Star gazetesinde Ahmet Kekeç’in “Çetin Fetullahçı kendini ele verdi” başlıklı yazısı şöyle…
Kulübünden ihraç edilen Hakan Şükür, “aidat formülü”nü boşa çıkarmak için firari bulunduğu Amerika’dan arıyor, bugüne kadar yatırmadığı aidatları “toptan” ödeyeceğini söylüyor.
Kurnaz ya…
Galatasaray Yönetim Kurulu’nun kurnazlığına, “kontra kurnazlıkla” cevap veriyor.
Çünkü aidat engelinin aşılması durumunda, ihraç edilmiş üye tekrar kulübüne dönebiliyor.
Galatasaray yönetiminin bu teklifi ciddiye alıp almadığını bilmiyorum.
Dilerim, “Yasa böyle, elimiz kolumuz bağlı” demezler ve neredeyse her adımıyla, her hareketiyle, her davranışıyla “Ben takıyyecinin şahıyım, dibine kadar Fetullahçıyım” diyen bu futbolcu eskisini, aidatını ödemediği için değil, terörist başının yardakçısı ve destekçisi olduğu için kesin olarak ihraç ederler, kulüplerini bir büyük utançtan kurtarırlar.
Hakan Şükür’e destek veren gevşek ağızlı yöneticiye bir iyilik düşünürler elbette.
Düşünmeliler.
En az Hakan Şükür meselesi kadar, önemli bir meseledir bu…
Zira o yönetici kendini ele vermiştir.
Bir bakıma, suçüstü yakalanmıştır.
Biliyorsunuz, Galatasaray Yönetim Kurulu’nu “aidat formülü”ne, o gevşek ağızlı yöneticinin yaptığı Hakan Şükür savunusu icbar etti…
İhraçların görüşüldüğü toplantıda kürsüye çıktı ve aynen şöyle dedi: “On beş yıldır bu ülkeyi yönetenler hatalarını affettirdiler. Onların yanılma hakkı var da, bizim Torinolu Şaban’ımızın niye olmasın? Bu tarihi lekeye izin vermeyelim Sayın Galatasaraylılar.”
Konuşması alkışlarla ve “10. Yıl Marşı”yla karşılandı.
Sonra oylamaya geçildi.
Hakan Şükür’ün ihracı oy çokluğuyla reddedildi.
Böylece, kripto Fetullahçı kendini ele vermiş oldu.
Görünüşte Atatürkçü… Okulunun geleneğinden göreneğinden söz ediyor, araya “Tevfik Fikret” gibi isimler sıkıştırıyor ve bir tür meşruiyet sağlıyor, sonra da, terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla hakkında yakalama kararı çıkarılmış bir firariyi savunuyor, onun ihracını engelliyor… “Tarihi bir lekeye izin vermeyelim” diyor ama kulübü adına tarihi bir lekeye imza atıyor.
İsmini daha önce bir-iki kez duyduğumu hatırlıyorum.
Spor muhabiriymiş.
Doğan Medya Grubu’nda çalışmış…
Hâlâ çalışıyor mu, bilmiyorum. Yakışır Aydın Bey’e.
Meğer “gizlenerek” yaşayanlardanmış.
Kripto Fetullahçıların en önemli özelliğidir: Kolayca teşhis edilebilecekleri mahallerde boy göstermezler. Farklı zeminlerde kendilerini gerçekleştirirler. Solcu olurlar, Atatürkçü olurlar, sosyal demokrat olurlar, Kürtçü ya da Türkçü olurlar, rakı severler… Ama mütemadiyen iz bırakırlar. Gevşekliklerinin kurbanı olurlar.
Gevşek ağızlı yönetici de rakıyı çok seviyor.
Fakat bu tutkusu onu gizlemeye yetmiyor.
Dün, internet mecralarında, bu kardeşimizin marifetlerini okudum. 17/25 Aralık’ta Fetullahçı tavırlar sergilemiş. “Sıra Bilal’de…” filan gibi laflar etmiş… İçinde “ayakkabı kutusu” geçen tanıdık cümleler kurmuş. Fetullah Gülen’in bedduasını sahiplenmiş… Zaman gazetesiyle dayanışmaya “müşteri” toplamış ve FETÖ’cülerden bol alkış almış… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfretmiş… Arada “Fetullahçı değilim” gibilerden laflar da etmiş ama bunlar daha çok yabancılaştırma efekti gibi duruyor. Adam dibine kadar FETÖ’cü.
Meselenin “adli” boyutunu bilmiyorum…
Eylemleri suç oluşturuyorsa, zamanında fark edilememesi ve gözden kaçmış olması onu bir soruşturmanın konusu olmaktan kurtaramayacaktır.
Burada asıl iş Galatasaray Yönetim Kurulu’na düşüyor.
Kurnazlıkla, “aidat” oyunlarıyla, göz boyayarak işi sürüncemede bırakmasınlar… Terör zanlılarına uygulanacak tek muamele kesin ihraçtır. Terör zanlılarına destek veren gevşek ağızlıları bekleyen akıbet de bu olmalıdır.