımla başlamıştım…Geçen yazıda da söylediğim gibi Yeni Ankara karmakarışık…Geçen yazıda daha çok bir kanadın görüşlerine yer verdim.Bu kanat “Barış istemeyen bir grup”tan bahsediyordu,bu grubun eski dönemdeki TSK gibi “yeni vesayetçi güç” olmak istediğini ve bu bağlamda yargı ve medya eliyle devlet içi operasyonlar yapmaya kalkıştığını söylüyordu.Bu ithamların muhatabı olan Yeni Ankara aktörleri de özetle şöyle söylüyor…
“Biz de çözüm istiyoruz. Terörle müzakere de bir yöntem olabilir ama ülkemizde gerçek anlamda hiçbir zaman terörle mücadele yapılmadı ki. PKK ile TSK şike yaptı, çatışma sürecinden nemalandılar. Biz şikeli bir savaş yaşadık. PKK ile gerçek bir mücadele yürütülse yurt içinde PKK çökertilir. Buna gücümüz var. PKK yurt dışına itildiği, bitirldiği an masaya oturulacaksa oturulur. Ama önce Türk güvenlik ve yargı kuvvetlerinin şike olmadan PKK ile mücadele etmesine imkan tanınmalı. Ki şu an bile çok sorun var,hala mücadele tam değil”
Ben de “Nasıl tam değil,hala neler eksik? Özel harekatçı polisler artık orada çalışıyor.Tüm terörle mücadele polise mi verilsin istiyorsunuz?”diyorum…
“TSK hala çok problemli bir yapı. Kaçakçılık önlensin diye yapılmış jandarma karakolları kaldırılmalı. Neredeyse tamamı meskenn mahalde jandarma karakolları ile terör mücadelesi olmaz. Terör örgütü karakolda atılan her adımı izliyor.Bu jandarma karakolları terör tehlikesine karşı yapılmadı. Niye hala duruyorlar? Öte yandan TSK hala operasyonları duyum üzerine ya da alan hâkimiyeti taktiğiyle yapıyor. Saatlerce yürüyen timler tek mermi atmadan geri dönüyorlar,bunları pusuya düşürmek çok kolay oluyor. Operasyonlarda gizlilik sağlayamıyorlar. TSK gizliliği sağlayamayınca operasyon ifşa oluyor, inisiyatif PKK’ya geçiyor.” diye cevap veriliyor.
“BAŞBAKAN EMRETTİYSE KARŞI KONULMAZ”
Yeni Ankara’nın bir kanadı PKK meselesinde sorunu hala TSK’da görüyor… “Daha bugüne kadar hiç gerçek mücadele edilmedi ki müzakere aşamasına gelinsin” diyorlar hep bir ağızdan… Açıkça “TSK ile terör mücadelesi olmaz” demeye getiriyorlar…Dağlıca/Oramar’daki katliama lafı getiriyorum…
“Dağlıca olayına baktığımız zaman 50 ile 100 arasında PKK’lının katılımıyla gerçekleştiğini görüyoruz. Normalde teröristler İHA’lara karşı tedbir olarak maksimum 5 kişiyle beraber hareket eder. Bu kadar çok kişi hareket ettiğine göre bu teröristler taarruz helikopterinin gelmeyeceğinden nasıl bu kadar emin? Yani hala böyle skandallar var o bölgede.bDaha az şehit vermemiz için bunlar öncelikle konuşulması gerekir. PKK ile MİT’in masaya oturması sonraki konu.”
Ben “Siz böyle düşünebilirsiniz ama Başbakan bu görüşmeleri emrettikten sonra karşı koyamazsınız. Hükümet nasıl emrederse süreç öyle yürür, başarısızlık olursa bunun siyasi bedeli hükümetindir, o zaman siyasi sorumluluk da hükümetin” diyorum. “Biz de karşı koymuyoruz,sadece fikirlerimizi ifade ediyoruz,elbette karar hükümetin” diyorlar… 7 Şubat olayı diyorum, bir şey demiyorlar ama çizgileri savcılığın yaptığını haklı bulma çizgisi… Ben de “Bu düşüncelerinize saygılıyım, bence çok haklı olduğunuz noktalar var ama bunu hükümete dayattığınız söyleniyor, belli gazetecilere yazı yazdırdığınız, haber yaptırdığınız kısacası medya eliyle hükümete karşı operasyon yaptığınız söyleniyor” diyorum… “Sizinle konuşarak hükümet aleyhine yazılar yazanlar varsa bu büyük problem” diyorum… “Asla öyle şey olmaz,olamaz” diyorlar ama garip olanı benim 3 gün önce aldığım bu notlar bazı cümleleri nerdeyse birebir aynı olarak gazeteci arkadaşım Adem Yavuz Arslan’ın köşesinde dün çıkıyor… Üstelik Adem Yavuz bunları kendi görüşü olarak yazmış!.. Demek ki Yeni Ankara’nın bir tarafının perspektifiyle Adem Yavuz’un perspektifi neredeyse kelimesi kelimesine aynı!
Dahası benim not almadığım profesyonel birlikler konusunda da aynı sözleri işittim… Adem Yavuz’un görüşü ile Yeni Ankara’nın bir kanadı sanki dublajla konuşuyor. Başka arkadaşlarda da aynı şey geçerli.
Bu bağlamda Başbakan’ın özel bir sohbetteki sözlerini hatırlıyorum, o sözleri zikretmenin tam sırası:
“Kimi bürokratlarımdan duyduğum kimi yorumları bir süre sonra aynı kelimelerle fakat bana küfreden bir saldırgan tonla kimi köşelerde okuyorum. Böyle şey olur mu yahu? Bunları yazanlar bizi saf mı sanıyor? Benim bürokratımdan servis alıp bana küfredeceksin, olmaz öyle şey. O saldırgan kalemlerle de benim bürokratımın bir daha bağlantı kurmaması lazım, kurarsa bedeline katlanır!”
Allah’ı var, Adem Yavuz dünkü yazısında Başbakan’a saldırmıyor, küfretmiyor. Öyle bir çizgi yok yazıda ama yani kelimeler belli bürokratik merkez ile aynı, perspektif aynı… Öyle de olabilir, hatta devletin bir kanadını anlamak için Adem Yavuz’u okumak gerektiğini anlarız. Ama aynı perspektif birliği, aynı bürokrat-savcı-gazeteci ittifakı doğrudan sivil hükümete ve Başbakan’a saldırı amaçlı olursa… Başbakan’ın talimatıyla hareket eden başka bir bürokratı “vatana ihanetten” tutuklatma amaçlı çalışırsa… İşte orada büyük sorun başlar… Bundan önceki yazımı da herkes dikkatle okusun lütfen…
RASİM OZAN KÜTAHYALI/SABAH.COM.TR